Fatih Sultan Mehmed'in inancı tartışma konusu!..
50 yıldır Türkiye’de yaşayan Amerikalı üniversite hocası John Freely, Fatih Sultan Mehmed’i anlatan bir kitap çıkardı: “Fatih çok daha ilginç ve politik olarak önemli biri”
John Freely, Kanuni Sultan Süleyman sayesinde “meşhur oldu”. Tamam,
bu biraz abartılı bir tespit. Ama “Muhteşem Yüzyıl” dizisi ve
hakkındaki tartışmalar başladığından beri birçok gazete onun
Osmanlı tarihi hakkındaki kitaplarından alıntılara ve görüşlerine
yer veriyor.
Aslında Freely fizik profesörü, yıllarca Boğaziçi Üniversitesi’nde
fizik tarihi dersleri verdi. Ve yazdı. Çoğu İstanbul ve Osmanlı
tarihi üzerine tam 50 kitap yazdı hem de!
Sabetay Sevi’den tutun da Cem Sultan’a kadar bu toprakların
netameli konularını, portrelerini araştırdı ve bir kaynak yarattı.
Geçtiğimiz hafta ise yeni kitabı piyasaya çıktı: Fatih Sultan
Mehmed biyografisi “Büyük Türk”.
Doğan Kitap etiketiyle yayımlanan kitabında, Fatih’e olan büyük
hayranlığını aktarıyor Freely. Ona göre Fatih bir “Rönesans
adamı”.
Yazmaya devam ediyor 85 yaşındaki John Freely. İlk kez 50 yıl önce
geldiği İstanbul’daki evinde, önünde laptop’uyla araştırıyor,
okuyor, yazıyor.
Kısa süre önce belinden geçirdiği rahatsızlık nedeniyle şu sıralar
ders veremiyor. Boğaziçi Üniversitesi kampüsünün içinde, sanki
ABD’de bir sokağa girmişsiniz hissine kapıldığınız lojmanlarda dört
bir yanı kitap, evrak, resim dolu evinde dört ayrı kitap projesi
üzerinde çalışıyor şu anda. Osmanlı mimarisi üzerine yazdığı kitap
ise önümüzdeki günlerde yayımlanacak.
* Kitabınızın ilk cümlelerinde Bellini’nin Fatih Sultan
Mehmet portresinden söz ediyorsunuz. Fatih’e ilginiz bu portreyi
görmenizle mi başladı?
Evet, tam da böyle oldu. Bu resmi ilk kez 1962’de Londra National
Gallery’de gördüm.
O sırada İstanbul’a geleli iki yıl olmuştu. Daha sonra 1999’da
yeniden karşılaştık, bu kez İstanbul’da. Yakın arkadaşım Selçuk
Altun, Yapı Kredi Bankası’nın yönetim kurulu üyesiydi ve banka,
portreyi İstanbul’a getirip sergiledi. Böylece Fatih’in o resmi,
100 yıl sonra İstanbul’a geri dönmüş oldu. Sergi için bir kokteyl
yapıldı ve kimse o portreye bakmadı bile. Yanımda iki koruma
görevlisiyle ben bakakaldım sadece.
* Bu portrede sizi bu kitabı yazmaya kadar götüren ne
gördünüz?
İlginç bir kişilik bir kere. Sultanların,
kralların portrelerinde genelde gücün simgesini görürsünüz. Ama
burada Fatih’in yüzü, ifadesi farklı. Bir de hikayesini biliyordum
tabii. Birini sevmek için onu tanımalısınız. Ama bu Osmanlı
sultanları için çok zor. Mektup yazmıyorlar bir kere. Şiirleri var
hiç değilse... Benden 600 yıl önce yaşamış birinin zihninin içine
girmeye çalıştım.
“Muhteşem bir savaşçı ve olağanüstü bir entelektüel”
* Neler keşfettiniz?
Bir insanın kütüphanesine bakarak onun nasıl biri olduğunu
anlayabilirsiniz bence. Fatih’in kitaplarına bakın. Bir sultanın
Aristoteles’le, St. Thomas Aquinas’la ne işi olabilir? Fatih Sultan
Mehmed, muhteşem bir savaşçıyla olağanüstü bir entelektüelin
birleşimi. Öğrenme aşkı var bir kere. Gerçek bir Rönesans adamı.
Büyük İskender’de benzer bir kişilik görebilirsiniz. Mesela
Atina’yı fethettiğinde diyor ki “Tek sorun şu: Agamemnon Truva’yı
ele geçirdiğinde onu meşhur edecek bir Homeros vardı. Benim ise bir
Homeros’um yok.” Çok etkileyici değil mi?
* Sanırım siz Fatih Sultan Mehmed’in Türkiye’de hak ettiği
değeri görmediğini düşünüyorsunuz.
Evet. Hem Türkiye’de hem de batıda. Kanuni Sultan Süleyman’a çok
daha fazla önem veriliyor. Halbuki Fatih çok çok daha ilginç ve
politik olarak çok daha önemli biri. Sultan Süleyman’ın zamanında
imparatorluk kurulmuş, her şey tıkır tıkır çalışıyordu. Ben onun
bir stratejist olduğunu düşünmüyorum. Herkes kurulu bir orduyu
yönetebilir. Oysa Fatih babasından sonra o orduyu düzenleyen kişi.
“Kanuni ortalıkta Brad Pitt gibi dolaşmıyordu, Hürrem’e aitti”
* Peki “Muhteşem Yüzyıl” dizisiyle ilgili fikriniz nedir?
Seyrettiniz mi?
Hayır, o kadar çok şey duydum ki artık seyretmesem de olur.
Süleyman haliyle çok meşgul bir adamdı, hayatı seferlerde geçti.
Sıradan bir haremi vardı ve sonra Hürrem’e aşık oldu. Herkesi bir
kenara itti ve kendini Hürrem’e adadı. Sultan Süleyman ortada Brad
Pitt gibi gezmiyordu, Hürrem’e aitti. O öldüğünde oğlu Sarhoş Selim
tahta geçti. Diğer şehzadelerin öldürülüp onun tahta geçmesi,
Osmanlı’nın kırılma noktasıdır. Selim beceriksiz bir yöneticiydi.
Aslında onun da ilginç şiirleri vardır ama benim favorim Deli
İbrahim.
“Fatih kilisede ayin izliyordu ama Hıristiyan değildi”
* Fatih Sultan Mehmed’le ilgili en çok tartışılan konu, Hıristiyan
olup olmadığıdır. Siz nasıl bir bilgiye ulaştınız dini
konusunda?
Fatih’in pek dindar olduğu söylenemez. Galata’da St. Pietro
Kilisesi’ne gidip ayinleri izlediği, komünyon ekmeğinden yediği
biliniyor.
* Ama kitabınızdan şu sonucu çıkardım: Ne Müslüman ne de
Hıristiyandı.
Evet, öyle görünüyor. Seremoni seven bir padişah değildi. St.
Pietro Kilisesi’ne genelde yalnız gidiyordu. Sultan Süleyman gibi
kalabalıklarla dolaşmıyordu.
* Hakkındaki kaynaklar tatmin edici miydi?
ABD’de, İngiltere’de, Almanya’da bu işi yapmaya kalksanız işiniz
çok kolay. Ama Türkiye’de daha zor. O dönemler üzerine çalışan çok
az tarihçi var. Fatih üzerine belgeler epeyce kısıtlı.
* Türkçe okuyabiliyor musunuz?
Hayır. Türkçem Tarzanca seviyesinde. İhtiyacım olan her şey
çevrilmiş, Boğaziçi Üniversitesi’nin harika bir kütüphanesi var.
Kampüs içindeyken İngilizce yetiyor ama sokağa çıktığımda, Çiçek
Pasajı’na gittiğimde Türkçe konuşuyorum.
* Kitabı ne kadar sürede yazdınız?
Bir yıl. O sırada üniversitede ders vermeye devam ediyordum çünkü.
Şimdi dersim yok, aynı anda dört kitap yazıyorum. Ben işçi
sınıfından geliyorum, hayatım hep böyle geçti. Gençken gündüzleri
çalışıyor, geceleri okula gidiyordum. Sonra da gündüzleri okula
gidip akşamları yazmaya başladım. Karım Dolores harika biri, her
şeyi o yapıyor. Onun sayesinde...
* Fatih Sultan Mehmed hakkında pek fazla kitap yazılmayan
bir padişah. Siz bu biyografiyi yazarken bunun nedenini keşfettiniz
mi?
“Büyük Türk”, Fatih hakkında genel okura hitaben yazılmış ilk
kitap. Hem Türk araştırmacılar hem de Batılılar Süleyman’ın daha
görkemli olduğunu düşünüyorlar. Fatih çok daha kompleks bir
kişilik, kolay değil.
* Bir gün kendi hayatınızı da yazacak
mısınız?
Sekiz yıl önce yazdım bile. Ama hiçbir yayıncı ilgilenmedi. Ünlü
değilim ki, sıradan insanların hayatlarıyla kimse ilgilenmiyor.
Beni bu kampüste bile tanımıyorlar. Birkaç yıl önce karlı bir günde
damadım beni arabasıyla kütüphanenin oraya bıraktı. Genç bir adam
bana “Nereye gidiyorsun baba?” diye sordu.
Lise diploması olmayan fizik profesörü
1926 yılında, İrlanda kökenli bir ailenin oğlu olarak
New York’ta doğdu. Babası mezarcı, annesi temizlikçiydi. 17
yaşında, henüz lisede okurken II. Dünya Savaşı’na katıldı.
Döndüğünde Roosevelt yönetimi, savaşa katılanlara -lise mezunu
olmasalar da- üniversite bursu verileceğini söyledi.
Böylece fizik okudu. 1951’de üniversiteden mezun olduktan sonra,
dokuz yıl boyunca gündüzleri farklı işlerde çalıştı. Geceleri de
New York ve Princeton üniversitelerine devam ederek mastır ve
doktorasını tamamladı.
Bu sırada eşi Dolores’le evlendi, üç çocuğu oldu.
1960 yılında İstanbul’a ilk defa Robert Kolej’de fizik öğretmenliği
yapmak üzere geldi. 1976’da ayrıldı, 1988’de bu kez Koç Lisesi’ne
geldi. 1991-1993 arasında Venedik’ye yaşadıktan sonra Boğaziçi
Üniversitesi’ne geri döndü. Çocukları bugün farklı ülkelerde
yaşıyor. Orhan Pamuk romanlarının İngilizce çevirmeni olan kızı
Maureen Freely İstanbul’u sık sık ziyaret ediyor.
“ABD’nin insanları aptal. Sarah Palin’e baksanıza!”
* İlk geldiğiniz 1960’tan bu yana İstanbul nasıl
değişti?
Biz buraya geldiğimizde 1,5 milyonluk, çok romantik, çok güzel bir
şehirdi. Şimdi ise bir şey güzelse diğeri çirkin.
* Türkiye ana hedefi olan Batılılaşmayı ne oranda başardı
sizce?
Batılılaşma burada çok abartılıyor bana kalırsa. ABD’nin insanları
aptal, Sarah Palin’e baksanıza! Umuyorum Türkiye onlara benzemek
istemiyordur. Bu modernleşme ve batılılaşma sözcükleri Türklere
büyüklük taslamak için kullanılıyor. Türkiye’de karanlık güçler
var, evet. Ama ABD’de de var.
* İstanbul hakkındaki en iyi gezi kitaplarından biri sizi
Hillary Sumner Boyd ile birlikte yazdığınız “Strolling Through
İstanbul”dur. Sumner Boyd’un CIA ajanı olduğu söylenir, bu konuda
ne biliyorsunuz?
Bu bir hurafe. Hillary ajan olacak son
kişiydi herhalde. Oxford’da okurken, okulun Troçki kulübünün
başındaydı, komünistti. ABD’den gelen herkes için böyle
düşünülüyor. Eğer yabancıysan ajansındır.
* Siz ajan mısınız?
Benimle ilgili de bu hurafe
çok çıktı. Hatta birisi benim Einstein’in laboratuar asistanı
olduğumu bile uydurmuştu. Halbuki en fazla Princeton kampüsünde bir
kez karşılaşmışızdır.
Miraç Zeynep Özkartal