Erhan Güleryüz: "Kendimizi geçmekle uğraşıyoruz"

Ayna’nın solistliğini yapan Erhan Güleryüz, "Vaktiyle çıtayı epey yukarı koymuşuz şimdi kendimizi geçmekle uğraşıyoruz" diyor...

Erhan Güleryüz: "Kendimizi geçmekle uğraşıyoruz"
Akşam'dan Mehmet Emin Demirezen'in röportajı...

Sizi ekranlarda çok göremiyoruz, neler yapıyorsunuz?


Ayna’nın 20. yılı için hazırladığımız üç albümlük çalışmamızı bitirdik. İlk klibi de “Severek Ayrılanlar”a çektik, iki aydır müzik kanallarında yayınlanıyor. İkinci klip bu hafta çekilecek. Müzikle ilgili haberler dışında medyada bize rastlamanız güç, çünkü magazinsel bir yönümüz yok. Ama Anadolu’da şarkılarımızı yüzbinlere söylemeye devam ediyoruz. Sonuç olarak Ayna bir konser grubu. Bir de son aylarda daha çok üretime yoğunlaştık.

Türkiye’nin en önemli konser gruplarından olduğunuz ortada. Diğer grupları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ayna olarak 21 yıl evvel çıktığımız yolculukta birbirinden değerli topluluklar, örnek aldığımız abilerimiz vardı. Onlardan unutamayacağımız destekler de aldık; hem müzikal anlamda, hem de bir abi sevgisiyle yanımızda oldular. Özellikle Moğollar... Rahmetli Engin Yörükoğlu, Cahit Berkay, Taner Öngür, Cem Karaca, Barış Manço her sohbetlerinde yeni şeyler öğrenme şansı bulduğumuz öğretmenlerimiz, yol göstericilerimiz oldular.

Grup ruhu başka türlü bir şey…

Elbette. Grup müziğiyle diğer müzik türlerini karşılaştırdığınızda maddi, manevi büyük farklar var. Grup müziği yapanların, ister rock’ı, ister klasiği seçsin, söyleyecek bir sözleri vardır. Hayata maddiyat çerçevesinde bakan kişinin grup müziği yapması manasızdır. Gruptaki sinerji insanı müzik üretmeye ve bunu beraber yapmaya yönlendirir.

Ayna’nın size kattığı en önemli şey ne oldu?

Türkiye ve dünyayı adım adım dolaşmak “Çok okuyan değil, çok gezen bilir” denir ya! Ülkemizin her köyünde, kasabasında ve şehrinde, yüzbinlerce insanla tanışma şansı buldum. Onlardan çok şey öğrendim. Tarihimizi, kültürümüzü tanıdım. Bu sırada kitaplardan da ayrı kalmadım, bir şarkı sözü yazarı bile olsanız okumadan yaratamazsınız. Dünyayı dolaşırken de başka kültürleri tanıma, ülkemizle karşılaştırma şansım oldu. Ülkemizin değerini anlamak için, dünyayı görmem gerekiyordu belki de. Türkiye dünya için çok değerli bir hazine sandığı. Bu sandığı açıp dünyaya sevgiyi, kardeşliği, sanatı, kültürü ve medeniyeti göstermemiz gerekiyor. Bunun için müzisyen olarak elimden geleni yapıyor, yüzyıllardır biriktirdiğimiz değerleri şarkılarla, türkülerle anlatmaya çalışıyorum.

Solo çalışmalarınız da oldu. Hangisiyle kendinizi daha iyi ifade ettiniz?

Ayna’yla yaptığımız çalışmalarda beş kişinin ortak ruhu var. Beş farklı insan beraber, eşitlikçi kararlarla kalplerini ortaya koyuyor. Dolayısıyla Ayna’da kendimi sadece 5’te 1 ifade edebiliyorum. Solo çalışmalarda daha fazla yorulduğumu itiraf edebilirim. Solo çalışmalarım bir anlamda içsel çatışmalarımın ürünü. Son beş yılda yazdığım üç senfoni için çok geceler uykusuz kaldığımı söylemeliyim. Ama bu iyi bir şey; içsel çatışmanın olmadığı yerde düzgün iş çıkmaz.

Bir ara dizilere müzik yapıyordunuz. Günümüz dizilerinin müziklerini nasıl buluyorsunuz?

Geçtiğimiz yıllarda birçok film, belgesel ve dizilere müzikler yaptım. Görüntünün üzerine müzik yapmak, herhangi bir yeni şarkı yapmaktan daha zor bir iş.  Hele dizilerin süresi 130 dakikalara çıkmışsa bayağı ağır işçilik yapmanız gerekiyor. 130 dakika için müzisyenin çektiğini bir allah bilir, bir de diğer müzisyenler…

“Keşke şunu söyle yapsaydım” dediğiniz oldu mu hiç?

“Keşke” kaybedenlerin kelimesidir. Yaptığım her hata benim için değerli bir ders oldu. Bu dünyada sınavdan geçiyoruz, elbette hatalar yapacağız ve bir seçim yaptığımızda da sonuçlarına vicdanımızla katlanacağız. Çünkü vicdan hapishanesi insana en değerli eğitimi verir, “Pişmanım” diyerek vicdanımızı rahatlatırsak gerekli dersi alamayız. Ben yaptığım hatalardan aldığım derslerle yoluma devam ediyorum. Hatalarımla vicdanen yüzleşmediğimde büyüme şansım yok!

‘ŞİİR, SANATIN ÖZÜDÜR’

Şiir yazmaya devam ediyor musunuz?

Evet, şiirin sanatın özü, özün damıtılmış hali olduğuna inanıyorum. Gerçi yazdıklarıma şiir diyemem, onlar birer deneme. Gözyaşı gibi kendiliğinden gelip kâğıda damlıyor. Gözlerinizi de ruhunuzu da tutamıyorsunuz yazarken. 20 yılda üç tane “şiir denemesi kitabı” yazdım; kalem ve kâğıt en sevdiğim dostlarım oldu. Sonbaharda da yazılarımı yayınlamayı düşünüyorum.

Yazarken ne hissediyorsunuz?

Yazarken kendi içinizde derin bir yolculuğa çıkarsınız. Yaşadığınız, ruhunuzda biriken ne varsa, çığlık, itiraf, hüzün, teşekkür, şikâyet, öfke, aşk halinde hece hece kâğıda dökülür. Asıl zor kısım başka, onları paylaşmak cesaret gerektiriyor. Benim en zorlandığım yer orası.

Neden?

Çünkü göğüs kafesinizi tamamen açmış, kalbinizi göstermişsiniz. Bazen sadece bakmak değil dokunmak isteyenler de olabilir ve bu sizi öldürür. Yazdıktan sonra yeniden okuyunca, “Bu benden mi çıktı?” dediğim çok zaman olmuştur.

ŞÖHRETİN ZARARLI OLDUĞUNUN FARKINDAYIM

Son zamanlarda kendinizde keşfettiğiniz şey ne oldu?


Çok okumama, araştırmama rağmen hiçbir şey bilmediğimi anladım.

Şöhret olma durumuna ne diyorsunuz?

Şöhretin zararlı bir hâl olduğunun yıllardır farkındayım. Sahnede iki saat ünlü olmak bana yetiyor. Gündelik hayatımda Erhan olmayı tercih ediyorum.

Günün müziğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İki türlü müzik vardır: İyi olan ve kötü olan. İyi olanların medyada az yer bulmasını yadırgıyorum. Ülkemizde sinema ve müzikle ilgili rekabet müessesesinin bu durumu gözden geçirmesine ihtiyaç var. Sinema ve müzik endüstrisinde bir tekelleşmenin olduğu da aşikar. Siz bile röportaja, “Sizi ekranlarda pek sık göremiyoruz” diye başladınız. Her gün ekranlara çıkma hayali olan biri değilim ama en azından 20. yıl albümümüzden müzikseverlerin haberi olması gerekiyor.

Günümüz şartlarında müzikte sizi zorlayan bir şey var mı?

Vaktiyle müzikte çıtayı epey yukarı koymuşuz, şimdi kendimizi geçmekle uğraşıyoruz. Neyse ki epey yol kat ettik. Sanırım bu yıl yorgunluğumuza değecek sürprizlerimiz olacak.

Geçtiğimiz günlerde birçok medyada sizle ilgili ‘yaşlanmış’ söylemleri duyduk. Siz bu haberlere karşı ne düşündünüz?

Ben yaşlanalı çok oluyor. Çok geç kalmış bir haber o. Yazan gençlere selam olsun, haber atlamışlar. Eskiden bir gece meşhur olunmazdı. Teknolojiyle birlikte artık bu da değişti…Bir gecede meşhur olmak arzusu, kötü bir sosyal psikoz. Gençlere de epey zarar veriyor. Onları hiç hazırolmadıkları bir rüya ortamına sokup birer ticari meta haline getiren ve postu çıkana kadar sömüren bu yapıyı sağlıklı bulmuyorum. 
Konular Röportaj