'17 Aralık bal gibi darbe girişimidir'

Başbakan Erdoğan Hukukçular Derneği Sertifika Dağıtım Töreni'nde konuştu.

'Bal gibi darbe girişimi...'

Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde, Avukatlar Haftası Programı ve Hukuk Okulu 2. Sertifika Töreni'ninde yaptığı konuşmada, katılan avukatların "Avukatlar Günü"nü tebrik ederken, Hukuk Okulu'ndan sertifika alanları ve organizasyonu düzenleyen Hukukçular Derneğini de kutladı.

BUNU BİZZAT YAŞAMIŞ BİR SİYASETÇİYİM

Şu anda Türkiye'de ve bölgede yaşanan hadiselere bakıldığında adaletin, hukukun, bir hukukçunun sahip olması gereken vicdan ve cesaretin ne kadar mühim ve ne kadar hayati olduğunun net olarak görüldüğünü kaydeden Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Mısır'da şu anda tüm dünyanın yakından izlediği, Türkiye'nin de yakından ve kaygıyla takip ettiği bir süreç yaşanıyor. Demokratik ve insani haklarını kullanan, verdikleri oyların peşine düşen çok sayıda Mısırlı kardeşimiz gösteriler sırasında katledildi, tutuklandı, mahkum edildi. Bu yetmezmiş gibi yerel bir mahkeme tarafından 529 Mısırlı kardeşimiz için de idam kararı verildi. Ben, vicdanı olmayan, cesareti olmayan, darbe ürünü mahkemelerin neler yapabileceğini, ne tür cinayetler işleyebileceğini çok iyi bilen, bunu da bizzat yaşamış bir siyasetçiyim."

BU CİNAYETİN İŞLENMEYECEĞİNİ ÜMİT EDİYORUM

"Hakimler vicdanı ile cüzdanı arasında baş başa kalıyor"
şeklinde sarf edilen sözlere değinen Erdoğan, şunları söyledi:

"Bunu zaman zaman bu ülkede hakimlik yapmış, hatta hatta en üst düzeye çıkmış insanlar dahi kullandılar. 'Yargı veya hakim vicdanla cüzdanı arasındadır' dediler. Bu ifadeleri kullandılar. Bunları maalesef talihsizce izledik, dinledik. Mısır'da yerel mahkemenin verdiği kararın uygulanmayacağını, hukuk tarihine geçecek bir cinayetin işlenmeyeceğini, bu kararın bozulacağını ümit ediyorum veya ümit etmek istiyorum. Ancak bir kez daha altını çiziyorum. Vicdanı, cesareti olmayan, halkını köle gibi gören, üzerinde efendileri olan bir hukuk sistemi, her an cinayet işlemeye hazır bir hukuk sistemidir. Bangladeş'te olduğu gibi. Bunun örnekleri çok."

28 ŞUBAT'TA HUKUK CİNAYETLERİNE ŞAHİT OLDUK

Türkiye'nin yakın tarihinde de bunun acı örnekleri olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:

"27 Mayıs müdahalesinin ardından bu ülkede darbe ürünü mahkemeler kuruldu. Bazı hakim ve savcılar vicdanlarıyla değil Türk milleti adına değil, merhum Menderes'in deyimiyle, silahlı efendileri adına kararlar verdiler ve bunu uyguladılar. Aynı hadiseyi 12 Eylül sonrasındaki idamlarda yaşadık. Düşünebiliyor musunuz, müdahaleciler 'Bir tane sağdan astık, dengelemek için bir tane soldan astık' diyebildiler. Bir mahkumun yaşını büyütüp denge adına idam ettiler. Bunu da yine silahlı efendilerinin emri altındaki hukuk sistemi yaptı. 28 Şubat'ta aynı şekilde hukuk cinayetlerine şahit olduk. Şahsen söylemek istemem ama yeri geldi; Siirt'te okuduğum, ders kitaplarında yer alan bir şiirden dolayı dava açtılar, her ne hikmetse dava çok hızlı şekilde sonuçlandı. Beni mahkum ettiler. Hayır varmış. Şu anda bile 28 Şubat'ın üniformalılar önünde selam duran yargısı nedeniyle bedel ödeyen kardeşlerimiz var."

Kendi iktidarları döneminde, son 12 yıl içinde defalarca, benzeri "hukuk cinayetlerine" şahit olduklarını kaydeden Erdoğan, partilerinin kapatılmak istenmesi, başörtüsü kararı ve diğer bazı yargı kararlarının vicdandan kaynaklanan, "Türk milleti adına" verilen kararlar olmadığını, bu kararların belli odak ve çıkarları adına verildiğini söyledi.

VESAYET SİSTEMİ KURDULAR

Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"27 Mayıs müdahalesinin etkisi asla ve asla o günle, o dönemle sınırlı kalmamıştır. 27 Mayıs'ı yapanlar demokrasiyi askıya almış ama sonraki yılları da etkileyecek şekilde bir vesayet sistemi kurmuşlardır. Bu vesayet düzeninin bir ayağı olarak da yargı bürokrasisi kullanılmak istenmiştir. Yargı, yasama ve yürütmeyle birlikte 3. bir erk olması gerekirken adeta yasama ve yürütmenin üzerinde bir erk olarak konumlandırılmıştır. Şu anda bunu halen yaşıyoruz. 1960 ihtilalinden bugüne bakın. Yargının siyasete her an müdahale ettiğini, siyaseti şekillendirdiğini, siyasetin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi her an sallandığını görürsünüz. Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi, HSYK gibi kurumlar çoğu zaman adaletin hızlı ve güvenilir şekilde tecelli etmesini bir kenara bırakmış, siyaseti sınırlandırmak, siyaseti kendilerince hizaya sokmak gibi bir vazife yüklenmişlerdir."

17 ARALIK BAL GİBİ DARBE GİRİŞİMİ

17 Aralık'ta düzenlenen operasyona değinen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Şunu da burada altını çizerek ifade ediyorum: Silahların gölgesinde darbe yapma dönemi kapanınca vesayet düzeninin aktörleri yargı üzerinde bir kısım müdahalelerde bulunmak istemişlerdir. Biz, 17 Aralık'ta yapılan operasyona 'darbe' dediğimizde içeriden ya da dışarıdan birileri bunu kabullenemiyorlar. Evet... 17 Aralık operasyonu bal gibi darbe girişimidir. Yargı eliyle yapılmak istenen bir müdahale girişimidir. Yargı, içine sızmış bazı çete mensupları tarafından adeta esir alınmış, siyasete karşı, iktidara karşı halkın oylarıyla iş başına gelmiş hükümete karşı apaçık bir darbe girişiminde bulunmuştur. Operasyonun hazırlık safhası, uygulama safhası tamamen hukuk dışıdır. Hukuksuz dinlemeler yapılmıştır. Sahte deliller oluşturulmuş, ardından da hukuk çiğnenerek, yasalar çiğnenerek belli bir senaryo çerçevesinde hükümete karşı alçakça bir saldırı başlatılmıştır.

HER TÜRLÜ HAZIRLIK YAPILMIŞTI

Şunu çok açık söylüyorum: Eğer, 17 Aralık, 25 Aralık operasyonları karşısında dik durmasaydık, inanın şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nin halkın oyuyla seçilmiş hükümeti devrilecek, koalisyondan oluşan bir darbe hükümeti iş başına getirilecekti. Kapalı kapılar ardında bunun senaryosunu uygulamaya koyma çalışmaları yaptılar. Her türlü hazırlık yapılmıştı. Kimler ne zaman alınacak, neyle suçlanacak, nasıl etkisiz hale getirilecek, nasıl itibarsız hale getirilecek, hapislerde nasıl hukuksuzca çürütülecek... İnanın bunların hepsi hazırdı. Medyaya belli bir vazife verilmişti. Bunların hangi gruplar olduğunu biliyorsunuz. İşverenlere, işveren örgütlerine vazife verilmişti. Muhalefet partilerine dahi bir rol çizilmişti. 17 ve 25 Aralık darbe girişimleri karşısında dik durarak, biz çok ince hesaplanmış bu oyunu, bu tuzağı, bu senaryoyu Rabbimin lütfuyla alt üst ettik. Eğer milletimiz bizimle beraber bu senaryoyu alt üst etmede bu rolü üstlenmemiş olsaydı işimiz gerçekten ülke olarak, millet olarak bir felaket olabilirdi."


MİLLET OYUNU BOZDU

Milletin o tuzağı 30 Mart'ta bozduğunu, oynanan oyunu, ülkesine, istiklaline yapılan saldırıyı gördüğünü dile getiren Erdoğan, milletin yüzde 45,5 oy oranıyla bu senaryoyu da alt üst ettiğini söyledi.

Devlet içinde, özellikle güvenlik ve yargı bürokrasisi içinde yaklaşık 35 yıl boyunca sinsice, gizlice bir para yapılanma oluştuğunu ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bu paralel yapılanma sadece 17 Aralık'ta değil, 35 yıllık süreç içinde zaman zaman vicdanı bir kena bırakmış, adaleti, hukuku, insani değerleri bir kenara bırakmış, Türk milleti adına değil, örgüt adına kararlar vermiştir. Bakın şu anda yargı içindeki o korkunç yapılanmanın detayları artık tek tek ortaya çıkıyor. Arkadaşlar, 'yargı imamı' diye bir şey olabilir mi? Bir savcı düşünün. Vicdanıyla yasayla değil, Pensilvanya'dan gelecek emir ve talimatla dava açıyor. Bir hakim düşünün. Delillere bakarak değil, vicdanla hukukla değil, yargı imamının kendisine vereceği talimatla karar veriyor. Göreceksiniz, çok çarpıcı gerçekler ortaya çıkacak."

SENARYO ADIM ADIM UYGULANDI

Başbakan Erdoğan, Adana'da, dinlenilecek kişilerle ilgili hakimlerin önüne liste konulduğunu, listede hakimlerin de telefonları olduğunu belirterek, bu senaryonun bir yerlerde yazıldığını, emniyet ve yargı içindeki paraleller tarafından bu senaryonun adım adım uygulandığını, aynı adliye binası, hatta aynı oda içinde paralel hakimler ve savcıların arkadaşlarını dinlettiğini, zaaflarını kaydederek, tehdit ve şantaj aracı olarak kullandıklarını söyledi.

DELİLLERİ ORTAYA KOYUYORUZ

Aylardır yargı içindeki bu korkunç yapılanmadan bahsedildiğini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Delilleri ortaya koyuyoruz. Binlerce, on binlerce insanın hukuksuzca dinlendiğini anlatıyoruz. Bu ülkenin cumhurbaşkanının, başbakanının, genelkurmay başkanının, bakanlarının, parti genel başkanlarının, bürokrat, sanatçı, gazetecilerinin dinlendiğini anlatıyoruz. Ortaya belgeleri koyuyoruz. Nihayet kendilerinin de dinlendiğini fark edince Adana'da bazı yürekli hakim ve savcılarımızın olaya el attıklarını görüyoruz. Bu ülkenin vicdanı ve cesareti olan yürekli hakim ve savcılarına sesleniyorum. Bu işte size çok önemli görev düşüyor. Allah'a olan sevdanızı ortaya koyun, vicdanınızın sesini duyun, cesaretinizle bu paralel yapının temsilcilerini siz çökertin. Bize düşen neyse biz bunu yapacağız. Kararlılığımızla... Bu millet için, bu vatan için yapacağız. Çünkü biz bir meşrebin, bir mizacın bu ülkede egemen olmasına asla müsaade edemeyiz. Bu ülke 77 milyondur. 77 milyonun üzerinde şantajlarla egemenlik tesis etmeye çalışanlara müsaade edersek sorumluluğumuzu idrak edememiş bir iktidar oluruz."

İRADENİZİ KİRAYA VERMEYİN

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hukukçulara çağrıda bulunarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Şimdi buradan soruyorum. Yargı buna daha ne kadar sessiz kalacak? Hakimlerimiz, savcılarımız Türkiye adına gerçekten çok ciddi bir tehdit olan bu paralel yapıya karşı daha ne kadar tepkisiz kalacak? Ben yine sesleniyorum. Bu güne kadar bu Pensilvanya'nın peşine takılanlara da sesleniyorum. İradenizi kiraya vermeyin. Aklınızı kiraya vermeyin. Bize Allah'a kulluktan başka hiç kimseye kulluk asla emredilmemiştir. Tüm hukukçularımıza açık açık çağrıda bulunuyorum. Kime şantaj, tehdit varsa gelsin izah etsin. Devlet olarak tüm imkanlarımızla biz bunların üzerine gideceğiz. Hiç kimse korkmasın. Yargı mensupları özelliğinde cesur olmalı. Ülkemiz, milletimiz, istiklalimiz ve istikbalimiz adına son derece önemlidir. Bütün kurumlarımızdan bu paralel yapı ürünlerini temizlemeye başladık. Temizliyoruz. Asla durmayacağız. Sonuna kadar üzerine gideceğiz, tabi ki hukuk içinde.

BU BİR TÜRKİYE MESELESİDİR

Ama bu öyle bir vuku ki adeta vücutta metastaz yapmış. Buna artık kemoterapi, radyoterapi bunlarda kar etmiyor. Bu operasyon çok ciddi, çok kararlı sürmesi gereken bir operasyondur. Yargı içinde içinde olan çok ciddi bir tehlike. Tehdit. Bunun temizlenmesi için tüm vatansever yargı mensuplarımızdan destek bekliyoruz, aksiyon bekliyoruz. Paralellerin yargıyı esir almalarına, milletin bu kuruma olan güvenini sarsmalarına inanıyorum ki en başta yargımensupları karşı çıkacaktır. Hangi düşünceden olursa olsun. Buna karşı çıkmaları gerekir. Bu bir siyasi mesele değildir. Bu bir partinin, bir kesimin, belli bir cümlenin meselesi değildir. Bu bir Türkiye meselesidir. Bu bir istiklal meselesidir. Hukuk, vicdan, adalet meselesidir. En başta yargının bu meselenin üzerine gideceğine ben yürekten inanıyorum."


HESABINI MUTLAKA SORACAĞIZ

Hiç kimsenin korku ve endişe duymamasını isteyen Erdoğan, kendilerine 17 Aralık'tan itibaren çok ağır saldırılar yapıldığını, ailesine, yakın çalışma arkadaşlarına, bakanlara, milletvekillerine, bürokratlara çok adi ve haysiyetsizce saldırılarda bulunulduğunu anlattı.

Medyadan, sosyal medyadan ahlaka, edebe, insanlığa ve vicdana sığmayan taarruzların gerçekleştirildiğini belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Hiç birisine boyun eğmedik. Hiç bir iftiraya, yalana, ithama pabuç bırakmadık. Dimdik durduk. Yapılanları milletimize şikayet ettik. 30 Mart'ta milletimiz bunlara gereken cevabı verdi. Çünkü bunlara inanmadı milletimiz. Şu anda inanın sokağa çıkacak, arkadaşlarının, hatta eşlerinin çocuklarının dahi yüzüne bakacak yüzleri yok. Ne diyorlardı biliyor musunuz? 'Bunlar yüzde 30'un üzerine çıkamaz, bunları çökerttik, bitirdik' diyorlardı. Biz ne diyorduk meydanlarda; 'Hesapların üzerinde bir hesap var'. Ama onlar bu hesabı göremiyorlar. İşte bu hesap tecelli etti. Yaptıkları ahlaksızlıkla, edepsizlikle, alçaklıkla öylece ortada kaldılar. İşbirlikçileri de gerek muhalefet partileri gerek medya gerek o malum çevre aynı şekilde aldıkları cevapla ortada kaldılar. Ama biz onları hiç merak etmesinler, ortada bırakmayacağız. Hukuk içinde bu saldırıları yapanlardan, onlara yardım ve yataklık yapanlardan hesabı mutlaka soracağız."

YARGININ SİYASETE MÜDAHALEDEN ELİNİ ÇEKMESİ İÇİN GEREKENİ YAPACAĞIZ

Bu ülkede 30 Mart'la birlikte artık yeni bir süreç başladığını ifade eden Erdoğan, bu yeni süreçte en çok da yargının kendini hesaba çekmesini, özeleştirisini yapmasını, yeniden yapılanmasını beklediklerini söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yasama, yürütme ve yargı, demokratik bir ülkede hangi sınırlar içinde hareket ediyorsa, inşallah o sınırlara çekilecek. Siyasetin yargıya müdahale etmesine her zaman karşı olduk. Yargının da siyasete müdahaleden artık elini çekmesi için ne gerekiyorsa bunu cesaretle yapacağız. Bunu yargı için yapacağız, adalet için, ülkemiz için, milletimiz ve istikbalimiz için yapacağız. Yaşanan acı tecrübelerden ders çıkararak 27 Mayıs'tan, 12 Eylül'den, 28 Şubat'tan, 17 Aralık'tan ders çıkararak, yargının siyaseti engelleyen değil, siyasete güç veren bir konuma gelmesi için reformlarımızı yapacağız."

ARTIK SON ÇETE PARALEL ÇETE

Paralel yapının bu önemli reformları etkisiz kılmak için elinden geleni yaptığını dile getiren Erdoğan, bunları da aşacaklarını kaydetti.

Erdoğan, "Türkiye'deki artık son çete paralel çetedir. Bunu da tasfiye ederek, Türkiye'nin ayağına takılmış tüm prangaları ortadan kaldırmış olacağız" dedi.

GELİN BERABER YAPALIM

Bu dönemde bir anayasa yapmayı ve 2023'e yeni bir anayasa ile yürümeyi istediklerini anlatan Erdoğan, "muhalefetin uzlaşmaz tutumu nedeniyle maalesef bunun gerçekleşmediğini" belirtti.

Uzlaşma Komisyonu'nda sayıya göre temsil aramadıklarını, AK Parti'nin 326 milletvekili ile 3, toplam milletvekili sayısı 220 olan diğer 3 partinin de 3'er kişiden 9 milletvekiliyle temsil edildiğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bütün bunlara rağmen bu çalışma yürütüldü. Bu kadar kendimizden feragat ettik. Niye? Yeter ki netice alalım, bir şey yapalım istedik. Bütün bu çalışmaları yapmamıza rağmen geldi geldi bir ara 47 maddede 4 parti de mutabık kaldı. Ben bir teklif yaptım. 'Burada takılmayın, hiç olmazsa gelin şu 47-48 maddeyi 15 günde geçirelim, bu iş bitsin, ondan sonra yola devam edelim'. Dediler 'Olmaz'. Aradan bir müddet geçti, ana muhalefetin genel müdürü '60 madde oldu, bu 60 maddede varım' dedi. Öyle deyince ben de hemen cevabımı verdim. Tamam, hemen arkadaşlarımı gönderdim. Arkadaşlarıma verilen cevap şu, 'Diğer iki partinin de olması lazım'. Bir tanesinin zaten kapısı kapalı, kapıyı açmıyor. Diğeri de diyor ki, o olmasa ben de yokum. Gelin yapalım bunu işte beraber. Ana muhalefet olarak ikimiz beraber bu işi rahatlıkla yapabiliriz. Bu değişikliği yapabiliriz. Bizim derdimiz üzümü yemek değil mi? 60 maddeye gelmişiz, bu 60 maddeyi hemen çıkaralım. 'Diğer ikisi de olması lazım' dediler. Peki yaramaz çocuk kim oldu? Yine biz olduk."

60 MADDEYİ ÇIKARMAYA VARIZ

Başbakan Erdoğan, bugün de Hukukçular haftasında aynı teklifi yine yapacağını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ana muhalefet partisi varsa, bu üzerinde 4 partinin de mutabık kaldığı 60 maddeyi çıkarmaya varız. İşi yoluna koyalım, girelim. 60 maddeyi halledelim. Ondan sonra da çalışalım. Diğerleri katılmıyor, gel beraber çalışalım. İlla 4 parti olacak diye bir şey yok. Madem ki katılmıyorlar, varsın katılmasın, netice almak değil mi bizim derdimiz. Netice almak. Eğer 3. parti de geliyorsa o da gelsin. Ama bir diğeri gelmiyor, varsın gelmesin. Biz yola bakalım, yola girelim. Millet bizden bunu bekliyor, söz verdik millete... Hukukçular haftasında bunu tekrar söylüyorum. Ama gelmezler. Onlar bunalımdan yana, onlar huzursuzluktan yana, gelmezler gelemezler.

Milletime sesleniyorum, bakın benim ağzımdan çıkan söz tamamen parti grubumun sözüdür. Biz varız, yeter ki onlar da bu işe 'evet' desinler. Sadece ana muhalefetle beraber bunu yapmaya muktediriz. Zaten ikimiz 'evet' dersek, üçüncü bir parti gelir, belki dördüncüsü gelmeyebilir, varsın gelmesin. Biz umudumuzu yine de yitirmiş değiliz."


ADETA MAŞA GİBİ KULLANILDI

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhalefet partilerini de eleştirerek, şöyle devam etti:

"17 Aralık darbe girişiminin ve 30 Mart seçimlerinin muhalefeti yeniden yapılandıracağına, Türkiye vizyonuyla buluşturacağına dair de inşallah umutlarımız var. Türkiye, inanın böyle bir muhalefetle geleceğe yürüyemez. Biz 2023, 2053, 2071 derken, torunlarımızın hesabını yaparken, bunlar hiçbir şeyin hesabını yapmıyor. 27 Mayıs 1960'ı aşamamış bir muhalefet zihniyeti var karşımızda, inanın öyle. Bu seçimlerde gördük. 'Biz İstanbul'u geri götüreceğiz' diyor. Bunu diyen bir muhalefetten ne olur? İşte İstanbullu da şamarını atar. Çünkü eğer 'geri götüreceğiz' derseniz, geri olan İstanbul'un akıbetini herkes biliyor. O İstanbul susuzdu, çöp dağlarıyla dayalı döşeliydi, hava kirliliği ile nefes alınamaz haldeydi. Böyle bir İstanbul'u İstanbullu ister mi? İstemez. Gereken cevabı da verdi.

30 Mart'ta hezimete uğrayan muhalefet, inanıyorum ki tabandan gelen taleple artık yeni bir yapılanmanın da içine girecektir. Sürekli kaybeden, sürekli başarısız olan bir muhalefet Türkiye'ye umut veremez. Pensilvanya'nın kuyruğuna takılacak kadar ilkelerinden, ideallerinden taviz veren bir muhalefet Türkiye'ye vizyon çizemez. 17 Aralık ve sonrasında muhalefet aldatıldı. Adeta bir maşa gibi kullanıldı ve 30 Mart'ta da bunun bedelini ödedi. Muhalefet genel başkanları da ortaya bir bedel koymak zorundadırlar."


İNŞALLAH YARGI DA BU KUTLU YÜRÜYÜŞE AYAK UYDURACAK

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün gelecek adına her zamankinden daha umutlu olduklarını ifade ederek, şöyle konuştu:

"Hele hele siz değerli hukukçu kardeşlerimle umudumuz daha da artıyor. İnanıyorum ki sizler adaletin tesisi için bu sınırları daha da zorlayacaksınız. 30 Mart, demokrasinin, siyasetin, milli iradenin, özellikle de kardeşliğimizin güç kazandığı bir milat oldu. Milletin bize verdiği mesajları doğru okuyarak, yüklediği emaneti hakkıyla taşıyarak, geleceği hep birlikte inşa edeceğiz. Demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri daha da güçlendirecek, ekonomisi, iç ve dış politikasıyla kardeşliğiyle daha güçlü bir Türkiye'ye yürümeye devam edeceğiz. 'Çözüm süreci' dedik, 'milli birlik ve kardeşlik süreci' dedik, hamdolsun bunun neticelerini de almaya başladık. Siz değerli hukukçularımız sayesinde inşallah yargı da bu kutlu yürüyüşe ayak uyduracak, yargı da büyük Türkiye vizyonuyla kucaklaşacak. Üzerinizde büyük bir sorumluluk var. Bunu hakkıyla yerine getireceğinize yürekten inanıyorum. Bu güzel buluşmayı sağladıkları için Hukukçular Derneği'ne bir kez daha teşekkür ediyorum. Sertifikalarını alacak kardeşlerime başarılar diliyorum."

SABAH