Güven Kıraç: 'Silkelenmeliyiz'

Güven Kıraç: "İnsan çelişki demek. Neden tutarlı olayım ki? Mecbur muyum? Kavramların altını oymak hep hoşuma gidiyor..."

Güven Kıraç: 'Silkelenmeliyiz'

Hayatınızda 90'ların yeri nedir?
Konservatuardan mezun olduğum yıllara denk geliyor. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nü bitirdikten sonra kendimi bir anda Londra'da buldum. Çok keyifli geçti 90'lar. Tiyatrolara gidiyordum, yeni çıkan albümler hemen elimin altındaydı. Radyocuydum zaten. Özel radyoların yeni kurulduğu dönemde mevzuat uygun olmadığı için 'Radyo Tek' olarak Londra'dan Türkiye'ye yayın yapıyorduk.

LONDRA'DAN ADANA'YA...

Türkiye'de ise çıkan albümü heyecanla bekleme, karışık kaset doldurma, kalemle kaset sarma dönemiydi...
Onlara da denk geldim. Çünkü o dönem, radyolara kapatma geldi. Türkiye'ye dönünce de konservatuardaki arkadaşlarımın manevi baskılarıyla kendimi bir anda, hem de hiç aklımda yokken, devlet tiyatroları sınavına girerken buldum. Kazandım ve sonra Adana Devlet Tiyatrosu'na tayinim çıktı.

Londra'dan Adana'ya hızlı bir geçiş oldu sanırım?
Evet, biraz tuhaf bir geçişti. Orada hareketli ve keyifli bir hayatın ardından, Adana'da ilk elden alınmış çift kişilik bir yatakla başladım hayata. Her şey değişti tabii bu arada. Karışık kaset doldurma dönemini görmüş oldum böylece. O zamanlar asker sevgilileri de kaset doldururdu, üzerine şiirler okurdu, "Bunu sana çalıyorum" diye anons ederlerdi.

İletişim kanalları arttıkça iletişim zayıflıyor. Günümüzün paylaşımları nasıl size göre?
Teknolojinin sana kazandırdığı şeyler olduğu gibi kaybettirdikleri de var. Onun için artık çocuklar sokakta oyun oynamıyor, hepsi bilgisayarlarının başında. Bu çok korkunç ama değişimin önünde durmak da söz konusu değil. Bizim nostaljik gördüğümüz şeyler de bir önceki nesil için yenilikti. Bu bir döngü.

Yoksunluğun yaratıcılığa bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Bugün salon dediğimiz misafir odası vardı, soğuk ve kullanılmayan. Ders çalışmak için oraya giderdim. Üzerimde babamın paltoları, ağzımdan duman çıkıyor soğuktan, elimde eldiven... Zorluklar insanı perçinliyor, orası doğru.

SİLKELENMELİYİZ

2000'lerin yeni kuşak sanatçılarını nasıl görüyorsunuz?

Çabaları heyecan verici. Apartman dairelerinde bile başarılı işler var. Daha da artması lazım. Tabii ki her şeyden beslenmek gerek. Eleştiriden dahi. Türkiye'de eleştiri iklimi çok sağlıklı değil. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak gibi bir gaye var. O zaman da iş karalamaya gidiyor. Zaten çok oturuyoruz, çalışkan bir millet değiliz. Silkelenip daha ciddi harekete geçmemiz gerek.

'Schmidt' olmak nasıl bir duygu?
Jack Nicholson'u seviyorum, filmi seyrettiğimde de bayılmıştım. Oyunculuk, senaryo hepsi çok iyi. İnsanlığa, yaşlı bir adamın geldiği nokta üzerinden hayatta görmeyi reddettiği şeyleri hatırlatıyor.

Bildikleri bilmedikleri olabilir kimi zaman insanın...
Öyle tabii. Zaten hiçbir şey bilmeden de gideceğiz bu hayattan. Felsefe de öyle diyor, en son söylenecek söz hiçbir şey söylenmeyeceği... Emin olun buna.

Sizin hayatınızda öyle keskin kavşaklar oldu mu?
Hayatın güzelliği gizeminde. Elbette her şeyi yaşıyoruz ama her şeyi de biliyor olsaydık, bu kadar keyifli olmazdı hayat. Son ana kadar sürprizlerle dolu. Zaman zaman inisiyatif alıyoruz ama aslında maruz kalıyoruz bazen. Onun için delilik diye bir şey var. Zaten akıl nasıl anlatırdı kendini delilik olmasaydı. Her şeyin anlamı, zıtlığıyla var. Ben de ne kuşkucu yaşıyorum, ne de sürdürülebilir planlar yapıyorum. Neden tutarlı olayım ki? Mecbur muyum? Kavramların altını oymak hoşuma gidiyor. Tek önemli çıplak gerçeklik ölüm. Bu da beni karanlığa değil aydınlığa taşıyor. Çünkü lehime çeviriyorum bu düşünceyi.

Size göre 2000'lerin insanı her şeyi unutuyor mu?
Farkındalık meselesine takmış durumdayım. Bu hayattaki en önemli şey farkındalık. Doğayla ilgili meselelerin farkında olmak, insan hakları, özgürlükler, demokrasi... 2000'lerin insanı farkındalıklarını yitirmişti. Ama inanıyorum ki 2012'den sonrası farklı olacak.

TÜRKİYE'DE TİYATRO EROZYONA UĞRADI

90'lı yıllar ve o ortam daha mı samimiydi?

Aslında geriye baktığımda, çocukluğumun geçtiği 80'ler ve kendimi bulduğum 90'lar, gerçekten biraz daha saflığın, arkadaşlığın, komşuluğun olduğu yıllardı. İnsanların kendilerini iyi hissettikleri yıllardı. İnsanlar arasındaki uçurum büyüyor. Ben 90'lar ruhunu hâlâ yaşatmaya çalışıyorum. Cihangir'de oturuyorum, manavımla, kasabımla selamlaşırım. Mahallemdekilerle ahbaplığım vardır.

O RUHU YAŞATIYORUM

Müzikte, sinemada, tiyatroda neler var aklınızda kalan 90'lı yıllara dair?
90'ların ikinci yarısından sonra Türk sinemasında bir şeyler olmaya başladı diyebilirim. 'Eşkıya', 'Masumiyet', 'İstanbul Kanatlarımın Altında' ile başlayan bir süreç bu. 80'lerde sinemanın kan kaybettiğini düşünürsek, 90'lar tam hareket yıllarıydı. Tekrar canlanma sürecine girdi. Özellikle 'C Blok' ve 'Masumiyet' gibi filmlerin iyi örnekler olması da önemliydi.

O ruh 2000'lere geldi mi peki?
Bence taşındı. Bugün dünyadaki iyi festivallerde, büyük organizasyonlarda birinci seçilen sinemacılarımız, adından söz ettiren yönetmenlerimiz, oyuncularımız var. Her şartta uluslararası bir iş yapmak, sanatın evrensel olması hep zordur. Bunun için attığımız adımlar çok güzel.

Türkiye'de tiyatroda durum nasıl?
İyi tiyatro üreten insan az. Zaten tiyatro da kan kaybetti bene, erozyona uğradı. Ancak tiyatro ölecek bir sanat değil. Ölecekmiş gibi yapar, ama ölmez.

Zuhal AYTOLUN


 

Konular Röportaj