Anibal Güleroğlu'ndan enteresan tespitler..
Özgün yapım üretemeyenler, bir eseri daha devşirdi! ‘Çalıntı’ demekten kaçınıldığı noktada ‘uyarlama’, ‘intihal’ gibi laf cambazlıklarıyla vurgulanan ayıbın son örneği, ‘Kuzey Güney’!
‘Kuzey Güney’i alkışlayanlara birkaç söz…
Özgün yapım üretemeyenler, bir eseri daha devşirdi! ‘Çalıntı’
demekten kaçınıldığı noktada ‘uyarlama’, ‘intihal’ gibi laf
cambazlıklarıyla vurgulanan ayıbın son örneği, ‘Kuzey Güney’!
Gördük ki, ünlü dizi ‘Zengin ve Yoksul’un aynısı… Tabii sadece konu
babında! Yoksa kalitede aşık atması imkânsız. Kıvanç Tatlıtuğ ve
yapıma övgü dizenler yağcılıkta sınır tanımasa da, dost acı söyler!
Düşman olmadığımıza göre, Tatlıtuğ’un oyunculuğunu ve üçgen
vücudunu kendine bırakıp ‘Ortada övünülecek özgün senaryo yok’
diyoruz. Yağcılara önerim, asıl adı ‘Rich Man-Poor Man’ olan
orijinali izlemeleri. Anlayan anlar anlamayan taklide dalar!
Yaratıcılığın nasıl ucuzlatıldığını merak edenlere de, bütünlüğü
bozulmadan çekilen ve bundan dolayı kurgusunda kopukluğa
rastlanmayan ‘Zengin ve Yoksul’un içeriğini sunuyoruz.
Irwin Shaw’un eserinde Rudy, ailenin gözdesi... Güney de öyle!
Tom ise iyi kalpli bir serseri. Rudy’yle aynı kıza âşık. Tom
eşittir Kuzey. Tom’un dramının başlangıcı, fırında tartıştığı
babasına attığı yumruk. ‘Kuzey Güney’deki gibi! Gelelim olacaklara…
Rudy, zengin bir politikacıya dönüşür. Suçlu damgası yiyen Tom,
sevdiği kızla evlendiği ve her şeyini elinden aldığı için abisine
kinlenip serseriliği ilerletir. Sevgiyle öfkenin kesiştiği öykü,
yardım istemeyen Tom’un kötü adam Falconetti tarafından
öldürülmesiyle noktalanır.
Özetle, ‘Kuzey Güney’ 80 öncesinin dizisi ‘Zengin ve Yoksul’un
hatırlanmayacağı umursamazlığıyla yaratılan bir ayıp! Ayıp çünkü
yeni gibi sunulmakta… İvedik taklidi ya da ‘Doğuda herkes eşit’
sözleriyle duyguları kabartıp fark yarattıklarını sananlara, bunu
eserin gerçek sahibine sormak gerek, diyeceğim ama ne yazık ki
hayatta değil. Aslını çeken Amerikalıların da haberi olmayacağına
göre, sahiplen gitsin. Yetenek budur işte! Haksızlıkların hak
olduğu dünyada, kimileri oturup kafa patlatarak eser yaratır. Kimi
dahiler de hazır olanı, önemsiz değişikliklerle kullanıp parsayı
toplar. Minareyi çalanın kılıfını hazırladığı ve intihalin sınır
tanımadığı gerçeğinde son sözüm, ‘telif hakkı’ diye yırtınanlara.
Yaratıcılık kavramı, başkasının ürününün etiket değişimi, şeklinde
algılanıp ‘esinlenme’ sahtekârlığıyla ambalajlandığı sürece telifi
atınız çöpe!
Anibal Güleroğlu