Neşe Erberk: 12 çocuk istiyordum

Neşe Erberk, 1983 Türkiye, 1984 Avrupa Güzeli, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu, mankenliğin ve yüksek öğrenimin birlikte gerçekleşebileceğini bize gösteren ilk kadınlardan.

Neşe Erberk: 12 çocuk istiyordum

- Neşe Hanım, geçmişe gitmek istiyorum, siz ajansınızı kurduğunuzda oldukça gençtiniz ve denenmemiş bir iş alanına girdiniz. Büyük bir cesaret işi…

Tabii 23, 24 yaşındaydım, genç ve güzel bir kadınsınız. Çok daha hızlı tercih edebileceğim yollar varken burada ne işim var değil mi? Ben hep iş kadını olmak istiyordum, çalışıp bir şeyler üretmek; daha doğrusu yaratmak istiyordum. O zamandan girişimcilik ruhu varmış. Farklı olmak, kolayı değil zoru başarmak, kendimi kendime ispat etme derdi.

- Konu buralara gelince, aile ilk sorulan şey olur. Ailenizden destek aldınız mı?

Voleybolcuydum; mankenlikmiş, güzellik yarışmalarıymış o konulara hiç ilgim yoktu. Bunlar annemin hayalleriydi, onları gerçekleştirmiş oldum.

- O zamanlar nasıl bir genç kızdınız, delidolu mu, kendi halinde mi?

Çok sakin bir geç kızdım. Annem ne derse yapardım.

- Anneniz de modayla oldukça ilgili anladığım kadarıyla…

Tabii, babası son derece tutucu bir babaymış. Annem ve küçük teyzem gizlice mankenlik yapmışlar, yakalanınca bırakmışlar. Dolayısıyla bu annemin içinde bir hevesmiş. Beni, defilelere götürünce hoşuma gitti, müziğin ritmiyle yürüyor ve güzel kıyafetler giyiyorsun. “Neden olmasın?” diyerek başladım

- Mankenliğe nerede başladınız?

Lise son sınıf öğrencisiydim, Zeki Triko'da başladım. Çok heyecanlıydım. Boğaziçi İşletme'yi kazandığım sıralarda Vizon Dergisi ‘Bayan Vizon Yarışması' düzenliyordu. Orada kazanan ilk üç, o zamanın en önemli defilelerinden Vizon Show'a çıkma hakkı kazanıyordu. Orada da birinci oldum.

- Tabii okul da başlamış olmalı…

Evet ve şansıma yaz döneminde Türkiye Güzellik Yarışması başladı. Annem çok emin; yurtdışında Türkiye'yi temsil etmeme odaklanmış. Beni böyle kandırdı. “Annem için katılayım” dedim. Katıldım, birinci oldum.

- Neredeyse bir görev aşkıyla katılmışsınız yarışmalara…

Evet, görev aşkıyla... Türkiye Güzellik Yarışması bir görevdi ama Avrupa'da heyecanlandım; Türkiye'yi temsil ediyorsunuz. Üstünüzde büyük bir yük var, sen orada Neşe Erberk değilsin, sen orada Miss Turkey'sin. Orada dereceye girmek Türkiye'deki büyük bir operasyonun parçası olmaktı. Çok heyecanlanmamın sebebi benden bir sene önce de Nazlı Deniz Kuruoğlu ile Türkiye kazanmıştı, iki kez üst üste Türkiye'ye birincilik vermezler diye düşünüyordum.

- Fakat öyle olmadı... Size oradaki ilgi ve alakanın sebebi neydi?

Yabancı dil bilmek, girişken ve özgüven sahibi olmak o kadar artı ki. En önemli değer kendine güvenme ve bunu karşındakine hissettirme. Çünkü o şekilde parlıyorsun ve kendini gösteriyorsun. Yoksa sen çok güzelmişsin, çok akıllıymışsın kendine güvenip bunu göstermedikten sonra pek önemi olmuyor. Beden dili dahi farklılaştırıyor. Bir de çok hoş hazırlanıp gitmiştim. Zuhal Yorgancıoğlu defilelerine çıkıyordum. Zuhal Hanım'ın da gözüne girmişim demek, beni ciddi bir koleksiyonla yolladı yarışmaya; Türk motifli kostümler. Kokteyle bir giriyordum herkes dönüp bakıyordu, çünkü Avrupa'da o kadar havalı kostümler yok.

- Ve Miss Turkey diye ilan edildiniz!

Miss Turkey diye ilan edildiğimde hüngür şakır ağlayarak tacı takışım var. O anı hiçbir zaman unutamıyorum. O gerçekten çok önemli bir andı. İyi ki katılmışım dedim. O anlar çok değerli oluyor şimdi kızlarıma anlatıyorum.

- Avrupa Güzeli de oldunuz ama okul da devam etti değil mi?

Okul devam etti. Kendi işimi kuracağım dedim. Mankenlikteki tecrübelerimi de kullanabileceğim bir iş olsun istedim. Üniversite biter bitmez Erberk Ajans'ı kurdum. Üniversite çevresindendi ilk kadrom. Bir taraftan da ‘hem okul, hem mankenlik olabilir'i anlatmaya çalışıyordum. Planlı, programlı ve disiplinli olursanız her şey olabiliyor. Kendimden örnek gösterdim. O zamandan anaokulu mu, ajans mı diye düşünüyordum, önce ajans oldu. Ajansı ağabeyime devrettim.

- Bir çocuk sevgisi var demek…

Çocuk delisiyim, bayılıyorum çocuklara. Lisede 12 çocuğum olsun istiyordum, o 6'ya indi, sonra 4'e, sonra 35'imde ikizlerim olsun istiyorum, üçüzlerim oldu.

- Joyfull House'ın ders programı çok dikkatimi çekti…

Zaten klasik bir anaokulunda farkımız o, yetenek geliştirme programımız var. İngilizce, fen, doğa, oyun, bahçe, dans, bütün bu konularda rotasyon yapıyor, iki aylık gözlemden sonra da hangi konuda ilgi veya yeteneği varsa onunla ilgili ekstra çalışma yaptırıyoruz haftada bir gün.

- Bir de ilklerden gidiyoruz, ilk franchising anaokulu da sizinki değil mi?

Girişimci ruhum. Benden önce yoktu. Hatta ben başladığımda eleştiriler aldım, her ilk olan şeyin başına geldiği gibi. Şimdi iki üç rakibim de çıktı. Baktılar ki doğru bir sistem, uygulamaya başladılar. Şu anda 10 İstanbul, 15 şehir dışı toplam 25 şubem var. Beş buçuk yıl için fena değil.

- Eğitimle ilgili bu kadar birikiminiz var, bir televizyon programı yapmayı düşünüyor musunuz?

Hayalim anne-babalara yönelik mesaj verecek bir program yapmak. Yaşanmışlık çok değerli. Doğuştan gelen bir karakter var, siz onu olumlu yönlendirirseniz olumlu olacak, boş bırakırsanız ona yönlenecekler. Yönlendirme çok önemli. Bu konuda bir program yapmak istiyorum.

SINIFIN BİRİNCİSİ HAYATIN BİRİNCİSİ OLMUYOR

- 2013'te bir sürpriziniz daha var, isterseniz müjdeyi siz verin...

Eylül 2013'te diğer bir hayalim olan ilkokulu açıyorum. Etiler'de. Daha sonra diğer şubeleri de açacağım. Birçok okul akademik başarıya odaklanıp sosyal çalışmaları ıskalayabiliyor. Yetenek geliştirme çalışmalarımı ilkokulda da devam ettireceğim. Sınıfın birincisi hayatın birincisi olmuyor. Özel yeteneklerinizle kendinizi gösterebiliyorsunuz. Tabii ki akademik başarı da olacak ama yetenekler unutulmamalı. 

- Bu kadar öğrencilerden konuştuk, peki kızlarınız, onları biraz anlatın…

Üçüzler ama hem görüntü, hem karakter olarak çok farklılar. Onlara bir şey öğretmek için önce benim öğrenmem gerekiyor. En güzel tarafı bu.

- Sizden benzerlikler var mı?

Onlara bakınca küçük Neşe'ler görüyorum. Birinde bir başka küçük Neşe halim var, diğerinde başka. 

- Tabii anne kız sohbetleri de başka oluyordur bu zamanlarda?

Yuvarlak masa dedikodu saatlerimiz var. Benim için en önemli şey, annemden öğrendiğim, konuşmak. Onlarla her şeyi konuşuyorum. Ne olursa olsun bana anlatmalarını ve el ele beraberce en kötü şeyin bile üstesinden geleceğimizi bilmelerini istiyorum.

- Çocukların da işi zor, Avrupa Güzeli, başarılı bir iş kadını…

Büyük bir sorumlulukları var. Kız çocuk anneye hem hayran, hem rakip. Benim de mükemmel olmadığımı bilmelerini istiyorum.

- Evde çekişmeler var mı?

Her gün bir kavgamız var ama aynı hızla da kenetleniyorlar. Hayatın provasını evde yapıyorlar. Dışarıda savaşmadan önce evde savaşıyorlar.

- Evde işlerde sorumluluk paylaşımı da önemli.

Kızlarım her işi yapmayı bilir. Çamaşır, yemek, bulaşık ne olursa olsun. Bunları bilmelerini istiyorum. Annem küçükken bana her türlü ev işini öğretti. Bir ütü konusunda çekincelerim var, ona da yavaş yavaş başladık.

- Zaten Tursil'in de ekran yüzüsünüz. 

Hem çalışan hem de ev işleriyle bizzat ilgilenen bir anne olarak çalıştığım marka evde en büyük yardımcım. Üçüzlerle iyi bir ekip olduk. Anneleriyle birlikte profesyonel dünyada olmak daha da çok hoşlarına gidiyor.

SANEM KAYHAN / AKŞAM İNTERNET SİTESİ

Konular Röportaj