Dolunay Soysert: "Kiralanmış bedenler gibiyiz"

‘Bana Sevmeyi Anlat’ dizisinin Canan’ı Dolunay Soysert, sağlıklı bir oyuncunun rolden çıkamama gibi bir durumla karşılaşmayacağını söyledi ve ekledi: “Aslında yazarın yarattığı karakterlere kiralanmış bedenler gibiyiz...”

Dolunay Soysert: "Kiralanmış bedenler gibiyiz"
Milliyet'ten Sercan Kısmet'in röportajı...

- Canan karakterinde sizi en çok çeken ne oldu?


Genelde bu tip rollerin cast’ı değilim. O yüzden Canan karakteri teklif edildiğinde benim için alışılmışın dışında bir rol olduğundan dolayı çok mutlu oldum. Çünkü bir noktadan sonra fiziğiniz doğrultusunda benzer karakterler geliyor. Kimse cast konusunda risk almak istemiyor. Oyuncu da aynı karakterlere mahkum oluyor. O yüzden bu kadar keskin köşeli bir rolü oynamak, ilginç bir yolculuktu. Geçtiğimiz sene ‘Personel’ adlı tiyatro oyunumda benzer uçlukta bir karakteri oynuyordum ve tadı damağımda kalmıştı. Sert ve sevgiyle hiçbir ilişkisi olmayan bir roldü.

- Canan kötü karakter mi? Yoksa içinde iyilik var mı?

Hayatın içerisinde de salt kötü ya da salt iyi diye bir şey yok. Senaryoların son dönemde düştüğü en büyük hata bu. Karakterler sadece kötülük yapıyor veya iyi oluyorlar. Dolayısıyla Canan’a, kötü diyebilir miyiz bilmiyorum. Kendi şartları içinde gerektiği gibi davranıyor olabilir.

- Gazeteciyi canlandırıyorsunuz. Nasıl bir deneyim?

Hareketli rolleri seviyorum. Gerçekten çok keyifli. Canan kendisine gelen haberleri onaylayıp, dergilerde haber yaptıran bir genel yayın yönetmeni, yani magazin grubunun tepesindeki kişi... Keşke bir geriye dönüş olsada Canan’ın o muhabirlik hallerini de görebilsek. Magazin zor bir iş. Duygularınızla davranmamanız gerekiyor. Canan’ı da sıklıkla bu ikilemde görüyoruz.

- Canan size neler kazandırdı?

Karakter bende bir etki veya yeni bir yaşam biçimi oluşturmuyor.

- Karakterden çıkamama durumunuz oluyor mu?

Karakterden çıkamama gibi bir durumu hiçbir zaman anlayamadım, hatta güldüğüm bir şey. Sağlıklı bir oyuncunun böyle bir ikilemi olacağını sanmıyorum. Çünkü başınıza böyle bir şeyin gelmesi, bir kimlik sorunu göstergesidir. Sürekli oyunda kalma arzusu, sizin gerçek hayat oyununuzun kurallarını bozar. Aslında yazarın yarattığı karakterlere kiralanmış bedenler gibiyiz.

- Bu dizinin kırılma noktası sizin Leyla’nın (Seda Bakan) kızınız olduğunu öğrendiğiniz an olacak. O sahneyle ilgili kafanızda bir hayaliniz var mı?

Hayal etmiyorum. Ne noktada öğreneceğimi ben de bilmiyorum. Sürekli onu düşünürsem, rol çok otomatik ve lezzetsiz olur. Hepimizin dizi boyunca beklediği sahneyi, akışına bırakmak istiyorum.

‘Değişen sistemin içinde boğuluyoruz’

- Diziler çok kısa sürede tüketiliyor. Oyuncu olarak endişeleriniz var mı?

Dizi sürelerinin giderek uzaması ve birden yayından kalkması, finalini çok merak ettiğim bir sektör senaryosu haline geldi. Bu iş nereye varacak bilemiyorum. Değişen sistemin içinde boğuluyoruz. Artık ne gelirse onu yaşıyoruz. Kimse bu durumla ilgili uğraş vermiyor, veremiyor. İnancımızı yitirdik sanırım. Bu, benim için de hiç önümü göremediğim bir durum.

- Son iki yılda çok genç oyuncu sektörde yer almaya başladı. Jenerasyon değişikliği için ne düşünüyorsunuz?

İyi ki geldiler. Mesele çıkış yapabilmek değil aslında. Önemli olan kalıcı olabilmek. Bunun için gelişimi ve eğitimi hiç bitirmemek gerekir. Mezuniyeti olmayan, diplomasını hiç alamayacağınız bir iş oyunculuk. Durmadan değişir, gelişir... Siz kendinizi ‘oldum’ diye durdurursanız, işiniz ‘olamadığınızı’ hemen hatırlatır.

- Gençleşmenizin sırrı nedir?

Sabah uyandığımda günü sevmeye çalışıyorum. Başıma gelen her şey için, ‘Vardır bir hikmeti’ diyorum. Üzgünlüğümün bir davranış biçimi olmasına müsaade etmiyorum.

- 10 yıllık evliliğinizden sonra Sinan Tuzcu’yla boşandınız. Hayatınızda değişim oldu mu?

Bizimki bir mutluluk kararıydı. Hâlâ da öyle olduğunu düşünüyorum. Bazen dost olarak devam etmek gerekir. O noktaya gelmiştik. İyi bir arkadaşım ve hayatım boyunca hep öyle olacak.
Konular Röportaj