Cemal Hünal: 'Lale’ye hâlâ aşığım'

Cemal Hünal eşi Lale Cangal’a duyduğu büyük aşkı, minik oğulları Doğan Atilla’yı, baktıkları 100’ün üzerinde hayvanı ve kimine “uçuk” gelebilecek hayallerini anlattı.

Cemal Hünal: 'Lale’ye hâlâ aşığım'
Cemal Hünal'ın All Dergisi'nde yayınlanan röportajı..

Şu sıralar hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?

- Babalığın ilk günleri diyebilirim. Sanırım hayatımın en önemli döneminin başlangıcı.

Baba olduğunuzu hemen fark ettiniz mi? Erkekler bir süre geçtikten sonra algılayabiliyor derler.
- Evet bunu bana hep söylüyorlardı. “İlk başta anlamayacaksın, ancak ‘baba’ dediği zaman anlarsın” diyorlardı. Fakat benim için böyle olmadı. Lale bana hamile olduğunu söylediği an bende bütün şalterler düşmüştü zaten.

Planlı mıydı yoksa sürpriz mi oldu?
- Hadi deneyelim demiştik.

Ve tuttu...
- Evet.

Adını ne koydunuz?
- Doğan Atilla. İki dedesinin adını aldı.

Nasıl bir baba olmayı hayal ediyorsunuz?
- Babam kadar becerikli olabilirsem harika olur. İyi polis ve kötü polisi dengelemekte çok iyidir kendisi.

Peki Lale Hanım nasıl?
- Lale inanılmaz, süper. Annelik yaparken bu kadar eğlenen bir insan görmedim ben.

Bir gününüzün bütün akışı değişmiştir herhalde bebekten sonra?
- Evet ve hayır. Bebek günün akışının içine oturdu, en azından bizde biraz öyle oldu. Tabii ki Lale’yi daha çok etkiliyor. Bakıcıyla bırakmak istemiyor çocuğu. Ama genel anlamda eski hayatımıza bir yabancılık ya da program kayması gibi şeyler olmadı. Çok çarpıcı, hayatımızın altının üstüne geldiği hissiyatında bir şey yaşamadık. Ama biz hayvan bakıyoruz yıllardır, onun da etkisi var diye düşünüyorum, içgüdü geliştiriyor insanda.

Onun için hayaller kurmaya başladınız mı şimdiden? Yoksa akışına mı bırakıyorsunuz?
- Akışına bırakıyoruz. Hani esprili bir şekilde hayaller falan kuruluyor ama insan kendi hayatını kendisi yönlendiriyor. Bu yüzden zamana bırakacağız, bizim vereceğimiz kararları değil kendi seçimlerini yaşasın.

Büyüdüğünde nasıl bir adam olmasını hayal ediyorsunuz?
- Sadece iyi bir adam olmasını temenni ediyorum. Onun dışında bir hayalim yok.

ÇOCUKKEN BİLE KARDEŞİMLE KISA FİLMLER ÇEKERDİK

Sıradan bir gününüz nasıl geçiyor?

- Sıradan bir günüm şöyle geçiyor: Bu aralar ufaklık saat 5’te uyanıyor. Ben sütünü verip onu tekrardan uyutuyorum, annesinin yanına yatırıyorum. Sonra ben çiftliğe gidiyorum. Orada at biniyorum ve sabah 9 gibi dönüyorum. Beraber kahvaltı ediyoruz. Ben günlük işlerime koşuşturuyorum, Lale kendi günlük işlerine koşuşturuyor. Akşam evde buluşuyoruz. Bu aralar “Shameless” dizisini izliyoruz akşamları.

Yeni diziniz “Paramparça” başladı. Nedir hikayesi?
- Hastanede karışan çocukların hikayesi aslında. Çok iyi yazılmış bir senaryo. Senarist elindeki malzemeyi çok iyi değerlendirmiş. Yani her bölümü heyecanla okuyorum.

Siz nasıl birini canlandırıyorsunuz?
- Berbat kişiyi.

Oyuncu olmak sizi hangi açılardan tatmin ediyor?
- Çocukluğumuzda kardeşimle sürekli kısa film çekerdik. Dolayısıyla bu sektörün içinde olabilmek benim için çok büyük bir hayaldi. Sevdiğim işi yapıyorum, en önemlisi o galiba. İnsanın sevdiği işi yapabilmesi çok büyük bir nimet. Ve oyunculuk yaparken sette, sahnede geçirdiğim mesaiden çok haz alıyorum.

Oyunculuğun yarısından fazlası beklemek derler ya o aşamalarda canınıza tak ettiği olmuyor mu?
- Tabii ki sıkılıyorum. Ben zaten hiperaktifim, o nedenle zorlanıyorum. Uzun bekleme süreleri ve boş boş durmak... Çünkü onlar öyle süreler ki eline bir kitap alsan alamazsın. Oturayım maket yapayım desen yapamazsın. Çünkü her an setin başladı diye seni çağırabilirler ya da oturduğun yer sete dönüşebilir.

POPÜLER OLMAK HOŞUMA GİTMİYOR

Biraz doğaya ve biniciliğe olan merakınızdan konuşalım. İlginiz olduğunu nasıl keşfettiniz?

- Her zaman içimde vardı, her zaman istediğim şeydi ve bütün hobilerim hep doğayla ilgili olmuştu. Çocukluğumdan beri böyle. Kamp yapmayı her zaman çok seviyordum.

Çiftliğinizi kuralı ne kadar oldu?
- Üç sene oldu galiba.

Orası sizin kaçış noktanız gibi bir yer mi?
- Hem kaçış noktası, hem varış noktası.

Neden kaçış, nereye varış?
- Şehirden kaçış, kendine varış diyebilirim.

Popüler olmak hoşunuza gidiyor mu?
- Yüzde 70 hayır.

Nasıl koruyorsunuz kendinizi bundan?
- Güneş gözlüğü takıyorum ve tipsiz arkadaşlarımla geziyorum.

Geceleri evinize girip kapıyı kapattığınızda nasıl bir adama dönüşüyorsunuz? Sokaktaki popüler adamdan ne kadar sıyrılabiliyorsunuz?
- Adam aynı adam. Hani eve gidince pek değişmiyor. Ama ev benim çok huzur bulduğum bir yer. Belki de fazlasıyla kusursuz bir huzur ortamı benim için. Çok büyük bir lüks bunu söyleyebilmek. Ama bunun mutluluğunu yaşıyorum, çok da takdir ediyorum ve mümkün olduğu kadar evimde vakit geçiriyorum.

TÜKETİM DÜNYASININ NE KADAR DANGALAKÇA OLDUĞUNU FARK ETTİM

Peki bu kusursuz ilişkinizi korumak için ne yapıyorsunuz?

- Ya sabır diyorum.

Bir ilişkiyi yürütebilmenin olayı bu mu?
- Evet çünkü bir ilişkiyi yürütebilmek istiyorsan sadece sevgi yeterli olmuyor; mutlaka beraber savaşabilmen lazım. Ve sevgiyi ayakta tutabilmen için saygının çok belirgin, net yeri olması lazım.

Günümüz ilişkileri ve sadakat hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Sanırım modern şehir hayatında giderek yalnızlaşan tiplerden bahsediyorsun. İnsanlar ve modern şehir hayatı çok fazla seçenek sunuyor. Tek bir şeye tutunup çok fazla şeyi deneyip içinde gezinmenin mümkün olduğu bir tüketim dünyasında yaşıyoruz. Orada kendini de tüketiyorsun. Bana enteresan gelmiyor artık. Benim için çok kısa bir dönemdi o. Ne kadar dangalakça bir şey olduğunu fark ettim ve bitti.

Peki hâlâ aşık mısınız?
- Evet kesinlikle.

Kaç yıldır evlisiniz?
- 3 yıldır evliyiz. 10 senedir beraberiz.

Peki çocuğunuz olduktan sonra aile olmak, o kavrama bakış açınız değişti mi?
- Hayır. Bizde o tarz şeyler yerine çok önceden oturmuştu, biz evlenmeden çok önce.

BU GEZEGENİ İNSANLARDAN DAHA ÇOK SEVİYORUM

Seyahat ediyor musunuz sık sık?

- İstediğim kadar sık değil ama ediyorum.

Bugüne kadar gezdiğiniz yerlerden en çok etkilendiğiniz neresi oldu?
- Çok farklı yerler var beni etkileyen. Mardin’den çok etkilendim mesela. Blankenhain’dan da çok etkilendim. Gezegeni seviyorum. Gezegeni insanlardan daha çok seviyorum. Görmek istediğim, gezmek istediğim, tecrübe etmek istediğim çok fazla doku var bu gezegende.

İlk fırsatta nereye gitmek istersiniz?
- Rajasthan.

Neden?
- Kaplan var.

Sizin kaç hayvanınız var?
- 100’den fazla galiba.

Yok artık!
- Evde zaten 100 küsur bülbül var. 2 tane köpeğimiz vardı. Bir tanesini bu sene kaybettik. 14 sene sonra. Güzel yaşadı, delikanlı gibi öldü. Sitenin kedileri de bizde takılıyor maalesef, kuşlar bizim evde olduğu için. Onun dışında çiftlikte kazlar, atlar ve diğer köpekler var. 10’dan fazla köpek de orada var.

Oğlunuz küçük bir hayvanat bahçesinin içinde büyüyecek gibi duruyor...
- İnşallah. Ben küçükken zoolog olmak istiyordum, sonra babam beni hayvanat bahçesine götürdü. Ve zoolog olmaktan vazgeçtim.

KAPADOKYA’YI BOYDAN BOYA ATLA GEÇMEDEN ÖLMEK İSTEMİYORUM

Bu hayatta ne yapmadan ölmek istemezsiniz?

- Kalın bir liste o. Bir kere Kapadokya’yı kuzeyden güneye ve doğudan batıya atla geçmek istiyorum.

Tek başınıza mı?
- Tek başıma. O kadar uzun bir yolda kimse için sorumluluk almak istemiyorum açıkçası. Son derece bencilim bu konuda. Mutlaka Güney Amerika’yı gezmek istiyorum. Özellikle Costa Rica ve bunun dışında Alaska’ya gitmeyi çok istiyorum. Bunlar Lale olmadan yapmak zorunda kaldığım şeyler. Bir de yemek istediğim bir sürü şey var, onlara girmeyeceğim.

Yemekle aranız?
- Çok iyi.

En iyi yaptığınız yemek?
- Lazanya.

Erkekler daha mı iyi yemek yapıyor genele bakınca?
- Annem yaşadığı sürece hayır.

Hayallerinizin ne kadarını gerçekleştirdiniz?
- Haddinden fazlasını. Ama daha çok kalın bir listem var yapmak istediğim. En çok yapmak istediğim hikaye yazmak ve film yapmak. Ben bu sektöre o yüzden girdim. Oyuncu olmak benim için asla bir alternatif değildi.
Konular Röportaj