Müge Zümrütbel: "Müzikte önemli olan yetenek"

‘Sus’ adlı şarkısıyla dikkatleri üzerine çeken Müge Zümrütbel, müzik dünyasında uzun soluklu olmak istiyor. Müziğin birçok alanında eğitim alarak skalasını geniş tutan Zümrütbel, müzisyenlikte okullu olmanın değil yeteneğin önemli olduğunu vurguluyor.

Müge Zümrütbel: "Müzikte önemli olan yetenek"
Müge Zümrütbel'in Akşam'da yayınlanan röportajı...

- Kendinizden bahseder misiniz?


Ben 20 yıldır aklı, fikri, saatleri, günleri, hayalleri müzikte olan bir insanım. Güzel Sanatlar Lisesi’nden başlayıp konservatuvara uzanan, sonrasında vokalistlik, dizi-film-reklam müzikleri, ardından ikinci bir üniversite-sahne ve gösteri sanatları yönetimi- derken solo projelere gelen, doyasıya müzikle geçmiş bir yirmi yıl. En büyük karakteristik özelliğim her duyguyu aşırı yaşamam. Mutluyken çevremdeki herkesi mutluluğa, neşeye boğduğum gibi üzgünken yanından geçtiğim çiçekleri bile solduruyorum. Tipik müzisyen işte.

-Peki, ‘Sus’ şarkısının mottosu nedir?

Bugüne kadar kaç ayrılık şarkısı yapıldı sayısını bilmiyoruzdur. ‘Sus’u ilk dinlediğimde beni bağlayan tarafı çok gerçek, kendi hikâyen gibi, en yakın arkadaşının hikâyesi gibi bir anlatımı olmasıydı. “Anladım daha içeriye girdiğin anda yalnız geldin ama biri vardı yanında” diye girdi şarkı. Direkt kafamı kaldırıp “E sonra ne oldu?” diye açtım kulakları. Sanki en yakın arkadaşınız sizi aramış “Neredesin hemen seni görmem lazım” deyip yanınıza gelmiş bir saat evvel yaşadığı olayı size anlatıyor, ona sarılıyorsunuz öyle bir gerçeklik. Böyle bir sözlü anlatım güzel müzikle birleşince su gibi akıp giden bir şarkı çıkıyor ortaya. 

-Zeki Güner ile nasıl bir araya geldiniz?

Zeki’yle 2010 yılında ortak bir arkadaşımız vasıtasıyla tanıştık. İlk zamanlarda sadece iş için bir araya gelirken yıllar içinde birbirimizi tanıdıkça geldiğimiz nokta can dost boyutuna ulaştı.

-Biyografinize baktığımızda uzun bir müzik eğitimi görüyoruz. Opera, müzikal vb… Farklı disiplinler size neler kattı?

Eğitimimin ilk yıllarında bir hayli tutucu klasikçiydim. Bütün konsantrasyonum operaydı ve başka tarzları söylemeyi bırakın dinlemiyordum bile. İlerleyen yıllarda doğdu o merak. Sesime yeni şeyler öğretmeyi çok sevdim.

-Peki, bu kadar eğitim almış bir müzisyen olarak, müzik dünyasındaki alaylı isimler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dünya üzerinden müzik eğitimi almamış, nota bilmeyen çok büyük müzisyenler geldi geçti. Kimse eğitimliler daha iyidir diyemez, alakası yok. Eğitim kolaylık demek, aynı yoldan yürümüş gelmiş olmak demek, aynı dili konuşabilmek ve disiplin demek. Onun haricinde günün sonunda aslolan her zaman yetenektir.

ÇOK HİKAYELERİM VAR

-Müzik dünyası zor mu?


Kendinizi nasıl konumlandırdığınıza bağlı... Hırslar, egolar çok büyükse keyfini yaşamanız mümkün değil zaten. Özgün, nitelikli, gerçekten sevdiğiniz bir müzik ürünü de koyamazsınız ortaya o zaman. Mesele tamamen ticarete, o dünyanın çarkına girebilme mücadelesine döner. Bu da aslen müziğin konusu dışı... Müzik yapıyorum deyip de konu dışı olmak çok üzücü bence. Ben her daim müziğin keyfini sürmekten yanayım.

- Geçmişte Sertab Erener, Zerrin Özer, gibi isimlere vokal yapmışsınız.

Mevzuya 20 yaşında A sınıfı şarkıcılar ve dolayısıyla onlara çalan A sınıfı müzisyenlerle başlamak büyük şans oldu tabii. Çuvallar dolusu hikâye var. İnsanlar şu noktada yanılırlar hep. Siz bir şarkıcıya vokal yaptığınızda ondan çok ona çalan iyi müzisyenlerden ve o ortamdan bir şeyler öğrenirsiniz.

-Ses renginizden ötürü birileriyle kıyaslanmaktan rahatsızlık duyar mısınız?

Asla etmez. Yeni ismi duyulmaya başlamış birinin başka seslere benzetilmesi, kıyaslanması çok doğal bir refleks. 
Konular Röportaj