Burcu Kıratlı: "Nefretten aşk da doğar dengelerin değişir"

Burcu Kıratlı, Aşk ve Mavi dizisinde intikam yemini etmiş ve sırf bunun için abisinin katiliyle evlenmiş birngenç kadını oynuyor. Ama Mavi’nin hiç hesapnetmediği bir şey var ki; o da aşk.

Burcu Kıratlı: "Nefretten aşk da doğar dengelerin değişir"
Emrah’la partner olan Kıratlı, “Aşk bir anda sana gelir ve tüm dengelerin değişir. Mavi’ye de aynısı oluyor” diyor.

Kendisinin aşk hakkındaki duyguları da Mavi’ninki gibi dalgalı...

Karlar peri bacalarının üzerini bir tül gibi sarmış... Kapadokya her zamankinden daha güzel... Hava eksi dereceleri gösteriyor ama Kapadokya'nın ruhu sıcacık.

Esnafın yüzü gülüyor, Aşk ve Mavi dizisi onlara ilaç gibi gelmiş, işlerin açıldığından söz ediyorlar. Anlaşılan ekip, oyuncular, dizinin fanları Kapadokya'ya kışı unutturmuş. Bir dizi sayesinde, bu karanlık günlerde Kapadokya'ya ışık doğmuş. Emrah'ı 10 yıl sonra ekrana döndüren proje, hem ona, hem de bölgeye taze bir ruh katmış... Kapadokya'da Emrah'ın partneri Burcu Kıratlı'yla buluşacağız. Genç oyuncu bu dizi ve Emrah'la partnerliğiyle gündeme oturdu...

Dizideki aşk ve nefret ilişkisi herkesin yüreğine dokundu. Biz de bu kara kaşlı, kara gözlü güzeli yakından tanımak için sete konuk olduk. Konaktaki çekimler boyunca Burcu'nun yanındaydık. Çekim sabah dokuzda başladı. Tüm ekip ve oyuncular saatler boyunca canla başla çalıştı çünkü altı haftadır ekranda olan dizinin çekimlerine ilk kez iki gün üst üste ara vereceklerdi. Onlar çekim yetiştirmenin, bizse röportajı bitirmenin derdindeydik. Bütün bunları bir dizinin, hele de şehir dışında çekimin ne kadar zor olduğunu anlatmak için yazıyorum.

Yönetmen akşam güneş batmadan Burcu Kıratlı'yı bir saatliğine kaçırmamıza izin verdi... Atladık arabaya, önceden belirlediğimiz yerlerde fotoğraf çekimlerine başladık. Müthiş bir gün batımı eşliğinde fotoğraflarını çektik. Ardından Yunak Otel'de aldık soluğu. Bölgenin dokusunu en iyi yansıtan yerlerden biriydi burası ve çekimlerimize burada devam ettik. Burcu Kıratlı fotoğraf çekimleri boyunca son derece neşeliydi... Hatta Kapadokya'da gün batımının keyfini ilk kez yaşadığını anlattı... Çekimler nedeniyle bu güzel coğrafyanın tadını çıkaramadığından söz etti... Biz işimizi bitirmenin rahatlığındaydık ama Burcu Kıratlı'nın daha sette işi bitmemişti... Onu tekrar ekibin yanına götürdük. Tekrar buluşmamız için aradan beş saat geçmesi gerekti. Biz bu arada yemek yedik, dinlendik. Ama onun böyle bir fırsatı olmadı. 12 saat süren çekiminin ardından, yine tüm güler yüzüyle karşımızdaydı... Ve sorularımızı yanıtladı:

- Kapadokya'nın mistik bir havası var. Buraya turist olarak gelmek şahane ama uzun zaman iş için kalmak nasıl hissettiriyor?

- İlk haftalarda çok keyifliydi. Gezip görecek, keşfedecek çok yer vardı. Ama zaman geçtikçe insan evini, arkadaşlarını ve kendi düzenini özler oluyor. Setimiz epey yoğun. Erken saatlerde kalkıyoruz, geç saatlere kadar çalışıyoruz.

Geri kalan zamanda da dinleniyoruz. Çünkü havalar soğudu ve üşümeye başladık. Biz birodanın içine kapanarak dizi çekmiyoruz, buradaysak buranın güzelliklerini de göstermemiz gerekiyor.

- 'Herkesin rüyası oyunculuk aslında epey meşakkatli bir iş' mi diyorsunuz?

- Bugün siz de şahit oldunuz tempomuza... Sabah dokuzda setimiz başladı, akşam dokuzda sizinle burada oturup sohbet edecek fırsatı bulabildim. Akşam yemeğimi henüz yemedim. Oyunculuk sevmesen yapılmayacak bir iş! Deli olman lazım...

Ama ben o kadar çok seviyorum ki yaptığım işi, bu yorgunluk bile keyif veriyor. Sinirlerimizin çok bozulduğu ve dayanamayacak noktaya geldiğimiz anlar elbette oluyor ama yaptığın işe, ortaya çıkan esere baktığında hissettiğin duygu tatmin, keyif... Üstelik bu dizide ortaya öyle güzel bir iş çıkardık ki, altı haftadır seyirci bize bunu hissettirdi. Aşk ve Mavi eksi dokuz derecelerde çalışmamıza, gün aydınlanmadan uyanmalarımıza değdi... Bundan büyük mutluluk yok benim için.

- Normal şartlarda kaçta kalkmaya alışkınsınız?

- Uyumayı çok severim. Öğlen birden önce kalkmazdım. Gece çok geç, üç dört gibi yatmak ve geç kalkmak en büyük keyfim. Ama burada farklı bir düzende yaşıyoruz. Ve artık vücut erken kalkmayaalıştı, izin günümde bile erkenden kalkıyorum. Bu dizi farklı bir hayat tecrübesi kattı bana.

- Kapadokya'yı nasıl buldunuz?

- Çok mistik, büyülü, enerjisi yüksek bir yer. O kadar iş kafasıyla buradayım ki, tüm bu unsurlar ikinci planda kalıyor. Gezipkeşfedecek o kadar yeri var ki...

- Şehir dışı setlerde oyuncular otel odalarını evlerine benzetmeye çalışır. Sizin de odanız ev gibi mi?

- Evet aynen ben de odamı eve benzetmeye çalıştım. İki odalı bir yer. Koltuk takımım var, halı döşettim. Ev parfümümü aldım, aksesuarlarımı koydum.

Resimlerim var. Bayağı evim gibi. Şimdi gidip çarşaf takımları alacağız. Çünkü insanın kendini ait hissetmesi gerekiyor. Emanet ve geçici gibi olmaz.

- Aşk ve Mavi cuma günlerinin zirvesine oturdu. Bu başarıyı ve seyirci ilgisini bekliyor muydunuz?

- Tüm diziler İstanbul'da çekiliyor. Bizim gibi bölge ve yöre dizileri çoktan rafa kalkmıştı. Böyle bir dönemde bu işe girdik biz. "Dizi Kapadokya'da çekilecek' dendiği anda bir tereddüt yaşadım. Şehirdışı iş yapmaya sıcak bakmıyordum. Ama bir yandan da hep gençlik ve şehir dizileri vardı piyasada...

Toplum kendinden ve ağır drama hasret olabilirdi... Senaryoyu okudum ve büyük bir hevesle "Tamam" dedim. O kadar güzel bir senaryo ve kadro ki... Biz burada bir kapalı kutu içinde gibiyiz, tepkileri bilemiyorum, ölçemiyoruz. İstanbul'da biz konuşuluyormuşuz... Toprak dizilerinden sıkılıp, bu işe burunkıvırabilirlerdi. Ama insanlar özlemiş bu hikayeleri...

SAÇLARIMA AŞIKTIM AMA KAZITTIM

- Kariyerinizdeki dönüm noktası hangi projeydi?


- Peri Masalı. Hayat olarak da dönüm noktam. Daha bir olgunlaştım, sorumluluk aldım. Başrol olduğum ilk filmdi. Bana güvenen koca bir ekip vardı. Bana inandılar, güvendiler. O sorumluluk üstüme binince başka bir aşamaya geçtim.

- Saçlarınızı kazıtmıştınız o proje için... Nasıl kıyabildiniz?

- Bunun cevabını ben de bilmiyorum. Belime kadar uzundu saçlarım ve ben âşıktım saçlarıma, toplamaya bile kıyamazdım. Demek ki işimi daha çok seviyormuşum. Ama bakın uzadılar yine... Daha sağlıklı oldular.

- Çok iyi bir grafikle gidiyor kariyeriniz... Bundan sonrasına dair neler hayal ediyorsunuz?

- Gerilemeden, sabit kalmadan ileri doğru sağlam adımlar atmak istiyorum. Kardeşimin yanına yurtdışına gidip, oyunculuk eğitimlerine katılacağım. Dizi bitince eğitime ağırlık vereceğim. Bol bol sinema filmi yapmak istiyorum, sinemada birçok karakter oynamak istiyorum. İlerde yaşlandığımda, gençlerin idealize ettiği bir yaşam sürmek isterim. Işıl Yücesoy, Türkan Şoray gibi...

- Birçok yeni oyuncunun çıkması, bu işin bu kadar popüler olması sizi ürkütmüyor mu?

- Çok oyuncu adayı, çok yapım şirketi, çok kanal var. Ama seyirci artık çok akıllı, sahte olanı seçiyor. Sadece güzel olan ekranda kalamıyor. Hem güzel hem de yetenekliysen kalıcı olabiliyorsun. Çok yakışıklı ve çok güzel diye roller kapılabiliyor ama seyirci güzel ya da yakışıklı diye tutmuyor ekranda. Seyirci büyük bir eleme unsuru artık. Her güzel kız bir yerlere gelemiyor. Çabalaması gerekiyor, eğitim alması gerekiyor. 94'ü bir genç oyuncu olmak isteyince eğitim alması gerektiğinin de farkında artık.

EMRAH'N İÇİNDE HÂLÂ ÇOCUKSU DUYGULAR VAR

- Emrah'la partner olmak nasıl?


- Emrah o kadar tatlı ve enerjisi o kadar iyi biri ki... Aramızda bir jenerasyon farkı var ama onu hissetmiyorsunuz bile... İlk tanıştığımızda da söyledik birbirimize, bizim enerjimiz çok tuttu. Zaten tutmasaydı bu dizi böyle bir başarı elde etmezdi.

Sohbet ettik, provalar yaptık, o süreçte birbirimizi gayet iyi tanıdık. Ailelerimizi tanıdık. Eşi Sibel Hanım dünya iyisi bir kadın. Böyle vakit geçirince karaktere de daha iyi giriyorsun. Herkesin kafasında farklı bir Emrah motifi vardır. Benim ki çok iyi bir insan. Onun içinde hâlâ çocuksu duygular var. Çocuk gibi neşelenen biri.

Nerede nasıl davranması gerektiğini çok iyi bilen bir adam. Bu beni de bazı noktalarda çok iyi frenliyor ve yontuyor. Ondan çok şey öğreniyorum.

- Emrah'ın partneri olan isimler hep birer popüler figür olmuş... Sizin böyle bir beklentiniz var mı?

- Çok popüler olayım, herkes beni tanısın derdinde değilim ama popüler olmak güzel bir şey. Hepimizin egoları var, oyunculuğun yüzde 20'si ego. Kendininizleyip, beğenmek ve güzelleştirmeye çalışmak egodur. Ama popülerlik olsa iyi olur. Beni mutsuz etmez ama olmasa da aramam. Çünkü bu işi seviyorum. Başarılı olmak çok önemli benim için. Başarıyı sabit tutabilmek de önemli. Çok usta isimlerle partner olup, şu an adını bile hatırlamadığımız bir yığın kadın oyuncu var. Herkese bir şans veriliyor ama onu sabit tutmak önemli olan. Popülerlikle başın döner ve "Oldum" dersen, bittin. Popülerliğe çok takılmamaya çalışıyorum açıkçası...

TUVALET TEMİZLEDİM

- Çocukluğunuzdan itibaren "Oyuncu olacağım" diyormuşsunuz. Bunu günlüklerinize bile yazmışsınız... Neden bu kadar çok istiyordunuz?


- Bana "Ne olacaksın?" diye sorduklarında, "Hollywood'a gideceğim" diyormuşum.

Birine özendiğim falan da yoktu. İnsan kendini kaç yaşında bilir? 12 mi? O yaşımdan itibaren, aklımdaki meslek oyunculuktu. Ve bunun alternatifi yoktu kalbimde. "Ya oyuncu olamazsam ne olur?" diye bile düşünmedim. B planım yoktu yani... Bilinçaltım, küçük yaştan itibaren evrene sürekli bu mesajı vermiş.

Ailem karşıydı üstelik. Gizli gizli giderek bu işin eğitimini aldım. 200 kişi arasından seçilerek okul okudum. Kimseye eğitim için seçmelere gittiğimde kimin kızı olduğumu söylemedim. Eğitim almaya başladım, denemelere katıldım. Hem dizi, hem tiyatroyu bir arada yürüttüm. Ailem ilk andan itibaren heves gözüyle baktı. Eninde sonunda vazgeçerim diye düşündüler. Ama bu işe dört elle sarıldığımı gördüklerinde inanmaya başladılar. Sinema filmleri, Diriliş dizisi ve tiyatro şeklinde hayatımı kurmaya başlayınca onların da güvenini kazandım. Altı sene oldu, artık onlar da nihayet oyuncu olduğumu kabul ettiler. Ama altı yıl boyunca heves gözüyle baktılar.

- Burada bir hatırlatma yapmakta fayda var... Anneniz Gül Erçetingöz, üvey babanız magazin duayeni Kenan Erçetingöz... Onlar niye bu kadar direndiler oyuncu olmanıza?

- O dünyayı biliyorlar, belki o yüzdendir... Babam, 'Sen bu mesleği seçtin ve anladığım kadarıyla ısrarcısın, başarıyorsun da... Herkes profesyonel olmak zorunda. Başın sıkışırsa beni arama. Gece dışarı çıkarsan ve yakalanırsan yazarım' dedi. Birilerini araya koymak, birinin kızı diye ayrıcalık beklemek doğru değil.

- Ailenize rağmen mi bu işleri başardınız?

- Kesinlikle. Tam olarak durumumu anlatan cümle bu. Onlara rağmen bu işi başardım. Sayısız denemeye katıldım, seçilmediğim çok oldu. Üzüldüğüm, ağladığım, bende ne eksik diye kafa patlattığım, sabaha kadar senaryo çalışırken kafayı yediğim, tuvaletleri temizlediğim zamanlar çok oldu.

- Tuvalet mi temizlediniz?

- Tabii. Tiyatromuzda her işi yapardık. Orası ev gibiydi. Çünkü öyle öğrenirdik. Bizim oyunumuz, dekoru biz kuruyoruz, temizliği biz yapıyoruz, her şeyi... Bizimdi orası çünkü. Bunları yaşadığım için şimdi Kapadokya'da eksi 11 derecelerde 'Gık' demeden çalışıyorum. Usta tiyatrocular gibi bir kökenim yok ama adabı bilirim. Üç sene de olsa, o sahne tozunu yuttum, o adabı çok güzel öğrendim. Yeri geldi ezildim, yeri geldi ağladım, yeri geldi sevildim... Bunlar çok iyi tecrübelerdi. Bu nedenle arkamda birinin olduğunu düşünmeleri beni çıldırtır. Ailem hâlâ bana destek olmuyor, onlara rağmen buradayım. Bu dizideki Mavi karakterini o kadar severek oynuyorum ki. Ve inanılmaz benziyoruz birbirimize...

- Mavi sizsiniz yani...

- Çok benziyoruz. Dün dedem aradı, 'Sen bayağı kendini oynuyorsun' dedi. Kendini oynamak daha da zormuş. 'Haksızlığa karşı bu kızın verdiği tepkiyi veririm' diyorsun ama kendin olamazsın, Mavi olmalısın. Bu denge bozuyor.

- Mavi iki duygu arasında bir durum yaşıyor. Aşk ve nefret ilişkisi... Bunu taşımak ve aktarmak zor mu?

- Mavi'nin duygu geçişleri çok ani. Bir anda Ali'e aşkla bakarken, bir saniyede aklına abisi gelip o bakış nefrete dönebiliyor. İki duyguyu aynı anda yaşıyor. Aşk ve nefret iki uç duygu. Bu elbette zorluyor beni ama keyif de veriyor. Zor şeyleri oynamayı seviyorum.

- Bir kadın olarak anlıyor musunuz bu geçişleri?

- Anlıyorum. Ben de öyleyim. Kızdığım zaman çok fevri tepkiler veriyorum. Çabuk kızıyorum, 10 dakika sonra düşünebiliyorum. Sinirlenince karşımdakine 'Seni sevmiyorum' derim. Düşünmeden hareket ederim. Mavi kendini intikam üzerine yetiştirmiş, öyle beslemiş. Yaşayamadığı her şeyi bu intikam duygusuyla besliyor.

Okuyamadım çünkü abim öldürüldü, İstanbul'a geldim teyzemin yanında üvey evlat gibi yaşıyorum çünkü abim öldürüldü, tekstil atölyesinde çalışıyorum çünkü abim öldürüldü... Çünkü abisi onu okutacaktı, kurtaracaktı, önüne güzel bir dünya açılacaktı... Ama bunlar olamadı. Hayalleri yok oldu. Bu duyguyla büyüyen ve yetişen bir kız Mavi. Ama hesap etmediği bir şey var ki, o da aşk! Hangimiz hesap edebiliyoruz ki? Çat diye geliyor ve tüm dengelerin alt-üst oluyor. Mavi'de de aynısı oluyor. Hiç yaşamadığı ve tecrübe etmediği bir his. Ne yapacağını bilmiyor.

- Aşkın kimden geleceği de belli olmuyor.

- Hepimizin öyle bir durumda yaşadığı "Ne oluyor ya?" hissi var bu kızda. O yüzden seviyorum Mavi'yi...

- En çok neye dertlenirsiniz?

- Dertlendiğim birkaç bir şey var elbette. Ama çok büyük acılarım, kederlerim yok. Çok üzüldüğüm, üstesinden gelemeyeceğimi sandığım şeyler yaşadım ama üstesinden geldim. Her şey atlatılıyor. Zamanla bu da geçecek dendiğinde, geçiyor. Zaman bu neyi çözebilir diye kötümser bakan biriydim ama gördüm ki, zaman ilaç. İzi kalsa da zaman siliyor.
Konular Röportaj