Ezo Sunal: 'Küçükken babamı kıskanırdım'

Kemal Sunal’ın kızı Ezo Sunal, bedenini enstrüman gibi kullanarak ‘beden müziği’ yapıyor.

Ezo Sunal: 'Küçükken babamı kıskanırdım'

* “Beden müziği” yapmaya ne zaman başladınız?            

- 2005 yılında, Londra’da okurken tanıştım bu işle. Sonra Türkiye’ye dönünce burada da yapmayı sürdürdüm. Enstrüman kullanmadan müzik yapabilmek enteresan geldi bana, çok hoşuma gitti. Ruhuma da çok hitap etti. Büyük bir özgürlük olarak gördüm. Hiçbir şeye ihtiyaç duymadan müzik yapabiliyoruz. Yurtdışındaki festivallere de giderken sadece bir bilet alıp yola çıkıyoruz. Yani diğer müzisyenler gibi müzik aleti taşıma derdimiz olmuyor.

* Londra’da nasıl bir ortamda öğrendiniz beden müziğini?

- Uluslararası Beden Müziği Festivali’nin fikir babası Keith Terry ile bir festivalde tanıştım. O, benim ilgilendiğim alanlarda seminerler veriyordu. Aynı şeyle ilgilenip emek veren insanlar, birbirlerine bir başka kenetleniyorlar. Bizim de öyle oldu. Beden Müziği Festivali, dünyada türünün tek örneği. Bu yıl ilk defa festival İstanbul’a da geliyor. Her şey yolunda giderse 80’e yakın sanatçı burada olacak.

* Ne zaman gelecek İstanbul’a?

- 9-14 Ekim’de. Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Muammer Karaca Tiyatrosu, Beyoğlu Belediyesi Gençlik Merkezi, Nardis Jazz Club ve Fransız Kültür Merkezi’nde konserler verilecek. Notre Dame De Sion Lisesi öğrencilerine de özel bir çalışma yapacağız. Festival, 15-17 Ekim’de de Eskişehir’de olacak. Beden müziğini daha önce dinlememiş olanlar için ilginç bir deneyim olacak. Festival kapsamında workshop’lar da yapılacak. Yani katılımcılar, beden müziğiyle ilgili eğitim de alabilecekler.

* Peki bu festivale nasıl hazırlanıyorsunuz?

- Öğrenmenin sonu yok. Deneyim sahibi oldukça öğrenme alanı da genişliyor. Deneyimim arttıkça öğrenme iştahım da artıyor. O yüzden aslında ne yapacağımı şaşırmış durumdayım... Beden müziğinin şöyle bir avantajı var; yolda yürürken bile çalabilirim bu müziği, çünkü enstrümanım bedenim. Her yerde çalışıyorum. Durdukça zaten paslanırsınız. Kolay gibi gözüküyor ama işin içine beden girince, insan daha önce alışık olmadığı şekillere giriyor. Bir yandan da Türk halkının içinde olan bir şey bu; bir şarkıya ellerle ya da dize vurarak eşlik etmek. Düşünün, 9-8’lik bir ritim duyduğunda alkış yapan kaç tane millet vardır ki?

“TUTSAK”IN YAPIMCISI O ALANDA TECRÜBESİZDİ, DİZİ KISA SÜRDÜ

* Bir yandan da çocuklara okul öncesi eğitim veriyorsunuz...

- Evet, 13 yıldır Gül Sunal Anaokulu’muz var. Ben de İngiltere’de okuyup mezun olduktan sonra orada staj yaptım ve artık öğretmenim. 2006 yılında da Ezo Sunal Çocuk Atölyesi’ni kurdum. Orada da 18 aylık bebeklerden 3 yaşına kadar çocuklara eğitim veriyoruz, okul öncesi çocuk çalışmaları yapıyoruz. Ben de anaokulunda büyüdüm. Baktım ki çok mutlu oldum, eğitimini aldım ve bu mesleği yapmaya başladım. Çocuklar bambaşka bir dünya. Onlardan çok şey öğreniyorum.

* Kendi çocuğunuz olsun istiyor musunuz?

- Bazen inanılmaz istiyorum. Hele bir bebek gördüğüm zaman çıldırıyorum. Ama belki de bu işin içinde olduğum için çocuğun insan hayatını ne kadar derinden etkileyen bir şey olduğunu biliyorum. İnsanlar bilmeden daha kolay giriyor bu işlerin içine. Ama görüp bilip gözlemleyince insanın biraz cesareti kırılıyor. Herhalde dünyanın en güzel duygusudur. En uygun zamanda başıma gelir diye ümit ediyorum.

* Bir ara oyunculuk da yaptınız. Devam etmeyi düşünmediniz mi?

- “Tutsak” diye bir dizide oynamıştım ama yapımcımız biraz o alanda tecrübesizdi sanırım, dizi kısa sürdü. Yine de yaptığım için çok memnun olduğum bir işti, çok güzel insanlar tanıdım. Uğur Polat, Kaan Urgancıoğlu, Bilge Şen, Güzin Özyağcılar, Hülya Darcan gibi başarılı isimlerle çalışmıştık... Çok inandığım bir proje olmadıkça oyunculuk yapmam gibi geliyor. Kısmet diyelim.

KÜÇÜK YAŞLARDAYKEN BABAMI HAYRANLARINDAN KISKANIRDIM

* Kemal Sunal’ın kızı olmak, farklı bir sorumluluk yükledi mi size ve hayatınıza?

- Evet, aslında bir sorumluluğu var bunun. 3 Temmuz’da babamın ölüm yıldönümüydü. Sosyal medyada hem bana hem de abime çok mesaj geldi. Gururlandım ve duygulandım. İnsanın üzerine ister istemez bir sorumluluk yükleniyor ama bu rahatsız edici bir boyutta değil. Kemal Sunal babam olmasaydı çok farklı bir hayatım olur muydu, bilmiyorum. Belki bir derece. Ama yaşam tarzım yine aynı olurdu. Baskı altında yaşadığımı düşünmüyorum. Büyüdükçe Kemal Sunal’ın kızı olmaktan daha mutlu oluyor ve gururlanıyorum. Küçükken onu çok kıskanırdım.

* Kimden?

- Yanına gelen hayranlarından. Anlamıyordum çünkü. Biri durup dururken gelip babama sarılıyor. “Sarılmasınlar” diyordum. Ama şimdi görüyorum ki benim en büyük mirasım olmuş onlar. Kocaman bir ailem varmış gibi hissediyorum. Çok güzel ve özel bir şeymiş.

* Babanızı kaybettiğinizde kaç yaşındaydınız?

- 16. Zor bir yaştı.

* Babanıza dair hatırladığınız en güzel anınız ne?

- Bu hem çok kolay hem de çok zor bir soru oldu... Bizim her anımız çok özeldi. Biz hep bir arada yaşayan bir aileydik. Mümkünse her akşam ve çalışmadığı öğle saatlerinde beraber yemek yerdik. İç içe geçirdiğimiz zamanlar o kadar çoktu ki. Hepsi benim için çok özel... Mesela doğum günleri de ailede çok önemliydi. Mutlaka kartlar hazırlar, hediyenin dışında oturur uğraşır, yazar çizerdik. Küçükken ben babama bir midye boyamışım, onu hediye etmişim. O da saklamış. Her şeye kıymet vermiş, saklamış. Üniversite kaydının makbuzu bile duruyor. Üniversiteye girmek, onu çok mutlu etmişti. Bu yüzden şimdi onları görmek çok etkileyici geliyor.

* Sizin de var mı böyle huylarınız?

- Evet, aşırı derecede hem de. Ben de benim için önemli olan hiçbir şeyi atamam. Resmen babamdan almışım bu huyu. Ev öyle doldu ki artık, üstüme üstüme gelmeye başladı. Bazen bir temizlik yapayım diyorum, sonra her şeyi yerine geri koyuyorum. Çünkü elim varmıyor onları atmaya. Ben onları benim tarihim olarak görüyorum.

MAGAZİNİ CEZBEDECEK TÜRDE OLAYLAR GELMİYOR BAŞIMA

* Ünlü bir aileniz var ama siz pek magazinel bir isim değilsiniz. Bilinçli bir tercih miydi bu?

- Bilmem ki bilinçli miydi... Yaptığım şeyler, yaşam tarzım çok cazip değil herhalde magazin dünyası için. Magazini cezbedecek türde ilginç olaylar gelmiyor benim başıma. Sanırım bir de doğal olarak gelişti bu durum. Uzun zaman yurtdışındaydım, belki gitmesem farklı olurdu. Döndüm, öğretmen oldum. Tabii ki geceleri arkadaşlarımla dışarı da çıkıyorum ama benim başıma magazinel bir olay gelmedi hiç. Yaptığım iş oyunculuk olsaydı ya da ünlü biriyle ilişki yaşıyor olsaydım belki magazinel olurdum... Ben özgürlüğüme de çok düşkünüm. Ne istemediğimi çok iyi biliyorum. Sakin ve uzak bir hayatı tercih ediyorum. Benim için magazinel olmak zor olurdu.

NİL’E BENZİYORSAM NE MUTLU!

Bu arada Nil Karaibrahimgil’e çok benzettim sizi...
   
- Çok çok severim onu. Bayıldığım isimlerden biridir. Benziyorsam ne mutlu.

Ebru Esen TURGUD

Konular Röportaj