Cem Davran: "Vefa borcumu ödemek istiyorum"

Cem Davran, dört yıllık bir aradan sonra 'Ve Panayır Köyden Gider' filmiyle seyircisiyle buluştu. Ünlü oyuncu, bundan sonra daha fazla sinema filminde oynayarak Ömer Kavur’a olan vefa borcunu ödemek istediğini söylüyor…

Cem Davran: "Vefa borcumu ödemek istiyorum"
Akşam'dan Başak Bıçak'ın röportajı...

En son 2012 yılında 'Bir Ses Böler Geceyi' filminde izledik sizi. Bu uzun aranın sebebi neydi?


Sinema ve tiyatro oyun bahçem benim. Çocukluğumdan uzaklaştıkça oyun bahçemi daha titiz koruyorum diyelim. Geçtiğimiz birkaç yılda arzu etseydim en az beş-altı filmim daha olurdu ama abaküs hesabı yapmamayı tercih ettim. Elbette bazı kayda değer projeler de geldi. Bazen rol, bazen maddi-manevi koşullar, bazen de el, terazi, göz, kantar, içine giremedim o hikâyelerin. 'Ve Panayır Köyden Gider' teklif edildiğinde, önümdeki iki projeden birini kabul etmek üzereydim.  Senaryoyu okudum ve diğerlerine "Hayır" dedim. Sanırım bundan sonra azıcık hızlanacağım. Yine sayıların peşinde değilim ama sinema yoğunluğuna ihtiyacım var. Biraz da benim için Yusuf ile Kenan'a selam çakmak dürtüsü bu. Ömer Kavur'a vefa borcumu ödemek.

Karakterinize nasıl hazırlandınız?

Oynayacağınız karakterle ilk karşılaşma çok önemlidir. Önceden, bir yerlerden gözünüz ısırıyorsa fakat tam çıkaramıyorsanız, 'nereden tanıyorum ben bunu' arayışları başlar. Hiç karşılaşmadığınız bir 'yabancı'ysa en baştan başlarsınız her şeye, hayata bile. İşte benim başıma gelen bu. Bütün hikâyeyi çalıştım, yönetmenin ruhunu ısırdım resmen ve kendimi o zamansız köyde bulunca diğer rollere kafa yormaya başladım. Sanki başka bir rol oynayacakmışım gibi. Bu mesafeli hâl beni gittikçe 'yabancı' karakterine yaklaştırdı. Metaforlarla örülü, fazlasıyla derin bir adamla bir süreliğine dost oldum aslında. Sonunda anladım ki ben aslında 'yabancı'yı bir yerlerden tanıyorum.

Ve Panayır Köyden Gider Türk Sinemasında epey farklı bir noktada duruyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Kesinlikle doğru bir tespit. Bir filmin farklı bir noktada durması, ona olan ihtiyacı da gösterir aynı zamanda. Yazan, okuyan, izleyen bir sürü insan sanki böyle bir sinema duygusuna hasretmiş gibi. Söylenenlerden, iyi-kötü yorumlardan bunu anlamak mümkün. Mete Sözer yepyeni bir bakış, dürüst, vicdanlı bir sinema adamı. Dilerim sonraki projelerinde hayran olduğum masumiyetini koruyarak yürür.

Son dönem Türk Sineması ve festival filmleri diye tabir edilen filmlerin seyirciyle olan ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Ve Panayır Köyden Gider'in bu filmlerden farkı ne?

Seyirci sizi bir şekilde buluyor. İster bağımsız sinema deyin ister festival filmi, ister popüler kültür filmi, benim için çok özel tanımlar değil bunlar. Sektör nasıl davranırsa davransın, bir oyuncu bu kelimelerle bakamaz dünyaya. Salon sahibi gibi düşünemem ben. Bütün filmler kardeştir, beğen ya da beğenme. Ve Panayır Köyden Gider bir masal, bir düş. Bu kadarı yeter. Gerisi seyircinin ruh durumuna bağlı.

Filmde bir köy dolusu adamın arasına sıkışmış kadına hiç tercih hakkı tanımıyor senaryo... Umut diye beklediği yabancı da geçmişteki felaketinin faili... Erkekler neden bu kadar suçlu doğaya sahip?

Bu tamamen yazarın-yönetmenin dokunuşu. Bu açıdan bakar ve yeteri kadar eşelerseniz, Oidipus Kompleksi'ni bile bulabilirsiniz filmde. Erkeklerin suçlu bir naturaya sahip olması çok alışık olduğumuz bir durum değil mi? Şimdi çok mu farklı? Bu filmle ilgili en doğru yaklaşım sanki şu; sihirbazın arkasında ip mi var diye sorgulamadan, şu kimdi, bu neydi diye vakit kaybetmeden, hikâyenin tamamına bırakmalı seyirci kendini. 
Konular Röportaj