İnan Ulaş Torun: "Oyuncu olamam utanırım"

Bir zamanlar "Oyuncu olamam utanırım" diyen İnan Ulaş Torun bilinmeyenlerini anlattı.

İnan Ulaş Torun: "Oyuncu olamam utanırım"
Akşam'dan Sibel Ateş Yengin'in röprotajı...

Bu ara hayatın nasıl gidiyor?

Güzel gidiyor, fena değil, gayet iyi.

Senin için ne olunca hayat iyi gider?
Beni çok heyecanlandıran bir kız arkadaşım var. İlişkimiz gayet güzel gidiyor. Bu sene üçüncü filmimi çektim. Komedi tiplemelerinin aksine zıt bir rolü oynadım. Bu konuda da kendimi şanslı hissediyorum. Haklısın, daha ne olsun. İş güzel, eş güzel… Aynen iş güzel eş güzel.     

Hayatında her şey hep  yolunda mı gider?
Hayatımda hiçbir şey çok kolay olmuyor. Hep tırmalamak zorunda kalıyorum. Kendime de çok haksızlık etmeyeyim aslında çok mutlu bir adamımdır, güler yüzlüyümdür. Gerçi tam tersini yansıtıyorum ama…

SENDEN BİR HALT OLMAZ

Hadi biraz geçmişe dönelim mi, Manisa Akhisar’da doğmuşsun. Nasıl bir çocuktun?

Çok güzel çocukmuşum ama büyüdükçe çirkinleştim. Annem öğretmendi. Fen Lisesi’ni kazandım, yatılı okudum. Üniversitede fizik bölümünü kazandım ama gitmedim.

Babandan hiç söz etmedin…
Babam balıkçılık yapıyor, ‘Ulaş Balıkçılık’. Gidenler benim adımı söylerse indirim yapar (kahkahalar).

Oyunculuğu aklına sokan ne olmuştu?
Oyunculuk yapma fikri hep dolaşırdı zihnimde ama o güne kadar da pek bulaşmamıştım bu işlere. Ufakken bir oyun izlemiştim. Sanırım o zamanlardan aklımın bir köşesine yer etti. Üniversiteyi kazandığım yaz dövme tezgâhı açmıştım. Yan tezgâhımda da şair bir abi vardı, kitap satıyordu. “Senden pek bir halt olmaz gibi görünüyor, en iyisi konservatuvara git” deyince “Usta ben kazanamam oraları, torpil morpil vardır. Hem utanırım” dedim. O da “Her gün buralarda serserilik yapmaya utanmıyorsun da orada mı utanacaksın” dedi. Harbiden böyle başladı hikâye, girdik oldu.

Fen lisesini bitiriyorsun, üniversitede fizik bölümünü kazanıyorsun ama tiyatro  okumak istiyorsun. Peki, ya ailen ne dedi bu duruma?
Ailemin hakkını bu konuda ödeyemem. İstanbul’a sınava gitmek için yola çıkacağım akşam annemle yemek yiyoruz. “Bak oğlum, sen ne okumak istiyorsan onu oku. Yıllar sonra karşıma geçip de ‘senin yüzünden bir şey olamadım’ deme. Ne istiyorsan onu yap” dedi. Tatlı bir kadındır annem, entelektüeldir.

Peki, oyuncu olacağın çocukluğundan belli miydi, böyle kendini gösterme, şov yapma hallerin var mıydı?
Aslında belli bir yaşa kadar çok çekingendim sonradan değiştim. Küçükken ön planda olmak için uğraşan biri değildim ama ne yalan söyleyeyim yine de ön plandaydım. Çok yakışıklı da değildim ama şeytan tüyüm vardı. 

Ailesini üzen, sorun çıkaran bir genç miydin?
Çok üzmedim ailemi ama biraz sorun çıkardı. Beni karakoldan çok almışlıkları vardır. Hem solculuk işlerinden hem de biraz kavga dövüş yüzünden. Her genç gibi ben de o süreci yaşamam gerektiği gibi yaşadım. Zeki bir çocuktum, körü körüne aptallıklar yapmadım. Aynı zamanda olgun bir çocuktum. işimizi yapalım yeter.

Senin için “Sanat aşığı ve savaşçı” deniyor. Bu yakıştırmayı kabul ediyor musun?
Kabul etmiyorum. Bize sanatçı değil, işçi lazım. Kollarını sıvayacak ve işini doğru düzgün yapacaksın. Maalesef Türkiye’nin problemi bu, ülke mesleği kutsallaştıran aktör ve aktrislerden geçilmiyor. Zaten onlardan da bir fayda gelmiyor ne bu dünyaya ne bu ülkeye. Biz işimizi yapalım. Elbette hayatla ve kendimle savaşan bir yanım var. Tabii ki yaptığım iş de beni heyecanlandırıyor, yeni bir şeyler yapmak da. Bunun adı ‘sanat aşkıysa’ evet, sanat aşkı ama ‘sanat’a bu kadar ayılıp bayılmaktan da hoşlanmıyorum. Ben sahneye çıkıp oynamaya, verilen rolü becerebilmeye, harbiden gerçeklikle ona yaklaşabilmeye çalışıyorum. Öbür türlü gerçekliğimi kaybederim gibi geliyor ki bu da çok tehlikeli.

Evden ekmek almaya diye çıkıp köpekle dönmüşlüğün varmış.
Ekmek değil CD almaya diye çıkmıştım. Birinci sınıftayken Onur’la (Ünsal) aynı evde yaşıyorduk. Eve sinema tesisatı kurmuştuk. Bir gün arkadaşlarımız geldi, film izleyeceğiz. Evden CD almaya diye çıktım ve çok güzel bir golden cinsi köpekle geri döndüm. Beni köpekle birlikte görünce kalakalmışlardı.

Bu arada CD nerede?
CD yok (kahkahalar)

MÜŞFİK KENTER’LE YILDIZ KENTER’İ KARI-KOCA SANIYORDUM

Konservatuardaki hocalarınla aran nasıldı, sivrilen, sevilen biri miydin? 

Konservatuvara giden arkadaşlarımdan biraz daha değişiktim çünkü onlar konservatuvarlı olduklarının farkındaydı. Mesela ben Müşvik Kenter’le Yıldız Kenter’i karı koca sanıyordum. Sınıftakiler biraz daha sanatçıydı yani onlar biraz daha durumun farkındaydı. Bir keresinde Zeliha Berksoy’a da “Has s…ttir ezberi unuttum” demiştim. Anlayın artık halimi… 

Yıldız Kenter’e “Sizi karı-koca zannediyordum” demiş miydin?
Denir mi hiç. Yıldız Kenter geldiğinde adımı unutuyordum sadece ben değil, herkes adını unutuyordu. İlginç biriydi. “Geçmiş olsun” denmesine çok kızar, “Neye geçmiş olsun, geçmesin” derdi. Elini öpmeye kalktığınızda da “Ben yaşlı kadın mıyım da elimi öpüyorsunuz” derdi. 
Konular Röportaj