Mahkemeden şok 'kadın cinayeti' kararı!

Fatma Karaca, boşanmak istediği kocası Ahmet Karaca tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Karaca ifadesinde karısının ‘Senden koca olmaz” sözleriyle tahrik olduğunu iddia etti. Katil kocanın beyanını esas alan mahkeme ağırlaştırılmış müebbet cezayı 24 yıl hapse indirdi...

Mahkemeden şok 'kadın cinayeti' kararı!
Kadın ölüyken de ‘suçlu’ bulundu!

Milliyet'ten Gökçer Tahincioğlu'nun haberine göre
kadın cinayetlerini bir türlü önleyemeyen Türkiye’de, yargının “haksız tahrik indirimi” geleneği de vahim kararlarla sürüyor. İskenderun’da karısını boynundan defalarca bıçaklayarak öldüren sanık, hayatta olmayan eşinin kendisine “Senden koca olmaz” dediğini söyleyerek, haksız tahrik indirimi almayı başardı.

Mahkeme, sanığın aksi ispatlanamayan iddialarının, öldürülen kadının eşini cinayetten önce tahrik ettiğini gösterdiğini belirterek, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını 24 yıl hapse indirdi. Böylece, sanık, infaz indirimleriyle birlikte 16 yılda cezaevinden çıkma şansını elde etti. Öldürülen kadının daha önce eşinden boşanmak için dava açtığı, bu davanın mahkeme tarafından reddedildiği ve çevre baskısıyla evliliğini sürdürmek zorunda kaldığı da öğrenildi.

İskenderun 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Fatma Karaca’nın, 10 Ekim 2014’te kocası Ahmet Karaca tarafından çocuğunun gözü önünde boynundan defalarca bıçaklanarak öldürülmesine ilişkin davayı çok tartışılacak bir yorumla karara bağladı. Olaya ilişkin iddianamede, Fatma ve Ahmet Karaca’nın 2004’te evlendikleri, çiftin Ahmet Karaca’nın babasının evinin ikinci katında yaşadıkları, 2009’dan itibaren aralarında anlaşmazlıklar yaşanmaya başladığı, bu nedenle Fatma Karaca’nın boşanma davası açtığı ancak davanın reddedildiği, daha sonra araya girenlerin vasıtasıyla evliliklerinin devam ettiği anlatıldı.

‘Annesine gidiyordu’

İddianamede, Ahmet Karaca’nın, eşiyle yaşadığı anlaşmazlığa gerekçe olarak, karısının sürekli annesinin evine gitmesini gösterdiği, gitmesini istememesine rağmen gitmekte ısrar etmesinin sorunlara neden olduğunu anlattığını belirtildi. Ahmet Karaca’nın, 10 Ekim 2014’te yine aynı gerekçeyle tartıştıklarını, tartışmanın ardından iki bira alıp içmek için bir yerde oturduğunu, ikinci şişenin yarısına kadar içtikten sonra eve geldiğini, bu sırada yine eşiyle tartışmaya başladıklarını anlattığı kaydedildi.

İddianameye göre Karaca, bunun üzerine yeniden dışarı çıkıp motosiklete binmek istediğini, sonra aniden dönüp babasının evinden bıçak aldığını, bıçağı eşinin boğazına dayayarak, kimsenin aklıyla hareket etmemesi konusunda uyarıda bulunduğunu, eşinin “tamam” demesi üzerine kanepeye oturduğunu, ancak eşinin yeniden eski söylemlerine başladığını ifade etti.

Karaca, eşinin bıçaktan da korkmadığını söylemesi üzerine aniden kalkarak bıçağı boğazına batırdığını, daha sonra eşini orada bırakıp çocuğunu alarak motosiklet ile uzaklaştığını, çocuğu bir yakınına bıraktıktan sonra yakalandığını anlattı.

Katilin beyanı esas alındı

Karaca, yakalandıktan sonraki ifadesinde ise suçu işlediğini itiraf etti ve karısının kendisine “senden koca olmaz” demesi nedeniyle tahrik olduğunu, pişmanlık duyduğunu kaydetti.

İddianamede, Karaca’nın beyanlarına itibar edilmesi gerektiği, dosyadaki boşanma davası evraklarının anlaşmazlığı gösterdiği, şüphelinin de bu geçimsizlikten kaynaklı olarak maktul tarafından tahrik edilmesinin kabulünün gerekli olduğu vurgulandı.

Ahmet Karaca, duruşmadaki ifadesinde de eşinin her gün ailesinin evine gittiğini belirterek, “Ben evine neden sahiplik etmiyorsun dediğimde ‘şerefsiz, p.zevenk, dümbük’ diyordu. Kayınvalidemin yönlendirmesiyle ‘aç köpeğe bakıyoruz’ diyordu. ‘Senden koca mı olur, başkasının altına yatıp çocuk yapacağım’ diyordu. Hatta çocuğumuz da tüp bebekle oldu. Olaydan üç-dört ay önce baldızımın Ordu’daki evine gitmek istedi. Bayram günü de Tarsus’a gitmek istedi. Ben kimse ile bayramlaşmadığımızdan gitmesini istemedim. Buna sinirlenip gece beni tepikledi. Mahsustan elektrikli sobayı, tüpü açık bırakıyordu. Ben maddi zarar olduğu gibi yangın çıkıp zarar görmesinden korkuyordum. Olay günü yine bu meselelerden tartıştık. Başta amacım korkutmaktı. Sonra kapıldığım tahrikin etkisiyle bu olayı işledim. Ben eşimden adeta şiddet gördüm” dedi.

Fatma Karaca’nın annesi ise damadının kızına zulmettiğini belirtirken, “Eşim kanserdi. Kızımın, hasta babasını ziyarete gelmesine bile kızıyordu. Benim kızımın hiçbir günahı yoktur. Sanık, kızımı öldürdükten sonra evimizin önüne gelip, ‘Kızının boğazını kestim. Git cesedini getir’ demiştir. Planlı olarak kızımı öldürdü. Çocuğunun gözü önünde, evin perdelerini çekip kızımı kesmiştir” diye konuştu.

Ve haksız tahrik indirimi

Savcılık, davanın geçtiğimiz günlerde görülen karar duruşması öncesi esas hakkındaki görüşünü açıkladı. Savcılık, sanığa Fatma Karaca’nın “senden koca olmaz” şeklindeki beyanları nedeniyle haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiği yönündeki görüşünü tekrarladı.

Mahkeme de sanık Ahmet Karaca’nın aksi ispat edilemeyen iddiaları doğrultusunda haksız tahrik indirimi uygulanmasına karar verdi. Böylece ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen Karaca’nın cezası 24 yıl hapse dönüştürüldü.

ANALİZ

İstanbul Sözleşmesi niye var?

Kadınların öldürülmesine, katillerinin ya iyi hal ya da takdir indirimiyle hafif cezalar almasına basın da toplum da siyasiler de alışkın. Toplumsal tepki de belki biraz bu nedenle genellikle “ama” ifadesinin kullanılamayacağı vakalarda yaşanıyor. Yargıya göre, kadının eşini öfkelendirecek herhangi bir söz kullanması, cep telefonuyla gizli konuşmalar yapması, sosyal medyadan bir başkasıyla iletişime geçmesi, eşinin istemediği biçimde giyinmesi, eşinden ayrıldıktan sonra bir başkasıyla görüşmesi, erkeği reddetmesi hatta haksız tahrik nedeni. Sadece yargıyı eleştirmek de yetmiyor. Yargı toplumun uzantısı.

Toplumdaki hakim anlayış, kendisini yargıda gösteriyor.

Bunun gerçekliği, toplumsal tepki yaratan cinayetlerin parametrelerine bakarak da kolayca anlaşılabiliyor. Toplumsal bir bilinci yerleştirebilmek ve bu bilinç doğrultusunda kararların çıkması bu nedenle önemli. Her cinayetten sonra hak savunucularının yargının tutumunu derinlemesine takip etmesinin nedenlerinden birisi de bu. Üstelik yargının elinde yeterli enstrüman olmadığı, Türk Ceza Kanunu ve diğer kanunların önleme ve caydırıcılıkta yetersiz kaldığı ise büyük bir yalan.

Zira yargının da kolluk kuvvetlerinin de elinde çok önemli bir enstrüman var:

Türkiye’nin ilk imzacıları arasında olmakla övündüğü İstanbul Sözleşmesi. Sözleşme, “tahrik” indirimine net biçimde karşı çıkmanın yanında, tehdit veya zorlama yoluyla psikolojik bütünlüğe zarar vermeyi dahi şiddet kapsamında sayıyor. Sözleşmeye göre, örf ve adetler, gelenekler olan bitenin açıklanması için bir gerekçe olarak kabul edilmiyor. Belki de en önemlisi, namus, şiddet eylemlerinin mazereti sayılamıyor. 2009’da 171, 2010’da 177, 2011’de 163, 2012’de 155 ve 2013’te 237 kadın hayatını kaybetti. 2014’te ise ilk 6 ayda 139 kadın. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 1 Ağustos 2014-Haziran 2015 arasında öldürülen kadın sayısı ise 258’e ulaştı. Buna karşılık 11 Mayıs 2011’de imzalanan; 24 Kasım 2011’de TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaşan; 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren sözleşme, henüz hiçbir davada uygulanmadı.