Derya Alabora ve Esin Harvey'i buluşturan film

Derya Alabora ve Esin Harvey bir kadın hikâyesinde buluştu. Hayatta kalmaya çalışırken karşı karşıya gelen Bengi ve Naciye’yi oynayan Alabora ve Harvey; yeni filmlerini, kadınlık hallerini anlattı...

Derya Alabora ve Esin Harvey'i buluşturan film
Derya Alabora ve Esin Harvey'in Akşam'da yayınlanan röportajı...

‘Naciye’ vizyona girdi. Öncelikle yeni filminiz için ne söylersiniz?

Derya Alabora:
Türkiye’de korku filmi denilince içinde muhakkak cinler, periler oluyor. Bizim filmimiz daha çok psikolojik gerilim. Bir korku filminde yer almak benim için ilginç oldu. Filmde kullanılan efektler de enteresandı. Makyaj ustaları resmen sanat yaptı.
Esin Harvey: Benim için de bilmediğim bir janrı oynamak ufuk açıcıydı.

Oynadığınız karakterlerin hangi yanıyla bağ kurdunuz?

Derya: Naciye'nin fiziksel problemi olan bir çocuğu var. Çocuğunu çok seviyor ve ona bir şey olacak diye ödü kopuyor. Gözünü kırpmadan insanları öldüren bir kadının böylesi duygulara sahip olacağını tahmin etmezsiniz. Birini öldürmenin nasıl bir duygu olduğunu bilemiyorum ama çocuğuna sahip çıkma haliyle bağ kurdum. Çünkü ben de oğluma çok düşkünümdür.
Esin: Bengi'nin kararsız olma haliyle bağ kurdum ben de. Bir yandan doğru olanın farkında bir yandan da mesuliyetlerinin. Evliliğine sadık kalmak zorunda olduğunu hissettiği için sürdürüyor. Aslında iş sahibi, okumuş biri ama bir türlü o adımı atamıyor. 

HAYAT BAZEN SİZİ SÜRÜKLER

Naciye karakteri evle, yuvayla bir bağ kurarken, Bengi karakterinde de tam tersi bir durum söz konusu. Sizin için ev, yuva ne anlama geliyor?

Derya: Ben de yerleşik biriyim.  Hayat bazen sizi bir yerden bir yere sürükler, yaşadığınız yeri değiştirmeniz gerekir. Benim mesela hayatım boyunca hiç değiştirmediğim bir evim olabilirdi. Duvara koyduğum bir resim, sehpanın üzerindeki bir vazo, bir tabak… Ekleyerek, çoğaltarak artan o yaşanmışlık hali çok hoşuma gider. Taşındığımda arkadaşlarım “Sanki yıllardır burada yaşıyormuşsun gibi. Ne çabuk yerleştin” derler. Film için şehir dışına gidince otelde kalıyoruz. Oraya da mutlaka eşyalarımı götürür evimdeki atmosferi yaratırım yoksa kendimi yabancı gibi hissederim. Kimi otel odalarına bayılır, ben de tam tersi evciyimdir.
Esin: Benim evle böyle bir bağlılığım yok. Çünkü babamın mesleği nedeniyle hep ülke değiştirdik. Ben daha çok yeni yerlere adapte olmak zorunda kaldım. O kadar çok göçebe hayatına alışmışım ki çocukken bile sürekli yatak odasının şeklini değiştirirmişim. Hâlâ eşyaların yerlerini değiştiririm.

ERKEK EGEMEN DÜNYA

Söz evden açılmışken kadını eve hapsetmeye çalışan, “En iyi kadın evinde oturan kadındır” zihniyeti için neler söylemek istersiniz?


Derya: Erkek egemen zihniyetine de sıcak bakmadığım için doğal olarak bu fikir bana hiç yakın gelmiyor. İşin enteresan yanı bu durumun bilgiyle ve kültürle hiçbir ilgisi yok. Feodal yapıya sahip bir ülkeyiz diyoruz ama ileri dediğimiz ülkelere baktığımızda durumun farklı olmadığını görüyoruz. Dünyanın kendisi zaten erkek egemen. Mesela Kuzey Avrupa dizileri seyrediyorum. Bir kadın başbakanın hikâyesi anlatılıyor. Orada da kadın farklı algılanmıyor; ‘Kadından nasıl başbakan olacak?’ diye bir algı var. Orada da erkekler aynı, dünyanın neresine gitsen bu erkek egemen zihniyetten asla kurtulamıyorsun.
Esin: Nasıl olur bilmiyorum ama bunları aşmamız lazım. Kadın güçlendikçe, tehdit büyüdükçe o baskı da büyüyor.
Derya: Karşı cins karşı düşünce demek, dünyaya bakışımız, duygusallıklarımız farklı. Erkek, iktidar duygusunu ve egosunu en iyi kadında bastırıyor. Çünkü başka kime yapacak. Çocuğuna bağırsa çocuk çekip gidebilir, kadın kocası ne derse yapıyor.

Oyunculuk sektöründe kadınla erkeğin durumu nedir?

Esin: Hikâyelerde erkeklere daha çok yer veriliyor. Televizyon dünyasında bu tip şeylere daha çok rastlanıyor. Mesela hep tercih edilen güzel ve genç kadın oluyor. Konular kısır ayrıca kadınlara derinlikli roller de yazılmıyor.
Derya: Türkiye’de otuz yaşını geçmişsen anne rolü uygun görülüyor. Bu sektörde kadın kimliğiyle var olmak zor. Mesela sarışın bir kadınsan başrol kızı oynama şansın neredeyse yok, mutlaka saçını boyatmanı isterler. 

Her şeyi bırakıp gidecek biri değilim

Hangi ruh halinde arkanıza bakmadan kaçıp gidesiniz gelir?


Esin: Kesin dönüş yaptıktan sonra kök salma ve hayatımı kurmakla meşgulüm. Bazen yaşadığımız süreçlere bakıp uzaklara gitsem, hiçbir şeyden haberim olmasa diyorum.
Derya: Hayat insanın üzerine çok fazla geldiği zaman kaçma isteği olabilir. Ancak “Çok sıkıldım, her şeyi bırakıp gideyim” diyecek biri değilim. Kimi zaman duygusal kimi zaman öyle maddi yükler biniyor ki insanın omzuna şu kapıdan geçip gitsem de hayatımın bu bölümü temizlense diye düşünüyorum. Yine de başıma ne gelirse hallederim diyorum. 

Hiç mi depresyona girmezsiniz?

Derya: Hayatımda hiç depresyona girmedim. Bakıyorum da etrafımdaki küçücük kızlar ilaç kullanıyor. Sorunlarımı halledebiliyorum ama çok az sorun yaşadığım sanılmasın, benim de hayatımda ters giden zamanlar oldu. Böyle olunca bakış açımı değiştiririm. Yok olursam, hiçbir şeyi halledemem ki. O yüzden ileri bakmam gerekiyor. Geçmişle yaşayan biri değilim. Bir yerden sonra makas atar, önüme bakarım.
Esin: Ben de depresif ruh haline girdiğimde odağımı iyi olana çeviririm. Elbette sıkıntılar yaşıyoruz. Sorunları düşündükçe, sebeplerini aradıkça daha dibe çekiliyorsun. Karamsar bir ruh haline girmişsem özellikle pilates arada bir de kardiyo da yapıyorum. 
Konular Röportaj