Murat Ünalmış: "Kendi cümlemi kurmak istiyorum"

"Sevda Kuşun Kanadında" dizisinde imam hatipli Arif’i canlandıran Murat Ünalmış, ‘Lâl’ adlı ilk sinema filmini de çekmeye başladı. Ünalmış bu filmle derdini paylaşmak istediğini ifade ederek “Hissettiklerimi beyazperdeye aktararak kendi cümlelerimi kurmak istiyorum” diyor.

Murat Ünalmış: "Kendi cümlemi kurmak istiyorum"
Yeni Şafak'tan Suat Köçer'in röportajı...

'Sevda Kuşun Kanadında', gençlik hareketlerinin yoğun yaşandığı yılları konu ediyor ve sen de bu olayların merkezinde olan bir genci canlandırıyorsun. Oradan bakınca şimdi gençlik, buradan bakınca o dönemin gençliği nasıl gözüküyor?


60'lı yılların sonu ve 70'li yılların başını, bir intikam ve aşk hikayesi üzerinden anlatmayı amaçlıyoruz bu dizide. Arif, sağ gelenekten yetişmiş dini altyapısı olan biri. Çoğunlukla siyasetin içinde. Ezanın Türkçe okunduğu yıllarda, dedesi Arapça ezan okudu diye dönemin baskıcı rejiminin sebep olduğu bir olayda, babası rütbeli bir asker tarafından öldürülüyor ve Arif'in hayatı şekillenmeye başlıyor. Arif'in yaşadığı dönemden baktığımda şimdiki gençlik; apolitik, siyaseti sevmeyen, memleket mücadelesi için çok kafa yormayan, ideolojileri önemsemeyen bir çizgi çiziyor. Bu dönemden baktığımda ise; siyasi kaosta emperyal güçler tarafından birbirine düşürülen, içlerinde doğruyu söyleyenler olsa da, memleket sevdalısı bir yığın insanın farklı ideolojileri benimsemiş olduğu için birbirlerine yaşam şansı vermediği, bilimden, teknolojiden, ilimden, sanattan uzak kalmış bir tablo görüyorum. Hangi dönemi incelersek inceleyelim eksiğimiz ve fazlamız olan şeyleri görebiliriz.

Rol aldığın üç sinema filminde de seni farklı ama her biri davasına, ideallerine sıkı sıkıya bağlı rollerde gördük. İdeolojilerle hayatın gerçekleri nasıl bir noktada çakışıyor sence? Bu çatışmalara dair ne tür izlenimlerin var?

İdeolojiler başkasına dikte edilmeye çalışıldığında hayatı cehenneme dönüştürüyor. Her insanın bir hayat görüşü, ideolojisi olabilir. Hayatımız bu doğrultuda şekillenir. Fakat insanoğlunun doğasında; inandığının doğru olduğunu başkasına ispatlamak gibi bir hastalığı var. Bu hastalığı yenenler gerçek özgürlüğü tadıyor. Dolayısıyla bu dünya seçimleri kendimize ait. Yani herkes tercihini özgür iradesiyle yapacak. Özgürlükler, bir başkasının özgürlüğünü kısıtlamadığı çizgiye kadar yaşanmalı. İdeolojiler o zaman güzel bir hale gelebilir. Hak olan da budur.

ROLÜME İZ BIRAKTIM

Oynadıkları roller kimileri için sadece iş, kimileri için de içsel yolculuklarda birer adım olabiliyor. Rollerin senin için hangi tarafa daha yakın? Bittiğinde ne tür izler bırakıyorlar sende?

Genelde içsel bir yolculukla rolüme bürünmeye çalışıyorum. Oynadığım karakterlerin iç dünyasını tam anlamıyla müşahede etmeye gayret ediyorum. Haliyle böyle bir yöntem izlerken rollerimden anlıkta olsa etkileniyorum. Fakat genel manada iş ve kendi hayat çizgimi birbirine karıştırmıyorum ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim bazı oynadığım roller hayata başka bir tarafında bakmayı öğretti, bende izler bıraktı. Bazı rollerimde de, ben kendi yaşantımdan izler bıraktım.

HİSSETTİKLERİMLE FİLM ÇEKMEK İSTİYORUM

Sinemamızda hem oyunculuk hem de yönetmenlik yapan isimler var. Şimdi sen de onların izinden yürüyüp bir 'Lâl' adında film çekmeye başladın. Oyunculuk bir yerden sonra tatmin etmiyor mu?

Oyuncuyken canlandırdığın karakter sen değilsin. Belki hayatında birçok kez yapmak istediğin ama bir şekilde kendini engellediğin, cesaret edemediğin bir olayı o sahnede yaşıyorsun. Bir filmi hayata geçirmek, onu besleyip büyütmek, karakterleri kendin oluşturmak ve bunu perdeye yansıtmak bir sanatçının yapabileceği en değerli şey. Sanatçının söyleyecek bir sözü varsa film yapar. Beğenilmek veya onaylanmak gibi bir beklentisi varsa yaptığı şeyin sinemayla bir alakası kalmaz. Ortaya başka bir şey çıkar o zaman. Benim yapmak istediğim şey kendi cümlemi kurmak. Belki 90-100 dakikalık bir filme hissettiğim, kendime ait bir şeyler sığdırabilmek. Bu filmle de hissettiklerimi beyazperdeye yansıtmaya çalıştım.

Peki, popüler bir oyuncu olarak yapmayı istediğin bu filmleri yine popüler bir anlayış ve içerikle mi çekmeyi planlıyorsun yoksa daha farklı bir yol mu takip edeceksin?

Daha çok televizyonda gördüğümüz ya da vizyondaki ana akım diye ifade edilen tarzda filmler olmayacak. Ben popülist kaygılara kapılmadan derdimi paylaşabileceğim filmler olsun istiyorum. Sanat filmi ifadesi kullanılıyor, ben bu ifadeyi doğru bulmuyorum. Film nihayetinde sanattır, ayrıca sanat diye tanımlamaya ihtiyaç yok. Ben mümkün oldukça farklı tarzda anlatımlar denemek istiyorum. Dünya da farklı bir noktaya doğru gidiyor. Biz bu değişimi görmek zorundayız.

Sinema duygularıma tercüman oldu

Film yapma düşüncesi oyunculuk sürecinde mi ortaya çıktı yoksa daha öncesinden planladığın bir şey miydi?


Çocukluktan beri fotoğrafa karşı bir ilgim var. 20'li yaşlara geldiğinde giyinmek, müzik vs. gibi zevkler oturmaya başlıyor. Kendi odan oluyor. Artık keşfetmeye başladığın bir hayatın var. Artık 'oldum' diyorsun ama olmadığını anladığın bir an geliyor. Benim sinema serüvenim işte 'olmamışım' dediğim o anla birlikte başladı. Hiçbir şey değilsem bu dünyaya nedengeldim sorusunu sordum kendime. Bir sorgulama süreciydi veduygularıma tercüman olan şeyin sinema olduğunu keşfettim. Bu bahsi geçen duyguların Türkiye'de bir alıcısı var mı? Yok. Bende gelecekte sorun yaşayacağımı da hesaba katarak, Kayserili olmanın da getirdiği bir özellikle bir taraftan ticarette de bir şeyler yapmaya çalıştım. Kendi istediğim şeyleri rahat rahat yapabileyim diye yapıyorum bunu.
Konular Röportaj