Nükhet Duru: "Sokakta dolaştığım için insan kaldım"

40 yılı aşkındır hayatımızda yer alan Nükhet Duru, şimdi de yeni teklisi 'Mavi Düşler' ile karşımızda.

Nükhet Duru: "Sokakta dolaştığım için insan kaldım"
Akşam'dan Mehmet Emin Demirezen'in röportajı...

Yeni tekliniz Mavi Düşler çıktı. Bu dönem sizin için nasıl geçiyor?


Tavuklar bile çığlık çığlığa yumurtladığını haber veriyor. Yaptığın bir şeyi haber vermek ve sonra da geri dönüşünü almak daha hızlı bir hale geldi hayatımızda. Eskiden aylarca beklerdik “şarkı sevilecek mi acaba” diye. Şimdi bunlar hızlı olunca biz de ona ayak uydurmak zorundayız. Her gün röportaj, televizyon çekimi… Bundan çok şikâyetçi değilim. Ben tempoyu seven biriyim. Sadece bazı günler ağrıydı, sızıydı vuruyor. O günlerde de nazım geçene sığınıyorum.

Mavi Düşler hareketli bir şarkı olmuş. Siz önceleri daha balat şarkıları söyleyen bir insandınız. Neden böyle bir tercihte bulundunuz?

Çünkü şarkıyı sevdim. Hayatımda sevmediğim şarkıyı söylemedim. Bu şarkı uzun yıllardır vardı. Bir gün “Neden ben bunu Türkçe söyleyemiyorum” dedim. Şarkının hareketli olmakla birlikte bir şeye zorlaması yok. Mutlaka dans et demiyor. Hafif yerinde keyiflen diyor. Şarkının sade, basit ve hiçbir şeyin üstüne bastırmadan olan melodi ve söz biçimi çok hoşuma gidiyor. Çünkü artık samimiyet ve sadelik kalmadı şarkılarda. Herkes bir yerden fark edilmek istiyor. Burada öyle bir şey yok. Ben de notalarla, sözlerle ve giysilerle yaşayan bir insanım. Başka bir derdim yok!

BEN FARKLI BİR RUHUM

“Şarkılarda samimiyet ve sadelik kalmadı” diyorsunuz. Sahneye çıktığınız o ilk dönemlerde nasıl bir Nükhet Duru vardı ve nasıl şarkılar söylemeyi severdiniz?


Sanat yaşamıma içgüdüsel olarak başladım. Seçimlerim, söylemek istediğim şarkılar asla benim yaşımdaki kızların söylemek isteyeceği şarkılar değildi. Ben farklı bir ruhum. Belki de geldiğimde onları düşünüyor, daha büyük görünmek için topuzlar, ağır makyajlar yapıp ve siyah elbiseler giyip farkında olmadan imajımı çizmişim. İçgüdüsel olarak da o sözlere uzanmışım. Manası olmayan bir şarkım pek bulunmaz. Bu dengeyi yine sezgisel olarak bulmuşum. Farkımı çok erken fark etmişim ama adının bu olduğunu bilmemişim. Bu yüzden de kategorize edildim. Yani popülerliğim, gençliğim ve de şık frapan görüntüm dolayısıyla bir dönem “Ajda Pekkan’ın tahtını mı sallıyor?” ya da “Nükhet Duru X isme mi rakip geliyor?” gibi ifadeler kullanılmıştı. Zamanla onlara benzer işler yapmadığımı gördüm ve o kişilere gösterebildim. Daha iyiyim, daha acayibim demiyorum. Çok başka bir yoldayım; ana akıma iş yapmayan, alternatif şarkılar ve müzik üreten biriydim. O zaman rock moda olsaydı ben ‘Soft Rock’ yapardım.

Neden?

Çünkü, o meydan okuyan sözlerim ve onları benimsemem aslında rocker bir ruhum olduğunu gösteriyor. Ama Balat şarkılar söyledim çünkü o zaman öyle dayatılırdı.

BEN NEYSEM OYUM

Tatlı dilinizin ve güler yüzlülüğünüzün de katkısını çok görüyor olmalısınız…


Sevilirliğimin en önemli nedenlerinden biri insanlara daima tebessümle bakıyor olmam.  “Ay ben insanları gerçekten çok severim” deyip arkasından tam tersi düşünen bir insan değilim. Bunun karşılığını alıyorum. Bir otele giriyorum, kapıdaki güvenlik görevlisi neredeyse halasının kızıymışım gibi beni karşılıyor. Bu, şöhretten dolayı değil bunu biliyorum. Hiçbir yerde ön sıraya atlamam, gider kendim işimi görürüm. Seyircinin içinde, sokakta dolaştığım için insan kaldım. İnsanların sana nasıl baktığı çok mühim. En yakın arkadaşlarım taksi şoförleri. Taksiye bindiğimde “Ne olur rahat edin, arkaya uzanın” diyen de var telefonundan eşini dostunu canlı arayıp sohbet ettiğimiz kişiler de… Bunlar her şöhrete yapılabilecek gibi şeyler değil. Buna çok emek verdim.

“BU ABLA KİM?” DESİNLER İSTEMEM

Dün ailece kalabalık bir ortamdaydık. Sizinle röportaj yapacağımı söyleyince bir kısmı çok sevindi ve heyecanlandı diğer bir kısmı da tanımadı. Tanımayanlar da yeni nesil çocuklardı. Gençlerle o sıcaklığı nasıl sağlayacaksınız?


Beni bir kere dinleyen, izleyen anında bağlanıyor. Malzemenin hakiki olduğunu görüyor. Beni yeniden keşfetmeye başlayan, bir şey arayan, düşünmek isteyen ve düşünen ürünlerin peşine düşmek isteyen gençler beni keşfetmeye başladı. Öyle güzel şeyler yazılıyor ki liseliler beni keşfetmeye başladı.

Gençlerin hâkim olduğu festivallere katılmayı düşünüyor musunuz?

Hatta teklif de geldi, seneye olacak. Bunun için de çalışma içindeyim. Çünkü küçük de olsa “Bu abla kim?” desinler istemem. Onun için çalışma yapıyorum. Çünkü gençleri çok çabuk anlıyorum. Gençliğini ebeveynsiz yaşamış biri olarak ne hissettiklerini, neye kızabildiklerini nerede kendilerini ispat etmek istediklerini ve bir birey olarak çocuk yaşta kabul edilmeleri gerektiğini çok iyi anlayan bir ablayım.

Bugüne kadar birçok gazeteciyle röportaj yapıp hep aynı sorulara denk gelmişsinizdir. Bu durumlarda onları kırmamak adına ne yapıyorsunuz?

Öyle bir durumda onları kırmamaya çalışıyorum. Hatta canım sıkılırsa verdiğim cevaplardan bazen arıyorum, “Ben onları sana dayamayıp söyledim ama şimdi alıntı yapılacak ve benim başıma dert açacak. Başıma dert açılsın istiyorsan canın sağ olsun. Ona da bir şey diyemem, çünkü ben söyledim, arkasındayım.” diye aradığım olmuştur. Hiçbir zaman da hayır cevabı almadım.

Bunu söyleyebilmek çok güzel bir şey. Zaman zaman biz de bu gibi durumlarla karşılaşabiliyoruz. Davalar açılıyor, hakaretler ediliyor. Sanatçı ile gazeteci arasındaki bağ da çok önemli. Bunu sadece bir iş olarak da görmemek lazım…

Onların da çok zor şartlarda çalıştığını ve yukarıdan ”bana parlak bir şey getir” dendiğini çok iyi biliyorum ve anlayışla karşılıyorum. Hatta bazen asparagas habere yardım bile ederdim. Ama artık yeni jenerasyonda o kadar skandalı bol kızımız ve oğlumuz var ki bana ihtiyaç kalmadı. Ama çok iyi anlıyorum.

GAZETECİLERE DAVA AÇMAM

Eski gazetecilerle yeni gazeteciler arasında nasıl bir fark var sizce?

Önceden bu kadar yayın organı yoktu. Bir şeyler üretmek lazım. Bu yüzden bu konu gazetecilerle değil, dünyanın değişimiyle ilgili. O yüzden öncekiler çok farklıydı şimdi çok farklı. Rahmetli Zeki Müren’in bir sözü var, “Reklamın iyisi kötüsü olmaz.” Demek ki değer vermiş,  sayfanın dörtte birini sana ayırmış. Olaylara buradan bakmak lazım. Ben bardağa hep dolu tarafından bakanlardanım. Gazetecilere dava açmam. Bir kere açtım ama o da olacak gibi bir şey değildi. Onda da özür dileyince geri çektim.
Konular Röportaj