Ayşenil Şamlıoğlu: "İnsanoğlu ayna gibidir"

"Kadın kendine biçilen rolün sınırlarını, erkeklerin belirlediği bu dünyada var oluşunu eline alıp ayaklarının üstünde durmalı, bunun için de okumalı okumalı okumalı…"

Ayşenil Şamlıoğlu: "İnsanoğlu ayna gibidir"
Akşam'dan Sibel Ateş Yengin'in röportajı...

Nasıl bir evde büyüdünüz?


İlkokul öğretmeni bir anne ve bürokrat bir babayla büyüdüm, Nezahat ve Servet Şamlıoğlu. Kalabalık bir aileydik, Çerkez ve Abhaz karışımı olunca aile bağları kuvvetli olur. Babaanneli bir evde kız ve erkek kardeşim, dayılar, teyzeler, kuzenler haftanın beş günü aynı sofrada bir ortam vardı evimizde, dost ahbaplar da cabası.

Kadınların söz sahibi olduğu bir ev miydi sizinki?

Kadınların saltanatlı olduğu bir evdi bizimki kökenimiz zaten bunu emreder. Etrafımda gördüğüm aşk evlilikleriydi. Büyükbabamı göremedim ne yazık ki ama dedem anneanneme sevdalıydı, vefatından önce hastanede son saatlerinde “Dede elini tutan anneannem" dediğimde gevşek duran eline can yürüyüp anneannemin elini sımsıkı tutuşunu hiç unutmam.

Annenizle ilişkiniz nasıldı? Size neyi öğütlerlerdi?

Babam hayatta hedefini belirlemek, kararlılık ve mücadele adına konuşmalar yaparken, annem bu kız bu da erkek ikisi de senin arkadaşın diyerek cinsiyet ayrımını ortadan kaldırıyordu. Her ikisi de "İyi düşünürsen pozitif dalgalar yollarsın karşındakine ve ona çarpıp sana iki misli iyilik yansır, kötü düşünürsen iki misli kötülük, ayna gibidir insanoğlu" derlerdi… Kaç göçün olmadığı, duygu ve düşüncelerimi özgürce ifade ettiğim, etmeye yönlendirildiğim, iyi insan olma, başkalarına el uzatma, kadın ya da erkek değil, insan olmanın öğretildiği bir ortamda büyüdüm. Hayvan sevgisini de öncelikle veteriner dedem ve özellikle de at sevdalısı ailemden öğrendim. Dedem emekli olunca Karasu'da Sinanköy'deki aile topraklarına dönmüştü, şanslıydık biz torunlar, meyveyi ağaçtan yiyerek, inekten süt sağarak yaz tatilleri geçirebildik...

Babanız “Kızım hiçbir şey olmayabilir ama asla evkızı olarak oturamaz” demiş. Ne ilginç, zamanının ilerisinde yaşayan bir baba gibi geldi. 

ODTÜ'de mimarlık okurken konservatuara yöneldiğimde babam “İstemediğin bir okulda neden vakit kaybettin?” diye sormuştu, “Sizleri üzmemek için” dediğimde çok üzülmüştü. Tiyatrodaki ilk yılımda bazı sıkıntılarla bezginleşip “Bırakacağım Devlet Tiyatrosu'nu” dediğimde "ODTÜ gibi bir okulu idealini gerçekleştirmek üzere terk ettin, bu kadar kolay mı pes ediyorsun, ben yetiştirdiğim evladı tanıyorum hiçbir şey olmayıp ev kızı olarak yaşayamaz" dedi...

Kendimizi iyi hissetmek için bir şeyler söylesenize.

Kadın kendine biçilen rolün sınırlarını, erkeklerin belirlediği bu dünyada var oluşunu eline alıp ayaklarının üstünde durmalı, bunun için de okumalı okumalı okumalı… Altın Çağ'da yönetim kadınların elinde idi ta ki kaba kuvvetinin ürün fazlasını korumadaki rolünü keşfeden erkeğin, “O halde ben niye yönetmiyorum” diyerek zorla ataerkil düzeni kurmasına kadar. O gün bugündür genlerine işlemiş arketipsel bir korkuyla kadını baskılamaya çalışır, kendine güveni olmayan erkekler... Onları doğuranın bizler olduğunu, diğer boyutta bile anne adıyla kaydımızın tutulduğunu görmezden gelerek. Bir de sizin gibi güçlü bir kadından kadınların kendilerine güvenmeleri konusunda iki çift laf etmenizi istesem...  Kadın ya da erkek ayrımını kaldırıp insan olmanın değerini kavramadıkça, ona uygun yaşamadıkça, ne kadar bilimsel gelişme kaydettiğimizin hiçbir anlamının olmadığını görmedikçe, insanlık olarak bir arpa boyu bile yol alamamış olacağız. Farkındalığımızın arttığı, bu dünyanın geçiciliğini sözde değil, özde kavradığımız bir yaşam sürebiliriz.

MEVLANA’DAN ÇOK ETKİLENİRİM

Çocukluğunuzun roman kahramanı kimdi ve romanlardaki karakterlere âşık olur muydunuz?

Çok okumama karşın çocukluğumun roman kahramanı yoktu. Onlara hep yapıntı kahraman oldukları bilgisiyle maceralarının etkisi altında kalarak bakar, anlamaya çalışırdım onlar üzerinden bilmediğim yanlarını hayatın. Tek özendiğim ve şiddetle etkilendiğim Mevlana idi. Mesnevi'yi ilk 10 yaşımda okumuştum, sonraki yıllar ise tekrar tekrar okudum eserlerini, halen de Mevlana benim için çok özeldir.

10 YAŞINDA BALZAC’LA TANIŞTIM

Henüz 11 yaşınızdayken Balzac, Tolstoy okurmuşsunuz. Peki, o hikâyelerin içinde olmanın hayalini kurar mıydınız?

Evet, 10 yaşımda dedem Aziz Göktekin'in seçkisiyle Dostoyevski, Tolstoy, Dickens, Balsac gibi dünya klasikleri, Tasavvuf, Divan Edebiyatı okuyup Fuzuli, Nef'i tercümeleri yapıyordum, ortaokula başladığımda hocalar Divan Edebiyatı bilgim karşısında şaşkına dönmüştü. Ortaokulda ise Viyana Ekolü Freud, Young, Adler, Camus, Sartre okumaktaydım. Jung ve Nietzche'ye ayrı düşkün oldum.
Konular Röportaj