'17 Aralık bal gibi darbe girişimidir'
Başbakan Erdoğan Hukukçular Derneği Sertifika Dağıtım Töreni'nde konuştu.
Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde, Avukatlar Haftası Programı ve
Hukuk Okulu 2. Sertifika Töreni'ninde yaptığı konuşmada, katılan
avukatların "Avukatlar Günü"nü tebrik ederken,
Hukuk Okulu'ndan sertifika alanları ve organizasyonu düzenleyen
Hukukçular Derneğini de kutladı.
BUNU BİZZAT YAŞAMIŞ BİR
SİYASETÇİYİM
Şu anda Türkiye'de ve bölgede yaşanan hadiselere bakıldığında
adaletin, hukukun, bir hukukçunun sahip olması gereken vicdan ve
cesaretin ne kadar mühim ve ne kadar hayati olduğunun net olarak
görüldüğünü kaydeden Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Mısır'da şu anda tüm dünyanın yakından izlediği,
Türkiye'nin de yakından ve kaygıyla takip ettiği bir süreç
yaşanıyor. Demokratik ve insani haklarını kullanan, verdikleri
oyların peşine düşen çok sayıda Mısırlı kardeşimiz gösteriler
sırasında katledildi, tutuklandı, mahkum edildi. Bu yetmezmiş gibi
yerel bir mahkeme tarafından 529 Mısırlı kardeşimiz için de idam
kararı verildi. Ben, vicdanı olmayan, cesareti olmayan, darbe ürünü
mahkemelerin neler yapabileceğini, ne tür cinayetler
işleyebileceğini çok iyi bilen, bunu da bizzat yaşamış bir
siyasetçiyim."
BU CİNAYETİN İŞLENMEYECEĞİNİ ÜMİT
EDİYORUM
"Hakimler vicdanı ile cüzdanı arasında baş başa kalıyor"
şeklinde sarf edilen sözlere değinen Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunu zaman zaman bu ülkede hakimlik yapmış, hatta hatta en
üst düzeye çıkmış insanlar dahi kullandılar. 'Yargı veya hakim
vicdanla cüzdanı arasındadır' dediler. Bu ifadeleri kullandılar.
Bunları maalesef talihsizce izledik, dinledik. Mısır'da yerel
mahkemenin verdiği kararın uygulanmayacağını, hukuk tarihine
geçecek bir cinayetin işlenmeyeceğini, bu kararın bozulacağını ümit
ediyorum veya ümit etmek istiyorum. Ancak bir kez daha altını
çiziyorum. Vicdanı, cesareti olmayan, halkını köle gibi gören,
üzerinde efendileri olan bir hukuk sistemi, her an cinayet işlemeye
hazır bir hukuk sistemidir. Bangladeş'te olduğu gibi. Bunun
örnekleri çok."
28 ŞUBAT'TA HUKUK CİNAYETLERİNE ŞAHİT
OLDUK
Türkiye'nin yakın tarihinde de bunun acı örnekleri olduğunu
kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
"27 Mayıs müdahalesinin ardından bu ülkede darbe ürünü
mahkemeler kuruldu. Bazı hakim ve savcılar vicdanlarıyla değil Türk
milleti adına değil, merhum Menderes'in deyimiyle, silahlı
efendileri adına kararlar verdiler ve bunu uyguladılar. Aynı
hadiseyi 12 Eylül sonrasındaki idamlarda yaşadık. Düşünebiliyor
musunuz, müdahaleciler 'Bir tane sağdan astık, dengelemek için bir
tane soldan astık' diyebildiler. Bir mahkumun yaşını büyütüp denge
adına idam ettiler. Bunu da yine silahlı efendilerinin emri
altındaki hukuk sistemi yaptı. 28 Şubat'ta aynı şekilde hukuk
cinayetlerine şahit olduk. Şahsen söylemek istemem ama yeri geldi;
Siirt'te okuduğum, ders kitaplarında yer alan bir şiirden dolayı
dava açtılar, her ne hikmetse dava çok hızlı şekilde sonuçlandı.
Beni mahkum ettiler. Hayır varmış. Şu anda bile 28 Şubat'ın
üniformalılar önünde selam duran yargısı nedeniyle bedel ödeyen
kardeşlerimiz var."
Kendi iktidarları döneminde, son 12 yıl içinde defalarca, benzeri
"hukuk cinayetlerine" şahit olduklarını kaydeden
Erdoğan, partilerinin kapatılmak istenmesi, başörtüsü kararı ve
diğer bazı yargı kararlarının vicdandan kaynaklanan, "Türk milleti
adına" verilen kararlar olmadığını, bu kararların belli odak ve
çıkarları adına verildiğini söyledi.
VESAYET SİSTEMİ
KURDULAR
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"27 Mayıs müdahalesinin etkisi asla ve asla o günle, o
dönemle sınırlı kalmamıştır. 27 Mayıs'ı yapanlar demokrasiyi askıya
almış ama sonraki yılları da etkileyecek şekilde bir vesayet
sistemi kurmuşlardır. Bu vesayet düzeninin bir ayağı olarak da
yargı bürokrasisi kullanılmak istenmiştir. Yargı, yasama ve
yürütmeyle birlikte 3. bir erk olması gerekirken adeta yasama ve
yürütmenin üzerinde bir erk olarak konumlandırılmıştır. Şu anda
bunu halen yaşıyoruz. 1960 ihtilalinden bugüne bakın. Yargının
siyasete her an müdahale ettiğini, siyaseti şekillendirdiğini,
siyasetin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi her an sallandığını
görürsünüz. Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi, HSYK gibi
kurumlar çoğu zaman adaletin hızlı ve güvenilir şekilde tecelli
etmesini bir kenara bırakmış, siyaseti sınırlandırmak, siyaseti
kendilerince hizaya sokmak gibi bir vazife
yüklenmişlerdir."
17 ARALIK BAL GİBİ DARBE
GİRİŞİMİ
17 Aralık'ta düzenlenen operasyona değinen Erdoğan, şunları
kaydetti:
"Şunu da burada altını çizerek ifade ediyorum: Silahların
gölgesinde darbe yapma dönemi kapanınca vesayet düzeninin aktörleri
yargı üzerinde bir kısım müdahalelerde bulunmak istemişlerdir. Biz,
17 Aralık'ta yapılan operasyona 'darbe' dediğimizde içeriden ya da
dışarıdan birileri bunu kabullenemiyorlar. Evet... 17 Aralık
operasyonu bal gibi darbe girişimidir. Yargı eliyle yapılmak
istenen bir müdahale girişimidir. Yargı, içine sızmış bazı çete
mensupları tarafından adeta esir alınmış, siyasete karşı, iktidara
karşı halkın oylarıyla iş başına gelmiş hükümete karşı apaçık bir
darbe girişiminde bulunmuştur. Operasyonun hazırlık safhası,
uygulama safhası tamamen hukuk dışıdır. Hukuksuz dinlemeler
yapılmıştır. Sahte deliller oluşturulmuş, ardından da hukuk
çiğnenerek, yasalar çiğnenerek belli bir senaryo çerçevesinde
hükümete karşı alçakça bir saldırı başlatılmıştır.
HER TÜRLÜ HAZIRLIK YAPILMIŞTI
Şunu çok açık söylüyorum: Eğer, 17 Aralık, 25 Aralık operasyonları
karşısında dik durmasaydık, inanın şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nin
halkın oyuyla seçilmiş hükümeti devrilecek, koalisyondan oluşan bir
darbe hükümeti iş başına getirilecekti. Kapalı kapılar ardında
bunun senaryosunu uygulamaya koyma çalışmaları yaptılar. Her türlü
hazırlık yapılmıştı. Kimler ne zaman alınacak, neyle suçlanacak,
nasıl etkisiz hale getirilecek, nasıl itibarsız hale getirilecek,
hapislerde nasıl hukuksuzca çürütülecek... İnanın bunların hepsi
hazırdı. Medyaya belli bir vazife verilmişti. Bunların hangi
gruplar olduğunu biliyorsunuz. İşverenlere, işveren örgütlerine
vazife verilmişti. Muhalefet partilerine dahi bir rol çizilmişti.
17 ve 25 Aralık darbe girişimleri karşısında dik durarak, biz çok
ince hesaplanmış bu oyunu, bu tuzağı, bu senaryoyu Rabbimin
lütfuyla alt üst ettik. Eğer milletimiz bizimle beraber bu
senaryoyu alt üst etmede bu rolü üstlenmemiş olsaydı işimiz
gerçekten ülke olarak, millet olarak bir felaket
olabilirdi."
MİLLET OYUNU BOZDU
Milletin o tuzağı 30 Mart'ta bozduğunu, oynanan oyunu, ülkesine,
istiklaline yapılan saldırıyı gördüğünü dile getiren Erdoğan,
milletin yüzde 45,5 oy oranıyla bu senaryoyu da alt üst ettiğini
söyledi.
Devlet içinde, özellikle güvenlik ve yargı bürokrasisi içinde
yaklaşık 35 yıl boyunca sinsice, gizlice bir para yapılanma
oluştuğunu ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu paralel yapılanma sadece 17 Aralık'ta değil, 35 yıllık
süreç içinde zaman zaman vicdanı bir kena bırakmış, adaleti,
hukuku, insani değerleri bir kenara bırakmış, Türk milleti adına
değil, örgüt adına kararlar vermiştir. Bakın şu anda yargı içindeki
o korkunç yapılanmanın detayları artık tek tek ortaya çıkıyor.
Arkadaşlar, 'yargı imamı' diye bir şey olabilir mi? Bir savcı
düşünün. Vicdanıyla yasayla değil, Pensilvanya'dan gelecek emir ve
talimatla dava açıyor. Bir hakim düşünün. Delillere bakarak değil,
vicdanla hukukla değil, yargı imamının kendisine vereceği talimatla
karar veriyor. Göreceksiniz, çok çarpıcı gerçekler ortaya
çıkacak."
SENARYO ADIM ADIM
UYGULANDI
Başbakan Erdoğan, Adana'da, dinlenilecek kişilerle ilgili
hakimlerin önüne liste konulduğunu, listede hakimlerin de
telefonları olduğunu belirterek, bu senaryonun bir yerlerde
yazıldığını, emniyet ve yargı içindeki paraleller tarafından bu
senaryonun adım adım uygulandığını, aynı adliye binası, hatta aynı
oda içinde paralel hakimler ve savcıların arkadaşlarını
dinlettiğini, zaaflarını kaydederek, tehdit ve şantaj aracı olarak
kullandıklarını söyledi.
DELİLLERİ ORTAYA
KOYUYORUZ
Aylardır yargı içindeki bu korkunç yapılanmadan bahsedildiğini
vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Delilleri ortaya koyuyoruz. Binlerce, on binlerce insanın
hukuksuzca dinlendiğini anlatıyoruz. Bu ülkenin cumhurbaşkanının,
başbakanının, genelkurmay başkanının, bakanlarının, parti genel
başkanlarının, bürokrat, sanatçı, gazetecilerinin dinlendiğini
anlatıyoruz. Ortaya belgeleri koyuyoruz. Nihayet kendilerinin de
dinlendiğini fark edince Adana'da bazı yürekli hakim ve
savcılarımızın olaya el attıklarını görüyoruz. Bu ülkenin vicdanı
ve cesareti olan yürekli hakim ve savcılarına sesleniyorum. Bu işte
size çok önemli görev düşüyor. Allah'a olan sevdanızı ortaya koyun,
vicdanınızın sesini duyun, cesaretinizle bu paralel yapının
temsilcilerini siz çökertin. Bize düşen neyse biz bunu yapacağız.
Kararlılığımızla... Bu millet için, bu vatan için yapacağız. Çünkü
biz bir meşrebin, bir mizacın bu ülkede egemen olmasına asla
müsaade edemeyiz. Bu ülke 77 milyondur. 77 milyonun üzerinde
şantajlarla egemenlik tesis etmeye çalışanlara müsaade edersek
sorumluluğumuzu idrak edememiş bir iktidar oluruz."
İRADENİZİ KİRAYA
VERMEYİN
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hukukçulara çağrıda bulunarak,
konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şimdi buradan soruyorum. Yargı buna daha ne kadar sessiz
kalacak? Hakimlerimiz, savcılarımız Türkiye adına gerçekten çok
ciddi bir tehdit olan bu paralel yapıya karşı daha ne kadar
tepkisiz kalacak? Ben yine sesleniyorum. Bu güne kadar bu
Pensilvanya'nın peşine takılanlara da sesleniyorum. İradenizi
kiraya vermeyin. Aklınızı kiraya vermeyin. Bize Allah'a kulluktan
başka hiç kimseye kulluk asla emredilmemiştir. Tüm hukukçularımıza
açık açık çağrıda bulunuyorum. Kime şantaj, tehdit varsa gelsin
izah etsin. Devlet olarak tüm imkanlarımızla biz bunların üzerine
gideceğiz. Hiç kimse korkmasın. Yargı mensupları özelliğinde cesur
olmalı. Ülkemiz, milletimiz, istiklalimiz ve istikbalimiz adına son
derece önemlidir. Bütün kurumlarımızdan bu paralel yapı ürünlerini
temizlemeye başladık. Temizliyoruz. Asla durmayacağız. Sonuna kadar
üzerine gideceğiz, tabi ki hukuk içinde.
BU BİR TÜRKİYE MESELESİDİR
Ama bu öyle bir vuku ki adeta vücutta metastaz yapmış. Buna artık
kemoterapi, radyoterapi bunlarda kar etmiyor. Bu operasyon çok
ciddi, çok kararlı sürmesi gereken bir operasyondur. Yargı içinde
içinde olan çok ciddi bir tehlike. Tehdit. Bunun temizlenmesi için
tüm vatansever yargı mensuplarımızdan destek bekliyoruz, aksiyon
bekliyoruz. Paralellerin yargıyı esir almalarına, milletin bu
kuruma olan güvenini sarsmalarına inanıyorum ki en başta
yargımensupları karşı çıkacaktır. Hangi düşünceden olursa olsun.
Buna karşı çıkmaları gerekir. Bu bir siyasi mesele değildir. Bu bir
partinin, bir kesimin, belli bir cümlenin meselesi değildir. Bu bir
Türkiye meselesidir. Bu bir istiklal meselesidir. Hukuk, vicdan,
adalet meselesidir. En başta yargının bu meselenin üzerine
gideceğine ben yürekten inanıyorum."
HESABINI MUTLAKA
SORACAĞIZ
Hiç kimsenin korku ve endişe duymamasını isteyen Erdoğan,
kendilerine 17 Aralık'tan itibaren çok ağır saldırılar yapıldığını,
ailesine, yakın çalışma arkadaşlarına, bakanlara,
milletvekillerine, bürokratlara çok adi ve haysiyetsizce
saldırılarda bulunulduğunu anlattı.
Medyadan, sosyal medyadan ahlaka, edebe, insanlığa ve vicdana
sığmayan taarruzların gerçekleştirildiğini belirten Başbakan
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hiç birisine boyun eğmedik. Hiç bir iftiraya, yalana,
ithama pabuç bırakmadık. Dimdik durduk. Yapılanları milletimize
şikayet ettik. 30 Mart'ta milletimiz bunlara gereken cevabı verdi.
Çünkü bunlara inanmadı milletimiz. Şu anda inanın sokağa çıkacak,
arkadaşlarının, hatta eşlerinin çocuklarının dahi yüzüne bakacak
yüzleri yok. Ne diyorlardı biliyor musunuz? 'Bunlar yüzde 30'un
üzerine çıkamaz, bunları çökerttik, bitirdik' diyorlardı. Biz ne
diyorduk meydanlarda; 'Hesapların üzerinde bir hesap var'. Ama
onlar bu hesabı göremiyorlar. İşte bu hesap tecelli etti.
Yaptıkları ahlaksızlıkla, edepsizlikle, alçaklıkla öylece ortada
kaldılar. İşbirlikçileri de gerek muhalefet partileri gerek medya
gerek o malum çevre aynı şekilde aldıkları cevapla ortada kaldılar.
Ama biz onları hiç merak etmesinler, ortada bırakmayacağız. Hukuk
içinde bu saldırıları yapanlardan, onlara yardım ve yataklık
yapanlardan hesabı mutlaka soracağız."
YARGININ SİYASETE MÜDAHALEDEN ELİNİ
ÇEKMESİ İÇİN GEREKENİ YAPACAĞIZ
Bu ülkede 30 Mart'la birlikte artık yeni bir süreç başladığını
ifade eden Erdoğan, bu yeni süreçte en çok da yargının kendini
hesaba çekmesini, özeleştirisini yapmasını, yeniden yapılanmasını
beklediklerini söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yasama, yürütme ve yargı, demokratik bir ülkede hangi
sınırlar içinde hareket ediyorsa, inşallah o sınırlara çekilecek.
Siyasetin yargıya müdahale etmesine her zaman karşı olduk. Yargının
da siyasete müdahaleden artık elini çekmesi için ne gerekiyorsa
bunu cesaretle yapacağız. Bunu yargı için yapacağız, adalet için,
ülkemiz için, milletimiz ve istikbalimiz için yapacağız. Yaşanan
acı tecrübelerden ders çıkararak 27 Mayıs'tan, 12 Eylül'den, 28
Şubat'tan, 17 Aralık'tan ders çıkararak, yargının siyaseti
engelleyen değil, siyasete güç veren bir konuma gelmesi için
reformlarımızı yapacağız."
ARTIK SON ÇETE PARALEL
ÇETE
Paralel yapının bu önemli reformları etkisiz kılmak için elinden
geleni yaptığını dile getiren Erdoğan, bunları da aşacaklarını
kaydetti.
Erdoğan, "Türkiye'deki artık son çete paralel çetedir. Bunu
da tasfiye ederek, Türkiye'nin ayağına takılmış tüm prangaları
ortadan kaldırmış olacağız" dedi.
GELİN BERABER YAPALIM
Bu dönemde bir anayasa yapmayı ve 2023'e yeni bir anayasa ile
yürümeyi istediklerini anlatan Erdoğan, "muhalefetin
uzlaşmaz tutumu nedeniyle maalesef bunun
gerçekleşmediğini" belirtti.
Uzlaşma Komisyonu'nda sayıya göre temsil aramadıklarını, AK
Parti'nin 326 milletvekili ile 3, toplam milletvekili sayısı 220
olan diğer 3 partinin de 3'er kişiden 9 milletvekiliyle temsil
edildiğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bütün bunlara rağmen bu çalışma yürütüldü. Bu kadar
kendimizden feragat ettik. Niye? Yeter ki netice alalım, bir şey
yapalım istedik. Bütün bu çalışmaları yapmamıza rağmen geldi geldi
bir ara 47 maddede 4 parti de mutabık kaldı. Ben bir teklif yaptım.
'Burada takılmayın, hiç olmazsa gelin şu 47-48 maddeyi 15 günde
geçirelim, bu iş bitsin, ondan sonra yola devam edelim'. Dediler
'Olmaz'. Aradan bir müddet geçti, ana muhalefetin genel müdürü '60
madde oldu, bu 60 maddede varım' dedi. Öyle deyince ben de hemen
cevabımı verdim. Tamam, hemen arkadaşlarımı gönderdim.
Arkadaşlarıma verilen cevap şu, 'Diğer iki partinin de olması
lazım'. Bir tanesinin zaten kapısı kapalı, kapıyı açmıyor. Diğeri
de diyor ki, o olmasa ben de yokum. Gelin yapalım bunu işte
beraber. Ana muhalefet olarak ikimiz beraber bu işi rahatlıkla
yapabiliriz. Bu değişikliği yapabiliriz. Bizim derdimiz üzümü yemek
değil mi? 60 maddeye gelmişiz, bu 60 maddeyi hemen çıkaralım.
'Diğer ikisi de olması lazım' dediler. Peki yaramaz çocuk kim oldu?
Yine biz olduk."
60 MADDEYİ ÇIKARMAYA
VARIZ
Başbakan Erdoğan, bugün de Hukukçular haftasında aynı teklifi yine
yapacağını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ana muhalefet partisi varsa, bu üzerinde 4 partinin de
mutabık kaldığı 60 maddeyi çıkarmaya varız. İşi yoluna koyalım,
girelim. 60 maddeyi halledelim. Ondan sonra da çalışalım. Diğerleri
katılmıyor, gel beraber çalışalım. İlla 4 parti olacak diye bir şey
yok. Madem ki katılmıyorlar, varsın katılmasın, netice almak değil
mi bizim derdimiz. Netice almak. Eğer 3. parti de geliyorsa o da
gelsin. Ama bir diğeri gelmiyor, varsın gelmesin. Biz yola bakalım,
yola girelim. Millet bizden bunu bekliyor, söz verdik millete...
Hukukçular haftasında bunu tekrar söylüyorum. Ama gelmezler. Onlar
bunalımdan yana, onlar huzursuzluktan yana, gelmezler
gelemezler.
Milletime sesleniyorum, bakın benim ağzımdan çıkan söz tamamen
parti grubumun sözüdür. Biz varız, yeter ki onlar da bu işe 'evet'
desinler. Sadece ana muhalefetle beraber bunu yapmaya muktediriz.
Zaten ikimiz 'evet' dersek, üçüncü bir parti gelir, belki
dördüncüsü gelmeyebilir, varsın gelmesin. Biz umudumuzu yine de
yitirmiş değiliz."
ADETA MAŞA GİBİ
KULLANILDI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhalefet partilerini de
eleştirerek, şöyle devam etti:
"17 Aralık darbe girişiminin ve 30 Mart seçimlerinin
muhalefeti yeniden yapılandıracağına, Türkiye vizyonuyla
buluşturacağına dair de inşallah umutlarımız var. Türkiye, inanın
böyle bir muhalefetle geleceğe yürüyemez. Biz 2023, 2053, 2071
derken, torunlarımızın hesabını yaparken, bunlar hiçbir şeyin
hesabını yapmıyor. 27 Mayıs 1960'ı aşamamış bir muhalefet zihniyeti
var karşımızda, inanın öyle. Bu seçimlerde gördük. 'Biz İstanbul'u
geri götüreceğiz' diyor. Bunu diyen bir muhalefetten ne olur? İşte
İstanbullu da şamarını atar. Çünkü eğer 'geri götüreceğiz'
derseniz, geri olan İstanbul'un akıbetini herkes biliyor. O
İstanbul susuzdu, çöp dağlarıyla dayalı döşeliydi, hava kirliliği
ile nefes alınamaz haldeydi. Böyle bir İstanbul'u İstanbullu ister
mi? İstemez. Gereken cevabı da verdi.
30 Mart'ta hezimete uğrayan muhalefet, inanıyorum ki tabandan gelen
taleple artık yeni bir yapılanmanın da içine girecektir. Sürekli
kaybeden, sürekli başarısız olan bir muhalefet Türkiye'ye umut
veremez. Pensilvanya'nın kuyruğuna takılacak kadar ilkelerinden,
ideallerinden taviz veren bir muhalefet Türkiye'ye vizyon çizemez.
17 Aralık ve sonrasında muhalefet aldatıldı. Adeta bir maşa gibi
kullanıldı ve 30 Mart'ta da bunun bedelini ödedi. Muhalefet genel
başkanları da ortaya bir bedel koymak zorundadırlar."
İNŞALLAH YARGI DA BU KUTLU YÜRÜYÜŞE AYAK
UYDURACAK
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün gelecek adına her zamankinden
daha umutlu olduklarını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Hele hele siz değerli hukukçu kardeşlerimle umudumuz daha
da artıyor. İnanıyorum ki sizler adaletin tesisi için bu sınırları
daha da zorlayacaksınız. 30 Mart, demokrasinin, siyasetin, milli
iradenin, özellikle de kardeşliğimizin güç kazandığı bir milat
oldu. Milletin bize verdiği mesajları doğru okuyarak, yüklediği
emaneti hakkıyla taşıyarak, geleceği hep birlikte inşa edeceğiz.
Demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri daha da güçlendirecek,
ekonomisi, iç ve dış politikasıyla kardeşliğiyle daha güçlü bir
Türkiye'ye yürümeye devam edeceğiz. 'Çözüm süreci' dedik, 'milli
birlik ve kardeşlik süreci' dedik, hamdolsun bunun neticelerini de
almaya başladık. Siz değerli hukukçularımız sayesinde inşallah
yargı da bu kutlu yürüyüşe ayak uyduracak, yargı da büyük Türkiye
vizyonuyla kucaklaşacak. Üzerinizde büyük bir sorumluluk var. Bunu
hakkıyla yerine getireceğinize yürekten inanıyorum. Bu güzel
buluşmayı sağladıkları için Hukukçular Derneği'ne bir kez daha
teşekkür ediyorum. Sertifikalarını alacak kardeşlerime başarılar
diliyorum."
SABAH