Hakan Meriçliler albüm mü çıkartıyor?..

Hakan Meriçliler “Bir kez daha oyuncu rolü gelse hayır demem. Onu da denerim. Uzmanı olurum o zaman. ‘Bir aktörü en iyi Hakan oynar’ derler. Fena mı?” diyor.

Hakan Meriçliler albüm mü çıkartıyor?..
Önce ‘Oflu Hoca’yı Aramak’ filmiyle başlayalım isterseniz.  Orada bir şarkı seslendiriyorsunuz…
Bu projede sadece şarkı söylüyorum. Mehmet Abi’nin (Soyarslan) 1970’li yıllarda yaptığı ‘Palyaço’ diye bir şarkı. Mehmet Abi’nin oğlu, filmin yönetmeni Levent (Soyarslan) projeden bahsetmişti. Ama karakterlerin inandırıcı olması için isimsiz oyuncular tarafından oynanması gerekiyordu. Benden de şarkı söylememi rica etti. Çok hoşuma gitti tabii.

Albüm teklifleri geliyor mu?
Evet, çok teklif alıyorum. Ama ben bir oyuncuyum. Şarkı söylemek işimizin bir parçası. Nitekim ‘Palyaço’ şarkısını okurken de oynadım. Bir palyaço bu şarkıyı nasıl söyler, ne hisseder, bunları düşündüm. Palyaçonun yaşadıklarını, dramlarını da katmak istedim.

YAPIMCI OLACAĞIM

Yalan Dünya nasıl gidiyor?

Başladığı gibi gidiyor...

Peki bu ne anlama geliyor şimdi?
Türkiye’de sürekli değişen reyting ölçüm sistemleri sayesinde işin keyfi biraz kaçıyor. Bu ölçümlerin reel olduğuna inanmıyorum ben. Bir ölçüme göre başka, diğer bir ölçüme göre başka bir şey çıkıyor.

“Benim zamanımı Gülse’nin gözleri başlattı” demişsiniz. Bu oyunculuğu sadece geniş kitlelere ulaştığında kıymetli gören bir bakış açısı mı?
Aslında bu sözle ben  “Yapımcılar ne kadar körler” demek istiyorum. Hem de bakar körler. Uzun yıllardır bu işi yapıyorum. Yapımcılar ortada olandan, görünenden yola çıkarlar. Riske girmezler. Halbuki o kadar iyi adamlar var ki. Ben mesela sırf bu yüzden yapımcı olmak isterdim. Hem insanlığıyla hem de oyunculuğuyla sektöre kalite katacak çok insan varken üzerinden atlanıyor.

Sizi yapımcı olarak da görecek miyiz yani?
Aslında 3-5 yıl içinde bir sinema filmine yapımcılık yapmak var kafamda. Senaryosunu yazmaya başladım bile. Hatta kendim yönetmek istiyorum. Ve böyle bir şey olduğu zaman gerçekten oyuncu seçiminde çok adil davranırım.

GÜLSE’NİN YERİNDE OLMAK İSTEMEZDİM

3 sene geçtikten sonra Gülse Birsel’in yazdıklarını hâlâ beğeniyor musunuz?

Biraz empati kurduğumda bile yerinde olmak istemezdim. İmkânsızı gerçekleştiriyor. Bugüne kadar tek başına 71 bölüm yazdı. Bunun hastalığı var, yazı var, kışı var, sosyal hayatı var. Bu yüzden hiçbir zaman eleştirel bakamam. Bu konuda tarafım.

Bir rol kaç yıl sürmeli? Bir dizide aynı rolü ne kadar oynayabilirsiniz?
Aslında bazen “Nasılsa televizyon işi, sürsün” diyorum. Bazen de “Bir yıl daha, sonra tamam” diyorum. Ama Çağatay karakterinin tükendiğini düşünsem sürdürmem herhalde. Bence Çağatay’da çok acayip madenler var daha.

BU İŞİ DOĞRU YAPAN AZ

Dizide bir yönüyle aslında dizi piyasasının  bir eleştirisi yapılıyor gibi. Kaçta kaçı doğru?

Bence tamamı gerçek. (Gülüyor) Bu işi doğru yapan insanlar da var tabii. Ama iki, üç kişiyi geçmez yapımcı anlamında.

Çağatay’a hayat verirken esinlendiğiniz oyunculardan biri olan Rutkay Aziz de dizide. Bunun muhabbeti geçti mi hiç aranızda?
Hiç geçmedi. Çok enteresan bir anlaşmamız var. Rutkay Abi çok tatlı bir adam. Zaten Çağatay’ı yaratırken örnek aldığım 6-7 tane adam var.

Bir tanesi de Cihan Ünal mı?
Cevap veremem ancak kafa sallayabilirim (Gülüyor). Onlar öyle bir eğitimden geldiler. Jön olma hali ölünceye kadardır. Mesela gelecekte bu insanları arayacağız. Çünkü manava gidip (Çağatay’ın sesiyle) “Bana oradan bir kilo domates verir misiniz lütfen” diyen birini bir daha bulamayacağız.

Çağatay’ın ne kadarı size ne kadarı Gülse’ye ait?
Yarı yarıya diyelim. Gülse ‘Çağatay’ diye bir karakter yaratmıştı. Ben de deneyim ve gözlemlerimi ekledim. O da çok sevdi. Aslına bakarsanız Çağatay’dan şahane bir sinema filmi olur. Senaryosu bile hazır kafamda. Mesela ‘Çağatay bu ülkenin ona dar geldiğini düşünmektedir. Hollywood’a gider. Al Pacino’yla, Robert De Niro’yla tanışır. Çok severler onu. Ondaki çakma durumu anlarlar tabii. “Senden çok iyi Tarzan olur” diye bir şaka yaparlar ve ‘Son Tarzan’ olarak Bollywood’a gönderirler onu. Çağatay’ı fillerin üzerinde telefonla Türkiye’yle konuşurken görürüz. (Çağatay sesiyle) “Amerika bile bendeki ışığı” gördü der. Ve sonunda Çağatay o kadar mağdur, o kadar perişan olur ki Al Paçino dayanamaz ve “Gelsin bir baba-oğul oynayalım” der. ‘Çağatay’ın Amerikan rüyası’ böylece gerçek olur (Gülüyoruz).

Bundan sonra oyuncu rolü gelse “O yooooo” der misiniz?
Çağatay benim dördüncü oyuncu karakterim. Aslında bir daha gelirse “Dur bakayım bunu da deneyeyim” derim valla. Uzmanı olurum o zaman. “Bir aktörü en iyi Hakan oynar” derler.

HAYATIMA DEVAM EDERİM SANDIM AMA OLMADI

Çağatay Hakan’ı değiştirdi mi? Bir ara ipin ucu kaçtı sanki magazin basını falan, sonra toparlanıldı…

İlk başlarda magazin basınının bu kadar peşimden geleceğini tahmin etmiyordum. Aynı şekilde yaşamaya devam edebilirim sandım ama olmadı. Bunu fark edince de kendimi geri çektim. Farkındaysanız son bir buçuk senedir çekilen bütün fotoğraflarım hep gündüz fotoğrafları. Ya alışveriş yaparken ya bankadan para çekerken. Adım ‘Bay matiğe’ çıktı.

“Küçüğüm dedim, hâlâ tahrik olmadın mı?” repliği dillerde. Siz hangi enstrümanları kullanıyorsunuz karşı cinsi etkilemek için?
Taktik yapmam, doğal davranırım. 

Senem Kuyucuoğlu’ndan, gittiğiniz her yeri magazincilere haber verdiği için ayrıldığınız söyleniyor. Doğru mu bu?
Ya bundan bir türlü tam olarak emin olamadım ben. Ama yanınızda medyatik olma ihtimali olan biri varsa risk yükselir.

Şüphelendiniz  yani?
Çok zaman geçtiği için anlamı yok.

‘Artık medyatik olma ihtimali olan biriyle birlikte olmayayım’ gibi bir durum var mı?
Yok, böyle bir şey olmaz. Bu da bir kalıp, bir duvar olur.

HRANT DİNK’İ OYNAMAK İSTİYORUM

Geleceğe dair hayalleriniz var mı?

Yapabildiğim kadar oyunculuğu yapmak isterim. Şaşırtan, ezber bozan, farklı bir şey olmalı. Mesela Çağatay Koçtuğ gibi bir adam bugüne kadar hiç yoktu. Böyle bir sürü rolde oynamak isterim. Mesela Hrant Dink’i oynamayı da çok isterim. Hatta biraz çalışma da yaptım. Ama böyle bir proje için uzun bir süre kapanmak lazım.

SİVAS VE TRABZON YILLARI İNSANIMI SEVMEYİ ÖĞRETTİ

1995 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi tiyatro oyunculuk bölümünden mezun olmak ve sonra da Sivas ve Trabzon gibi İzmir’e göre çok farklı bir geleneğe ve sosyokültürel yapıya sahip olan yerlerde tiyatro yapmak nasıl bir deneyimdi?

Metropol çocuğuyken bir anda Karadeniz’e ve Anadolu’ya gittim ve 10 yıl kaldım. Kendi insanını tanımak için iyi bir zaman. Oradaki günlerim bana insanımı sevmeyi öğretti. Alevi, Sünni, Kürt ,Türk, Laz, Ermeni, Süryani fark etmez. Ben insanımı çok severim. Mesela Sivas’ta Banazlı Köyü’nde kaldım. Köyün en fakir evine düştüm. Yaşlı bir karı koca. Orada Alevileri tanıdım. Bektaşi ruhunu örendim. Bana bir ekmek getirdiler. Bildiğiniz ekmek. Ama nasıl sundular biliyor musunuz? Bir biftek sunar gibi. O kadar güzel yedim ki o ekmeği. O zaman anladım. Bu insanlar bütün yokluklarına rağmen size kalplerini, sofralarını açar.

ARZU AKYOL / AKŞAM İNTERNET SİTESİ
Konular Röportaj