Ebru Cündübeyoğlu 'Gülbahar'ı anlattı

Ebru Cündübeyoğlu, karakteri yeniden yorumladığını ve yepyeni bir 'Gülbahar' yarattığını söylüyor.

Ebru Cündübeyoğlu 'Gülbahar'ı anlattı

"Avrupa Avrupa”nın yeni Gülbahar’ı sizsiniz. Role alışmanız kolay oldu mu?               

- Kolay oldu... Tabii gel bir de içime sor! Çevremden aldığım tepkilerden ve oyuncu arkadaşlarımın söylediklerinden yola çıkarak “Kolay oldu” diyorum. Normalde her karakteri çıkarırken, büyük bir heyecan ve gerginlik yaşıyorum. O karakterin daha önce canlandırdıklarınıza benzememesi lazım, ben bu konuda çok hassasım. Gülbahar da daha önce oynamadığım bir karakter oldu. Ben ferahladım.

Ekibe sonradan katılmış olmanız, karakteri çıkarırken işinizi zorlaştırdı mı?    

- Ekibe sonradan dahil olmak da bambaşka bir şey... Herkes aynı anda işe başlayınca, karakterler birbirleriyle etkileşime girer, beraber yoğrulurlar. Düşünün, hamur yaparken un koyar, su koyar, yumurta ve tuzu ekleyip yoğurursunuz, kulak memesi kıvamına gelir. Ben bu kıvama sonradan dahil olduğum için işim daha zordu. Ama şu an içim rahat. Her yeni bölümde biraz daha rahatlayıp, ivmeyi yükselteceğimi düşünüyorum.

Aslında seyirci bu tarz değişikliklerden pek hoşlanmaz. Sizin, seyirciden aldığınız tepkiler ne yönde?

- Eskiden dublajlar çok fazlaydı. Seyrettiğim bir dizide dublaj yapan kişi bile değişse, ben o işten soğurdum. Neyse ki ben böyle bir durumla karşılaşmadım. Hep olumlu ve pozitif yorumlar ulaştı bana.

HER OYUNCU BİR ENSTRÜMANDIR

Bundan önceki diziniz “Kalbim Seni Seçti”de çok duygusal bir anneyi canlandırdınız. Gülbahar ise biraz yırtık bir karakter...

- Evet, çok uçlarda karakterler. Bu değişiklikler, oyuncu için iştah artıran durumlar. Oynarken bambaşka bir adrenalin veriyor.

Peki Gülbahar’ın o yırtık, terlik atan kadın profili devam edecek mi?

- Her oyuncu bir enstrümandır. Kimi viyolonsel, kimi keman, kimi kanun, kimi de uddur. Senaryolar da bestelerdir. Ve o besteler, her oyuncuda farklıdır. Piyanonun tadını kemanda, kemanın tadını darbukada bulamasınız. Benim de farklı bir rengim ve tadım olduğu için birebir aynı tınıları duyurmayacağına eminim.

Dizinin konusundan yola çıkarak sorayım; sizce Avrupa Birliği’ne girmeli miyiz?

- Artık her şey geçip gittikten, pırıltısı ve ihtişamını kaybettikten sonra bilmiyorum çok anlamlı mı... Yine de girmeliyiz tabii. Ama bir yandan da o kadar yakın ve içinde yaşıyoruz ki, girmemişiz gibi gelmiyor bana. Zaten bir parçasıyız, “Avrupalı değiliz” demek mümkün değil.

GENÇLER HAKKINDA AHKÂM KESEMEM

Dizideki genç rol arkadaşlarınızı nasıl buluyorsunuz?

- Çok güzel bir yeni nesil geliyor. Hoş, şu sıralar kendimden büyük karakterleri oynamaya başladım. Handan karakteri de benden büyüktü, koca koca çocukları vardı... Oyuncu olunca sizden daha genç ya da daha yaşlı birini canlandırabiliyorsunuz. Ben gençler hakkında ahkâm kesecek durumda hissetmiyorum kendimi. O daha ustaların işi.

Ekibe dahil olmadan önce bu diziyi izliyor muydunuz?

- Yok, izlemiyordum. Benim bu diziyi kabul etme sebeplerimden biri, Gülbahar’ı tamamen bana teslim etmeleriydi. “Kaldığı yerden devam etsin, hatları budur” diye yaklaşmadılar. “Sen nasıl bir Gülbahar yaratırsan, biz onu istiyoruz” dediler. Yoksa hiçbir tadı ve anlamı olmazdı.

Peki rolü kabul edince eski bölümleri izlemediniz mi?

- Etkilenmeyeyim diye izlemedim ama ilk bölümüne biraz baktım... Ben yeni ve başka bir karakter yarattım. Şunu da söylemek istiyorum, benim kabul etme nedenlerimden birisi İpek Hanım’ın anlaşarak ayrılması. Birinin aklının ve gönlünün takılı kaldığı bir rolde oynamak istemem. O yüzden içim ferah. Bir de diğer dizide seyircimi çok ağlatmıştım, telafi etmek istedim.

DAHA AYDINLIK BİR GECE İÇİN DAHA ÇOK YILDIZA İHTİYAÇ VAR

Sizi hiç bir sinema filminde göremedik. Bundan sonra görebilir miyiz?

- Çok bekledim, iyi bir proje gelmedi. İyi bir iş olmadıkça sinema filminde oynamak istemiyorum. Konusu ve karakter itibarıyla kalıcı ve hoş bir şey gelmedikçe de oynamayı düşünmüyorum.

Son dönemde çekilen Türk filmlerini beğeniyor musunuz?

- Bir laf vardır, çok severim; “Daha aydınlık bir gece için daha çok yıldıza ihtiyaç vardır”. Bu sektörün de gelişmesi için bir sürü filme, yapımcıya ve oyucuya ihtiyacı var. O yüzden ben “Çok kötü oldu” diyenlerden değilim. Her eleştiren ortaya yeni bir şey çıkarsın, çıkaramıyorsa sonsuza kadar sussun!

Uzun süredir bu sektördesiniz, geldiğiniz yerden memnun musunuz?

- 18 yıldır ekrandayım. Televizyonda olmadığım zaman tiyatroda vardım. Tabii ki mutluyum, güzel bir yerde olduğumu düşünüyorum. Ben bir ağaç gibi düşünüyorum kendimi. Seneler geçtikçe daha çok kök salıyorsunuz. Bir dönem geliyor çiçek açıyorsunuz, meyve veriyorsunuz, bir dönem yaprak savuruyorsunuz. Dönem dönem çıkışlar, dönem dönem inişler olur. Benim iniş ve çıkışlarım belirli bir hatta, o yüzden çok mutluyum.

KIZIM OYUNCU OLMASIN

Set dışındaki hayatınızda neler yaparsınız?

- Hayatım dizi setlerinde geçiyor. Orada olmadığım zamanlar evimde vakit geçiriyorum. Zaten ben bir anneyim. Anne olunca, hayatınızın büyük bir kısmında çocuğunuzun isteklerinin peşinden gidiyorsunuz.

Kızınızın da ileride oyuncu olmasını ister misiniz?

- Yok, istemem. Kızıma da öğrettim, “Sana ‘İleride ne olacaksın?’ diye sorarlarsa, ‘Mutlu olacağım’ de” dedim. Önemli olan mutlu olması. Hangi meslek mutlu edecekse, onu yapsın. Ben ona geniş bir yelpaze göstermeye çalışıyorum, bir oyuncunun kızı diye oyuncu olup sınırlamamalı kendisini.

Gülbahar Karakuş



Konular Röportaj