Onur Ünlü: 'Kolon kanseri oldum'
Kolon kanseri tedavisi gören yönetmen Onur Ünlü; Türkiye'de film çekmenin zor olduğunu belirtti...
KOMİKLİKTEN KORKULUR
Sektörde ’Onur Ünlü sineması’ oluşmaya başladı.
Nasıl değerlendiriyorsunuz bunu? Aslında çok iddialı laflar
bunlar ve de benim dışımda gelişen bir şey! ’Onur Ünlü sineması’
diye bir şey varsa, onu değerlendirecek olan ben değilim. Ben ’bir
şey sineması’na ulaşmaya çalışmıyorum. Ama bu filmle beraber yavaş
yavaş böyle bir fikir oluşmaya başladı.
’Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi’ni hem yazdınız,
hem yapımcılığını üstlendiniz ve hem de yönettiniz. Bu size daha
fazla sorumluluk mu yükledi? Ben meseleye film yapmak diye
bakıyorum; film yazmak ya da çekmek diye değil! Dolayısıyla hepsi,
film yapmanın parçaları... Üçü birden elbette zor ama bunlar film
yapmanın doğal süreçleri...
’Celal Tan’ın çıkış noktası neydi? Kardeşime sürpriz bir
doğum günü hazırlanmıştı. Biz geyik gibi 15 kişi salonda
bekliyorduk. Dış kapıdan içeri girdi. Salon kapısı aralıktı. O bizi
görmüyor ama biz onu görüyorduk. Tahmin edersiniz; çok gergin bir
andır o. Bir adım daha ileri gitse ve daha farklı bir şey yapsa
nasıl olur diye düşündüm. Çıkış noktam buydu... Filmin belkemiğini
oluşturan şey budur! Öte yandan annem kanserdi; ölüyordu, ölme
fikriyle de bu düşüncemi birleştirdim.
Filminizi nasıl tanımlıyorsunuz peki? Bence komik bir film
oldu. Komiklikten korkulur. İnsanlar komik filmin; hafif film
olduğunu düşünürler, oysa öyle değildir! Temposu daha ağır olan,
asık suratlı adamların olduğu, daha az şey söyleyen filmlerin; daha
ciddi ve önemli filmler olduğu zannedilir ama öyle değildir! Sinema
ekabirleri gülmekten korkarlar. Film çok güzeldir, patlayana kadar
gülerler ve sonra beğenmediklerini söylerler. Güldükleri için de
hafif film olduğunu sanırlar. Komikliğin; basit, ucuz ve hatta avam
olduğu iddia edilir ama öyle değildir. Güldürmek çok zordur.
ÖLÜMLE EĞLENİYORUM
Sizin yapmak istediğiniz şey de bu aslında, öyle değil mi?
Filmlerinizde komik yerler de var, ölüm gibi ciddi meseleler
de... Ben karakterleri genellikle ölüm meselesiyle karşı
karşıya getirip geri çekiliyorum ve onlarla eğleniyorum. Herhangi
bir karakterin ölüm karşısındaki çaresizliği beni eğlendiriyor.
Daha önce şaire, polise hatta kediye yaptığımı bu sefer anayasa
profesörüne yaptım.
ÇOK CESET GÖRDÜM
Neden ölüme bu kadar çok taktınız? Öleceğiz
çünkü. Kendimi bildim bileli bu meselaye takmış durumdayım. Sadece
ölmek de değil aslında, bir insanın acziyeti, suç gibi üç-beş tane
etrafında dolaştığım mevzu var. Genelde bütün sanatçılar; iki üç
meseleye takıp hayatı boyunca bununla uğraşırlar. Ölüm benim
ilgilendiğim mevzulardan biri...
Ölüm sizi korkutmuyor mu? Ölümün soğuk bir şey olduğunu
düşünmüyorum. İzmit depremini yaşadım, çok cesetle haşır neşir
oldum. Sadece hareket edemiyorlar; farkları bu! Kimse ölüme
hazırlıklı olamaz. O an geldiğinde, hepimiz altımıza kaçıracağız.
Ben ölüme bakışın, hayata bakışı tanımladığını düşünüyorum. Ölümle
ilgili fikri olmayanın, hayatla ilgili fikri olamaz. Ölümden
korkmadığım için, hayattan da korkmam.
USTALIK NOKTASINA GÜN GEÇTİKÇE YAKLAŞIYORUM
Film yarın vizyona giriyor. Çıkan sonuçtan memnun musunuz?
Evet, ’Celal Tan’ı sevdim ben. Ama ben sevilmesinden ziyade
anlaşılmasını isterim. Anlayıp da sevmeyen birini, anlamayıp da
seven birine tercih ederim! Önemli olan derdimizin ne olduğunu
anlamaları. Ama filmin sevileceğini düşünüyorum.
Bu beşinci filminiz... İlk filminizle, son filminiz arasında
neler değişti? Her geçen gün ustalık noktasına
yaklaşıyorum.
O nokta neresidir size göre? Usta; en az hareketle, çok şeyi
yapabilendir.
Nuri Bilge Ceylan ustadır o zaman... Şüphesiz. Son
filmlerinde ustalık noktasına geldiğini görüyorum.
FİLMİMİ 5 MİLYON İNSAN İZLEMESİN!
’Sanat filmi’ ve ’gişe filmi’ diye algı oluştu... Ne
düşüyorsunuz? Kendi istediğini yaparsan sivil film, seyirciyi
gözetirsen işbirlikçi film yapmış olursun. Ben böyle ayırıyorum.
İyi bir şey değil bu. Ama ben Nuri Bilge’nin filminin ya da kendi
filmimim 5 milyon kişi tarafından izlendiği bir ülkede yaşamak
istemem.
’Recep İvedik’i 4 milyon kişinin izlediği bir ortam daha mı
iyi? Ne güzel, şenlikli. Daha iyi, daha kötü demiyorum. Kendimi
Türk sinemasına hizmet eden biri olarak görmüyorum. Köle miyim, ben
film yapıyorum.
Sizin filmleriniz hangisine uyuyor? Ben sivil sinema yapmaya
çalışıyorum. Ama gişe sayısı beni hiç ilgilendirmez de diyemem.
Film çakıl taşıyla yapılmıyor, parayla yapılıyor.
Ama "Filmimi 5 milyon kişi izlemesin" diyorsunuz... İyi
film, iyi parayla yapılır. Para bulmak için düştüğümüz halleri
görseniz, ağlarsınız. Çok küçük durumlara düşüyoruz. Bizim dizimiz
’Leyla ile Mecnun’ tuttu da, o parayla film yaptık.
BEKLEDİĞİMDEN DAHA ERKEN GELDİ
Ne kadara mal oldu film? O önemli değil ama
hesaplamalarımıza göre; 500 bin dolar kadar batacağız. Türkiye’de
film yaparken önce kaç para batacağını hesaplarsın. Hak etmedikleri
kadar hakir görülüyor sinemacılar... Böyle düşünenlerin; ağzını
burnunu kırasım geliyor. Bunda yırttım diyelim ama bir sonraki
filmimi nasıl yapacağım belli değil! Biz dilenci değiliz yani. "Ne
olur filmlerimizi izleyin" diyecek halimiz yok. Film yapacağım diye
kanser oldum, var mı ötesi!
Buna mı bağlıyorsunuz? Vardır payı, olmaz mı! Bu işle
uğraşıp da nasıl kanser olmuyorlar şaşırıyorum... Herkes aynı
sıkıntıyı çekiyor.
Kanser olduğunuzda ilk öğrendiğinizde ne yaptınız? Hiç şoke
falan olmadım. Doğal karşıladım. Zaten bekliyordum, biliyordum ama
düşündüğümden erken oldu. Şu an tedavi süreci devam ediyor.
İyiyim.
İlker Gezici