Ahmet Olgun Sünear: "Bu işe çaycılıkla başladım"

Kanal D’nin sevilen polisiyesi “Kanıt: Ateş Üstünde”de 'Rüzgar' karakterine hayat veren Ahmet Olgun Sünear, hayallerine ulaşmanın keyfini sürüyor.

Ahmet Olgun Sünear: "Bu işe çaycılıkla başladım"
Ahmet Olgun Sünear'ın Hürriyet'te yayınlanan röportajı...

* Her ne kadar bugüne kadar pek çok dizide izlemiş olsak da, öncelikle sizi tanıyarak başlayalım. Kimdir Ahmet Olgun Sünear?

- Puslu bir 82 Aralık’ında dünyaya geldim (gülüyor). Üsküdar Zeynep Kamil’de doğdum, sonra Beşiktaş’taki evimize geçtik, böyle başladı benim İstanbul hikayem... Çocukluğumda babamın askerliği nedeniyle Kıbrıs, Malatya ve Bursa’yı dolaştım, ardından üniversite için tekrar İstanbul’a döndüm. Arkadaşların baskısıyla ufak bir modellik dönemi, devamında oyunculuğa geçiş yaptım. Oyunculuk kariyerime de yaklaşık 10-11 senedir devam ediyorum. Fanatizm derecesinde hasta Beşiktaşlıyımdır bu arada.

* Siz oyuncusunuz, abiniz ise müzisyen. Sanatla bu denli iç içe olmak aileden gelen bir özellik galiba...
- Pek sayılmaz açıkçası... Sanat dalına eğilen sadece abimle benim. Ama şöyle bir şey var; annemin amcası İlhan Engin... Ünlü bir sinemacı, yazar, gazeteci... Hatta Türk sinemasının ilk gerilim filmlerinden “Kadın İntikamı”nın yapımcısı, senaristi ve yönetmeni... Muhteşem bir adamdı. Çocukluğumda onun sayesinde sinemaya bakış açımda farklılıklar oluşmuştu. Onun haricinde çok fazla sanatçı yok. Abim Sattas grubunun vokalisti, ben de oyuncuyum işte.

* Doğma büyüme İstanbullusunuz. Nasıl bir çocukluktu sizinki?
- Aslında doğma büyüme İstanbullu sayılmam. Büyüme kısmında eksikliklerim var İstanbul’la ilgili... Gençlik döneminde geri geldim memleketime. Mükemmel bir çocukluk geçirdim. O dönem yaşanabilecek her şeyi yaşamışımdır. Kafam gözüm yarıldı, sokaklarda top peşinde koşturdum. Annem babam müthiş büyüttüler bizi sağ olsunlar. Durumumuz iyi değildi ama onu hiç hissettirmediler bana. Benim bu hale gelmemdeki en büyük kırılma noktası, 7 yaşımdayken babamın abimle beni sinemaya götürmesidir. İlk izlediğim film “Batman”... İlk gördüğüm yönetmen Tim Burton, ilk duyduğum sinema müziği Danny Elfman, ilk kötü adamım Jack Nicholson. Zaten çizgi roman delisi olan bir çocuğun böyle ilkler yaşaması inanılmaz bir deneyimdi.

* Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde okuyorsunuz. Bir dönem modellik yapmışsınız. Bir röportajınızda “Bir lolipopu oyna deseler onu bile oynamaya çalışırım” demişsiniz. Oyunculuğu bu denli istemenizin sebebi nedir?
- Evet okulum hâlâ devam ediyor. Modellik ise kısa ama yoğun bir dönemdi. Yanlış anlaşılmasın ama hiçbir zaman benim tercih ettiğim meslek olmadı. Kamera önünde poz vermek, öylece durmak bana göre değil. Arkadaşlarımın kısa filmlerinde oynayarak bu işe başladım. Daha sonra özel bir tiyatroya çaycı olarak girdim. Oradaki ustalar Metin Balay ve Suna Selen’den ne kapabilirsem kârdı benim için... Konservatuvarlı değilim ama onlardan çok şey öğrendim. Çaycılıktan Macbeth’e geçtim (gülüyor).

ABİMİN İZİNDE YÜRÜMEYE ÇALIŞIYORUM

* Gelelim “Kanıt: Ateş Üstünde”deki rolünüze... Rüzgar, abisi Kaan’a çok bağlı bir karakter. Sizin bu denli bağlandığınız biri var mı?

- Tabii ki var, gerçek abim Orçun Sünear. Ben şu an 34 yaşındayım ve 32 yılımız beraber geçti. Sadece onun üniversite döneminde ayrı kaldık. Abim benim idolümdür. İzinde yürümeye çalıştığım adamdır. Çok geniş genel kültürü olan bir adamdır. Devamlı beraberiz, o yüzden kardeşi oynamak çok zorlamıyor beni. Ve tabii ki annemle babam... İkisi de benim için kahraman... Biri Wonder Woman diğeri Kaptan Amerika (gülüyor)...

* Projeye katılma sürecinizi sizden dinleyelim mi?
- Daha önceki “Kanıt” dizisini çok severek izliyordum. Türk dizi sektöründe büyük bir eksikliği gidermişti. Sevil Atasoy’u da çok önceden beri takip ediyordum. Geldik, tanıştık ve anlaştık. Hatta ilk olarak Kaan komiser rolü düşünülmüştü ama mantık olarak Rüzgar’ın daha doğru olacağına karar verdik. Kaan da kesinlikle Tansel Öngel’di, şu an başka birini koyamıyorum yerine...

* Siz genç bir yazarı canlandırıyorsunuz? Peki gerçekte edebiyatla aranız nasıl?
- Yazarlar her zaman imrenerek baktığım insanlardı. Edebiyata da çok ilgiliyimdir. Zaman buldukça kitap okurum. En sevdiğim yazarlardan biri Yaşar Kemal’dir. “İnce Memed” kitabını belki üç kez okumuşumdur. Şu an başucumda 4 ayrı kitap var. “Puslu Kıtalar Atlası” ve Sun Tzu’nun “Savaş Sanatı”nı tekrar okumaya çalışıyorum.

ARKAMDAN “RÜZGAR” DİYE SESLENİYORLAR

* “Kanıt: Ateş Üstünde”den sonra hayatınızda neler değişti?

- Polislerin, özellikle cinayet masasında görev yapanların neler yaşadığını görebilme fırsatım oldu. Çok zorlu koşullarda çalıştıklarını söyleyebilirim. Majör bir değişiklik olmadı ama artık insanlar Rüzgar diye sesleniyorlar arkamdan (gülüyor).

* Çekimler nasıl gidiyor? Dizinin yenilenen içeriği ile ilgili neler söylemek istersiniz?
- Klişe olacak biraz ama gerçekten keyifli gidiyoruz. Şöyle bir şansım da var; çekim ekibindeki herkesi farklı işlerden tanıyorum. Sanki eski arkadaşlar toplandık da bir iş yapıyormuşuz gibi. Aksilikler oluyor elbet ama onları da kendi aramızda gülüp eğlenerek geçiştiriyoruz. Yeni içeriğe gelince... “Kanıt: Ateş Üstünde” aslında bambaşka bir iş. İlk “Kanıt” dizisi daha belgesel gibiydi... “Kanıt: Ateş Üstünde” yine adli tıp, yine her bölüm farklı cinayetleri çözme üzerine kurulu ama bu sefer ana karakterlerin hayatları da hikayeye dahil edilmiş. Yani daha derine indik diyebilirim.

“ÇOK İYİ BİR OYUNCUYDU” DESİNLER BENİM İÇİN

* En büyük hayaliniz ne?

- Hayalim her zaman sinema... Küçüklüğümden beri hep kamera karşısında olma hayalim var. Sonuç olarak emekliliği olmayan bir meslek. 70-80 yaşında mükemmel oyuncular var. Anthony Hopkins mesela... İdol oyuncumdur kendisi. Bu tarz adamları gördükçe daha da umutlanıyorum, daha da mutlu oluyorum devam edeceğim diye. Sinemada çok iyi yerlere gelmek istiyorum. İleride “Çok iyi bir oyuncuydu” densin isterim.

BİR TARZIM OLDUĞUNU BİLİYORUM

* Kadınlar sizi çok cool ve çekici buluyor. Siz bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

- Valla ben bununla ilgili ne söyleyebilirim ki, onlara sormak lazım (gülüyor). Böyle bir şeyi ben söylersem biraz garip kaçar. Öyle diyorsanız ne mutlu bana. Kendime ait bir tarzım olduğunu kabul ediyorum ama bunun için özel bir çabam olmadı. Böyle bir adamdım. Büyütüldüğüm çevreyle ilgili...
Konular Röportaj