Demet Akbağ: "Komedyen değil oyuncuyum"

Lütfiye, Züleyha, Feriştah, Firuze, Siti Ana, Xate, Firuzan, Necla ve daha nicesi… Her biri damaklarımızda ayrı lezzet bırakan ve hafızlarımıza kazınan onlarca karakterin mimarı Demet Akbağ. Güzel güzel güldürür, güzel ağlatır...

Demet Akbağ: "Komedyen değil oyuncuyum"
Akşam'dan Arzu Akyol'un röportajı...

Nuri Bilgi Ceylan filminde de oluyorsunuz Ata Demirer filminde de… Köylü de oluyorsunuz kentli de… Hiçbir rol üzerinizde sakil durmuyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?


Teşekkür ederim. Ben sadece bir oyuncu felsefesi ve samimiyetiyle yaklaşıyorum teklif edilen rollere. Bunun önüne herhangi bir kimlik oturtmuyorum. Mesela “komedyen Demet Akbağ” diye yaklaşmıyorum olaya. Ben bir oyuncuyum ve hayatım boyunca sadece oyunculuk yapmaya çalıştım. Bu işi, başka başka karakterlere bürünmeyi seviyorum. Avantajım şu ki aynı zamanda güldürebilen bir oyuncuyum. Çünkü şimdi “kadın komedyen” gibi kategoriler, “Komedyense ağlatamaz, ağlatırsa güldüremez” gibi ön kabuller var. Ben bu kategorilerin hiçbirine girmiyorum. İnsanları şaşırtan bu. Ben hem güldürebilen hem ağlatabilen bir oyuncuyum. Sanıyorum bu yüzden bu kadar çok yönetmenle bu kadar farklı projede çalışabildim. 

Çağan Irmak’ın yeni filminde başroldesiniz. Sumru Yavrucuk röportajımızda “Keşke Çağan’la çalışmasaydım. Çünkü artık hep onunla çalışmak istiyorum” demişti. Sizin için nasıl bir deneyimdi Çağan Irmak’la çalışmak? Öyle bir bağımlılık yaratıyor mu?

Bağımlılık demeyelim de onunla yeniden çalışma isteği oluyor, doğru. Mesela şimdi “Çağan’la bir sonraki projede ne yaparız?” diye merakla bekliyorum. Şakasını da yaptık, şarkısını da söyledik; “Bu böyle yarım kalmayacak” diye bitirdik filmi. Finalinde “Bir dahaki filmin finaline inşallah” diye vedalaştık. Gerçekten oyuncu için çok alan açan bir yönetmen. Filmi koltuğunda oturarak yönetmiyor, devamlı sahada. Ne istediğini çok iyi biliyor. Oyuncuyu yormadan, en verimli olduğu anı hissedip o anı kaydedebilen, kıymetli, duygusu çok sağlam bir yönetmen. Bu yüzden bir kez daha çalışmayı çok isterim gerçekten. 

İŞTAH AÇICI BİR ROLDÜ 

Biraz anlatır mısınız filmi, oynadığınız karakteri… Nasıl hazırlandınız Nadide’ye?


Bir kadın oyuncu için çok iştah açıcı bir roldü. Senaryoyu okur okumaz oynama hevesine kaplıyorsunuz. Nadide; benim yaşımda, sempatik, sıcak, cesur, dürüst, tam hayatın içinden bir kadın. Bu yüzden bütün algılarımı açıp senaryonun her sahnesini alt metniyle birlikte düşünerek ve yönetmenimle paylaşarak böyle bir inşaata giriştik hep birlikte. Sonunda inşaatı bitirdik ve seyirciye teslim ettik. 

Film için “kadının 50 yaş manifestosu” diyebilir miyiz?

Türk kadını için diyebiliriz, doğru, evet. Aslında çok sivri, çok uç noktalarda bir şey istemiyor Nadide. Sadece bizim gibi ataerkil bir toplumda kadına biçilen kılıf, yer, konum her neyse bunun dışına çıkıp kendi istediğini yapmak istiyor. Başkalarının ona biçtiği hayatı değil kendi arzu ettiği hayatı yaşamak istiyor. Her kadının ve her insanın hakkı olan şeyi istiyor. Yani çok sıra dışı bir şey istemiyor. Bizim toplumumuzda güç olan bir şeyi başarıyor Nadide. Özelliği bu…

“SINIRLARIM YOK” DİYEMEM

Çekimlerin sizin için en değişik yanı su altında olanlarıydı sanırım. Film için su altında epey bir zaman geçirdiniz. Hatta bir sağlık sorunu da yaşamışsınız. Nasıldı su altında çalışmak?

Zordu ama bir o kadar da zevkliydi. Yeni bir şey öğrenmenin getirdiği heyecan da vardı. Tabii insanın gözü delikanlı çağlarındaki gibi kara olmuyor. Bir de benim yön duygum zayıftır. Suyun altında yanlış yöne giderim diye tedirgin oldum ama baktım etrafımda son derece profesyonel bir ekip var. “Gak” desek yanımızdalar. Bu konforla o ilk heyecanımı attıktan sonra bence çok zevkli bir deneyimdi. Çağan hep “Oyuncularımı en çok yorduğum film” diyor ama şeytan azapta gerek efendim, ben zaten yorulmayı seven bir oyuncuyum.

Peki, bir oyuncu olarak sınırlarınız var mı? Risk alır mısınız?

Tabii ki kendime göre sınırlarım var. Bu toplumda yaşıyorum, bu toplumun oyuncusuyum. Belli bir yaşa, bir olgunluğa ermiş bir oyuncuyum. O yüzden mutlaka sınırlarım vardır. Yok desem yalan söylemiş olurum. Bazı şeyleri yapmayabilirim.

Siz seyirci olarak izlerken filmin en çok nesinden etkilendiniz?

Filmin bütün hikâyesi ve duygusu diyebilirim. Kadın odaklı bir filmde bu kadar baskın bir karakterin tatlı tatlı işlenişi, kurgusu... Gelen tekliflerde senaryoyu hangi tempoyla okuduğumla çok ilgilenirim ben. Sıkıldığım senaryoları yarım bıraktığım da oluyor, hiç okuyamadığım da. Bazı senaryolarda filme dair hiçbir şey canlanmaz gözümde. Senaryosunu hızlı okuduğum filmler genellikle beni yanıltmıyor ve başarılı oluyor. Bu senaryoyu da bir solukta okudum ve filmi o kadar iyi görebildim ki…

HER YAŞIN TADI AYRI

Bir kadın için 50 yaşı nasıl tarif ederiniz?


Bu kadına nasıl bakıldığı kadar kadının kendisine nasıl baktığına da bağlı bir durum. Görmek istediğinize de bağlı aslında. Güzellik ya da kadın denilince aradığınız özelliklerin ne olduğuna bağlı biraz da. İyi düşünen, üreten, yaşının bakımlısı, sağlıklı bir bireyseniz her yaşın tadı ayrı güzel.

Bizde çok yaygın “Başkaları ne der” sendromu. Filmde buna da bir eleştiri var sanırım… Sizin hayatınızda yeri var mı bu üç kelimenin?

Her zaman olmuştur… Türkiye’de yaşayan bir Türk kadınıysanız  bir şekilde olmuştur. Çocukluğumdan bu yana hayatım bir sürü evresinde bununla karşılaşmışımdır ve bu soru aklıma gelmiştir mutlaka. Şu anda tek tek örnek vermeyeyim ama ben asla “Başkalarının ne dediği benim hiç umurumda değil” diyerek hayatımı yaşadım diyemem.

Nadide’yle aynı yaştasınız. Demet Akbağ olarak nasıl yaşadınız/yaşıyorsunuz bu dönemi? Demet Akbağ gibi bir kadın da toplumsal kabullerden etkilenebiliyor mu?

Etkilenir… Ben de etkilenirim ama bir yandan da çok şanslıyım. Baskıcı bir ailede büyümedim. Annem babam, özellikle de annem çok çağdaş insanlardı ve doğru davrandılar bize. Erken yaşta çalışmaya başladım. Kendi hayatımı kendim kazandım. Doğal olarak da hayatımın hâkimi oldum. Hayatımla ilgili söz hakkı bendeydi. Bu yüzden şanslı sayıyorum kendimi.

KOMEDYEN DEĞİL OYUNCUYUM

Bir oyuncu olarak “komedyen kadın” tanımlamasından rahatsız oluyor musunuz?

Olmuyorum. Komedinin, güldürmenin zor bir iş olduğunu biliyorum ama “oyuncu” olarak anılmayı tercih ederim. Çünkü komedyenlik bir ikincilik getiriyor. Ben komedi de yapabilen bir kadın oyuncuyum.

Siz kime ve neye gülersiniz?

Politik bir cevap gibi gelebilir ama valla kimseye bulaşmayayım diye söylemiyorum. Bunu bizi yakından tanıyan herkes bilir ki beni kocam güldürür. Doğal olana gülerim.

Çok sevildiğinizin farkında mısınız?

Çok güzel tepkiler alıyorum. İnsanlar gerçekten sevgiyle, tebessümle yaklaşıyorlar. Hatta eleştirilerin en acımasız olduğu sosyal medyada bile bana hep övgü dolu sözler söylüyorlarmış. Gerçekten farkındayım ve ben de kıymet bilmeye çalışıyorum. Çünkü seyirci tarafından bu kadar sevilmek ve takdir edilmek çok önemli. Ben de hayal kırıklığına uğratmamaya çalışıyorum onları.

ALİ’Yİ ERKEK GİBİ DEĞİL İNSAN GİBİ YETİŞTİRİYORUZ

Toplumda kadınla ilgili pek çok sorun var ve erkeklerin hamurunu yoğuran yine kadınlar. Siz de bir erkek çocuk yetiştiriyorsunuz. Nelere dikkat ediyorsunuz? Mevcut kalıpla içinde davranırken yakaladığınız oluyor mu kendinizi?


Ali’yi bir erkek çocuk olarak değil bir insan olarak yetiştirmeye çalışıyoruz babası da ben de. Mevcut kalıpları kırmak için çaba sarf etmiyor içgüdüsel olarak öyle davranıyoruz. Her şeye insan olarak bakmasını sağlıyoruz, erkek gibi değil. “Erkek şöyle yapar, kız böyle davranır” gibi toplumsal klişelerden uzak yetiştirmeye çalışıyoruz. Ali sofra da kurar, sofra da kaldırır, mutfakta bana yardım da eder, kendi odasını da toplar. Hayatı becermek, ayaklarının üzerinde durabilmek için kadınlara yüklenen işleri de bir erkek olarak beceriyor ve biliyor olması gerekir. Belki de ilerde üniversitede yalnız yaşayacak. O yüzden biz buna mümkün olduğunca özen gösteriyoruz.

ALİ’DEN SONRA GÜNE DAHA GÜZEL UYANIYORUM

Güne nasıl uyanırsınız?


Eskiden sabahları çok sempatik değildim. Çayımı, kahvemi içtikten sonra tatlılaşırdım. Uzun yıllardan beri bu böyle değil ama. Hatta belki de Ali’den sonra diyebilirim. Ali’yle birlikte çok erken kalkma zorunluluğu oldu. Eskiden tiyatro ya da dizi çekimleri nedeniyle çok geç saatlerde uyuyabiliyorduk. Şimdi biraz daha düzenli bir hayatım var. O yüzden uykumu alabiliyorum ve düzenli uyuyorum. Haftanın 3 günü sporumu yapıyorum. O yüzden de erken kalkıyorum. Erken kalktığınızda hem daha mutlu uyanıyorsunuz hem de daha uzun yaşıyorsunuz. Şimdi daha mutlu uyanıyorum yani güne.

Çalışmadığınız bir gün nasıl geçer?

Çalışmadığımda sevdiğim oyuncu dostlarımın filmlerini oyunlarını izliyorum. Sinema, tiyatro seyircisi olmayı çok seviyorum. Kitap okuyorum. Eşimi dostumu ziyaret ediyorum. Akşam yemekleri sofraları hazırlıyorum. Evimde misafir ağırlamayı da misafirliğe gitmeyi de çok severim.  Biraz oğlumla biraz eşimle biraz evimin hanımı olmakla zaman geçiyor. Bir de bol bol senaryo okuyorum.

GÜZELE BAKMAK DEĞİL GÜZEL BAKMAK ÖNEMLİ

Güzellik kavramı nasıl bir yerde duruyor Demet Akbağ için?


Benim için sağlıklı olmak bakımlı olmak ve temiz olmak önemli. Güzel bakmak önemli. Hani “İçinin güzelliği dışa vurmuş” denir ya, güzellik aslında o bakıştadır. Hayata ya da karşınızdakine o bakışınızda. Bakıştır güzel yapan insanı. Tabii ki güzel olmanın belli kriterleri var ve bu kriterlere uygun güzellere hepimiz bakarız ama güzele bakmak değil de güzel bakmak önemli olan.

HAYATIMDAKİ EN ÖNEMLİ KARŞILAŞMA...

İnsan hayatında karşılaşmalar önemlidir… Sizin hayatınızdaki en önemli karşılaşma hangisi? Mesela Yılmaz Erdoğan, Ata Demirer, Nuri Bilge Ceylan ve Çağan Irmak… Bu karşılaşmalar nasıl bir yerde duruyor sizin için?


BKM ve Yılmaz’la (Erdoğan) 1995 senesinde Oto Gargara ve Bir Demet Tiyatro ile başlayan evre benim için oyunculuğumun en önemli virajıdır. BKM yolculuğu benim en önemli karşılaşmamdır. Bugün hâlâ seyircilerin hafızasında olan unutulmaz rollerimin en önemlilerini BKM’de ürettiğim karakterler oluşturur. Saydığınız diğer isimlerin hepsi de benim kazançlarım tabii. Ata (Demirer) bir film yaparak tanıdığım dostum. Hayatımın sonuna kadar da kardeşim, dostum kalacak. Onu çok seviyorum ve her zaman çalışabiliriz.

Nuri Bilge Ceylan’la çalışmak ayrı bir deneyimdi ve bu deneyimi yaşamaktan çok mutluyum. Üstelik Cannes Film Festivali’nde en büyük ödülü aldı benim de içinde olduğum film. Yani benim de çorbada tuzum oldu ve bu yüzden gurur duyuyorum. Çağan Irmak en son çalıştığım ve yine çok sevdiğim ve bir ikinci işte de birlikte bir ikinci filmde de beraber olmayı dört gözle beklediğim çok tatlı bir adam. Algıları çok yüksek, duygusu çok yüksek ve çok çalışkan biri…

Çok mutluyum onu tanıdığım için. Çok şanslı karşılaşmalarım oldu yani. Hepsi benim için çok önemli kazançlar.

Ona bakarsanız geçmişi de var bunun. Yani ben tiyatro yaptığım dönemde de çok önemli ustalarla çalıştım. Deve Kuşu Kabare, Dormen Tiyatrosu, Kenter Tiyatrosu, hatta ilk sahneye çıktığım tiyatro Gönül Ülkü Gazanfer Özcan Tiyatrosu…

Bunların hepsi bugün beni ben yapan projeler, tiyatro ustaları… Hepsinin bende emeği çok büyüktür. 

Son olarak bir yeni yıl mesajı alalım sizden…

Önce sağlık diliyorum herkese. Herkesin hayalleri gerçek olsun tatsızlıklar yaşanmasın toplumumuz huzur içinde olsun isterim ki acı olaylar yaşamayalım iyi şeyler görelim 2016’da. Herkese iyi bir yıl diliyorum.
Konular Röportaj