Öncel Öziçer: 'Hepimiz sıkılmışız'

Öncel Öziçer: "Biraz ticaretten, alım satım işlerinden, pazarlıktan falan anlasaydım ama en önemlisi tembelliğe methiyeler düzecek kadar tembel bir insan olmasaydım; şimdiye buraların emlak zengini olmuştum."

Öncel Öziçer: 'Hepimiz sıkılmışız'

Herkes kenardan kenardan kaçıyor

Biraz ticaretten, alım satım işlerinden, pazarlıktan falan anlasaydım ama en önemlisi tembelliğe methiyeler düzecek kadar tembel bir insan olmasaydım; şimdiye buraların emlak zengini olmuştum.
İki senedir "Bize Çeşme'den ev, Alaçatı'dan otel, Ovacık'tan arsa bulsana" diye arayanların sayısı değme emlakçıyı kıskandırır çünkü.
Ayağımı mı sürüyüp geldim nedir; İzmir ve İstanbullu tanıdıklar arasında "Biz de oralara yerleşmek istiyoruz" deyip girişimde bulunanların sayısı her geçen gün artıyor.

HEPİMİZ SIKILMIŞIZ

Sadece Ege kıyıları da değil; bu aralar kiminle konuşsam dağa, taşa, kıra, bayıra kaçma planları yapıyor.
En çok duyduğum cümle de "İnsanlardan çok sıkıldım!"
Eee bu durumda demek ki hepimiz birbirimizden çok sıkılmışız.
Kimsenin kimseyi görecek gözü yok anlaşıldığı üzere.
Tabii ikinci neden de artık şehir yaşamına para yetiştirememek.
Bir havuz probleminin içindeyiz sanki.
Bir çeşmeden serçe parmak kalınlığında akan suyla dolan bir havuz; koca bir çatlaktan şelale misali boşalıyor.
Bilin bakalım tam olarak kuruması ne kadar zaman alır?

BİRÇOK ŞEYİN KEFARETİ

Fakat zannedersem bu, pek çok konuda bedel ödenecek ve ders alınacak bir dönem olacak.
Tüketim çılgınlığının, kredi kartlarıyla olmayan paraları har vurup harman savurmanın, ayda bir telefon değiştirmenin, her odaya bir plazma yerleştirmenin, kaynakları kurutmanın, doğanın içine etmenin, ilişkilerin b.kunu çıkarmanın, hırsın, 'daha çok, daha çok' demenin, aç gözlülüğün vs. kefareti bu!

Bu da mı mesleki başarı?

Magazin basını bazen çok acımasız olabiliyor.
Şimdi bir de ben isim verip yarayı bir kez daha kanatmak istemiyorum.
Ünlü bir oyuncu yakalandığı kanserle mücadele ederken, yine kendisi gibi oyuncu olan kocası başka bir kadınla fotoğraflanmış.

AYIP BE KARDEŞİM!
 
Şimdi bunu haber yapmanın ne gereği var?
Ve bu hastalıkta ilaç tedavisi kadar moral desteğinin de bir o kadar yararı varsa eğer, o kadına bu zalimliği yapmaya kimin, ne hakkı var? Çok mu lazımdı bunu öğrenmemiz?
Tek kelimeyle vicdansızlık.
Bir de çok ayıp be kardeşim, çok ayıp!

Dişi İzmir; makyajsız da çok güzel!

Sadece kadınlarının güzelliği ya da ne bileyim Amazon efsanesi mevzusu nedeniyle değil, İzmir hep söylenildiği gibi gerçekten dişi bir şehir. Daha doğrusu dişil enerjinin hakim olduğu bir şehir.
Kadınlarının ön planda olduğu, tıkır tıkır topuk seslerinin melodisinde yaşayan bir şehir.
Belki de o yüzden huzurlu ve sakin.
Sadece şehrin kendisi de değil.
Alın işte şu benim yaşadığım kasabayı...

'GARILAA HAMAMI'

Alaçatı'da şöyle bir dolaşın; hele de sezon dışıysa, hele de hafta içiyse, sokaklar bildiğin 'garılaa' hamamı!
Butiğinden oteline, kafesine, emlakçısına hemen tüm mekan sahipleri kadın...
O mekanlara gelenler müşteriler de kadın.
Sokakta yürüyen, fotoğraf çeken, sokak hayvanlarıyla ilgilenen, evinin, iş yerinin tamiriyle, tadilatıyla uğraşan, bahçesiyle haşır neşir olan, yapı markette tornavida, matkap seçen de, komşusuyla sabah kahvesini içip öbür komşusunun dedikodusunu yapan da hep kadın...
Hamurlu eliyle erkek egemen bir topluma nanik yapan, kendi halinde bir şehir burası.
Seviyorum ulennn!

Kahperengi

Hande Altaylı'nın yeni kitabı 'Kahperengi' çıktığı gibi alındı, bir çırpıda okundu ve bitti.
Artık dili, tarzı oturmuş sağlam gibi bir yazar o!
Bu son kitap, diğerlerine nazaran daha özenli ve yine diğerleri gibi son derece akıcı bir üslupta, bir solukta okunuyor.
Özellikle hikayenin kasabada geçen bölümleri bana Orhan Kemal'in mahalle hikayelerini anımsattı.
Aynı tarz, aynı doku, benzer karakterler...
Sevdim ben.

Öncel ÖZİÇER