Halk TV'nin Yayın Yönetmeni konuştu

Olanları ağlayarak izlediğini söyleyen Hakan Aygün, Halkla kentler müthiş bir dayanışma içinde. Atatürk var, milli marş var, Türk Bayrağı var dedi

Halk TV'nin Yayın Yönetmeni konuştu

Olanları ağlayarak izlediğini söyleyen Hakan Aygün, “Halkla kentler müthiş bir dayanışma içinde. Atatürk var, milli marş var, Türk Bayrağı var” dedi…


Taksim Gezi Parkı'nda yeşil alanı, ağaçları koruma adına başlatılan direniş, Başbakan “Üç beş çapulcu” dese de, tüm Türkiye'de yankı buldu, giderek büyüdü… Müthiş bir kaynaşmadır bu. Fenerlisi Galatasaraylısı kolkola, Beşiktaşlısı Bursalısı dayanışma içinde. Genci yaşlısı, sanatçısı esnafı, profesörü öğrencisi birlikte. Gezi Parkı olayları sırasında çok ağladım, gözyaşlarıma hakim olamadım. İnsanlar ve kentler arasında kurulan müthiş danışma. Atatürk var, milli marş var, Türk bayrağı var. Türkiye'nin ilk gerçek halk hareketi diyebilir miyiz?
Evet, Türkiye'nin ilk gerçek halk hareketi diyebiliriz. Gençlik hareketi oldu bu. O kalabalığın çoğu apolitik, sessiz çoğunluk. Yaşam tarzlarına müdahale edilenlerin isyanıdır bu.

“Ahlaklı olun” talimatı verilen gençler yürüdü…
Farkında değiller, mahallesinden kaçan türbanlı kızlar burda Maçka Parkı'nda sevgilileriyle öpüşüyorlar. Kendi gençlerini anlamıyorlar. Her şeyi dine, ahlaka dayandırıyor, alkole karışıp “Kafaları kıyak bunların” diyor, “Üç çocuk yapın” diyor. Hangi genç bu kadar çok kuralı ve dayatmayı sever? Bu olayların altında bunlara tepki vardı, siyasi mesaj falan yoktu. Çok mutlu oldum. Çünkü bu olaylar geleceğimi şekillendirdi.

Nasıl bir şekillendirme bu?
Bu ülkeden çekip gitmeyi düşünüyordum. Çünkü, Türkiye'nin giderek Ortadoğu ülkesi olmaya doğru yol aldığına inanıyordum. İki kızım var ve özellikle onların istikbalini düşünüyordum. Ama bu gençleri görünce mücadeleye devam kararı aldım.

Hakan Bey, bu olayların başladığı akşam Halk TV dışındaki kanallar hiçbir şey yokmuş gibi davrandı…
Bu medya içinde olup bizim gibi düşünenler de var. Ancak elleri kolları bağlı. Yoksa çağdaş, laik, Atatürkçü adamlar çoğu. Türkiye'de hiçbir dönemde olmadığı kadar sansür yaşanıyor. Oysa şiir okurken mağdur olan Tayyip Bey'in yanında oldum, onu destekledim. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün merkez medyada en sevdikleri gazeteciydim. Şimdi ise en sevmedikleri gazeteci benim.

Hapiste olan gazeteci ve generalleri de dinlemiyorlar…
28 Şubat'ta askerin medyaya baskısı oldu, İslamcı gazeteciler bir gecede gözaltına alındı, bir gün sonra salındı. Ama hiçbiri Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan gibi zulüm görmedi.

Halk TV kısa süre içinde alkışlanan, izlenen, sevilen bir kanal oldu.
Biz tarafsız olunca AKP'lisi de MHP'lisi de TKP'lisi de sevdi Halk TV'yi… Çok şükür hata yapmadık. Gezi Parkı olaylarındaki gençliğin neye isyan ettiğini, ne istediğini anladık. Bunu milyonlar anladı, “Mesaj alınmıştır” diyen Cumhurbaşkanı ve özür dileyen Başbakan Yardımcısı da anladı ama “Zor zaptediyorum, yoksa onlar da sokağa çıkacak” diyen Başbakan hem anlamadı hem de kendi seçmenini tehdit unsuru olarak kullandı… Erdoğan'ın ciddi sağlık sorunu olduğunu düşünüyorum. Yaşadığı ve atlattığı adını bile anmak istemediğim o hastalığın onda tekrar nüksedebileceği endişesiyle “Bir an önce cennete gideyim” telaşıyla, belirlediği hedeflere hızla ulaşıp bu dünyaya öyle veda edeyim çabası içinde sanki…

Başbakan Erdoğan canlı bir bomba gibi dolaşıyor

Hakan Bey, Başbakan'ın o eski sakin hali yok artık…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir canlı bomba gibi dolaşıyor ortalıkta. Hala konuşuyor, hala kışlayı, camiyi yapacağını söylüyor. Başbakan artık susmayı öğrenmeli. Çünkü o çok güvendiği yüzde 50'si de tehlikede. Bakın, kendi medyası çakmaya başladı, Fetullah Gülen ve cumhurbaşkanı dokunduruyorlar. Çözülmeler başladı. Başbakan'da inanılmaz bir kibir var. İktidar zehirlenmesine yakalandı. O sakin adam, şimdi tanınmaz halde.

Bundan sonra ne olur?
Yerel seçimlerde AKP, İstanbul'u asla alamayacak. Kibiri ve inadı devam ettikçe de kayıpları artacak. İki ağaçtan başlayan tartışma çığ gibi büyüdü. Cumhuriyet mitingleri bile sönük kaldı. Çünkü burda başka bir ruh var. Sen Topçu Kışlası'nda diretirsen, insanlara “Senin mezhebin medir?” diye sorduktan sonra köprüye Yavuz Sultan Selim adını verirsen olacağı budur.
Pek çok sanatçı, “Sayın Başbakanım özür dilemeniz gerekiyor” dedi… Özür diler mi?
Başbakan özür dilemesini bilmiyor. Bütün sanatçılar orda. Bunlar politikayla ilgisi olmayan isimler. ‘Muhteşem Yüzyıl' dizisinin ekibi de Gezi Parkı'ndaydı. Neden? Çünkü sen adamın dizisindeki kostümüne, senaryosuna karıştın. Halit Ergenç'in dizideki kupasına karıştın, içinde şarap olduğunu söyledin. Kanuni'nin seks hayatına karıştın, “Niye hep haremde, sevişmesin savaşsın” dedin. Tarihte bunlar olmadı mı, harem yok muydu, saraya içki girmedi mi? Hareme kızan Tayyip Erdoğan'ın kendi adamlarının haremi yok mu? Var elbette. Bir zamanlar ‘Gardırop Atatürkçüleri' diyorlardı, kendileri de ‘Vitrin Müslümanları' oldular. Bir zamanlar Atatürk'ü sömürenler temizlendi, şimdi de dini sömürenler temizlenecek.

YÜKSEL ŞENGÜL / SÖZCÜ İNTERNET SİTESİ