Oyuncuları 'Çoban Yıldızı' dizisini anlattı

Milliyet'ten Abdullah Malkoç'un röportajı...

Zühre nasıl bir karakter?

10 yaşından itibaren annesiyle tarlada çalışan, lise mezunu, inandığı şeyin peşinden sonuna kadar giden, isyankâr ve masum bir kız. Babası, kendisinden oldukça büyük, zengin bir adamla zorla evlendiriyor. Ancak tüm yaşadıklarına rağmen yılmıyor ve mücadele ediyor.

‘Çoban Yıldızı’nda sizi etkileyen ne oldu?

Zühre, benim için çok farklı bir karakter. Aslında hep oynamak istediğim fakat bugüne kadar bir türlü karşıma çıkmayan bir rol. Her şeye rağmen güçlü duruşu çok etkiledi. Ağlattı diyebilirim. Yaşadıkları maalesef gerçek hayatta örneğini gördüğümüz, okuduğumuz ve canımızı çok acıtan şeyler.

Seyirciyi nasıl bir aşk hikayesi bekliyor?

Zühre ve Seyit birbirlerine karşı daha önce hiç tatmadıkları bir duygu besliyor, ilk defa aşık oluyorlar. Ama bu imkansız bir aşk aslında. Kavuşmalarının sonları olduğunu bile bile vazgeçemiyorlar birbirlerinden. Çok zor ve yürek hoplatan bir hikaye seyircimizi bekliyor.

Uzun bir çalışmanın ardından emeğinizi ekranda gördünüz. Neler söylemek istersiniz?

‘Çoban Yıldızı’ ile yolum kesiştiği günden bu yana bu proje için kalbim bir başka atıyor. Hikayemiz Kapadokya’da başladı, çekimler için yaklaşık 1.5 aydır oradaydık. Keyif veren güzel bir yolculuğa çıktık.

Şükrü Özyıldız: ‘Seyit  mert  biri’

Seyit’i sizden dinleyebilir miyiz?

Yörenin önemli taş ustalarından Mustafa’nın (Arif Erkin) torunu ve en büyük hayali onun gibi olabilmek. Babası onları küçük yaşta terk ettiği için annesi, kardeşi, hatta yaşları ilerlediği için dedesi ve babaannesinin yükü omuzlarına binmiş. Annesinin çektiği acılara yürekten şahit olduğu için kadın mağduriyetine karşı hassaslaşmış, çalışkan ve mert biri.

‘Çoban Yıldızı’nın hikayesinin can alıcı noktası nedir?

Hem hikaye örgüsü hem de karakter dramaturjisi açısından çok detaylı çalışılmış bir proje. Kendi içinde kısır döngüleri olmayan, temponun her geçen bölüm yükseldiği, seyircinin her karakterle ayrı ayrı empati kurabilmesi açısından birçok projeden ayrılıyor.

Seyit ve Zühre neden birbirlerine bu denli bağlanıyor?

Hayatta en büyük şans doğru zamanda, doğru yerde ve doğru insanla olabilmektir bence. Zühre ve Seyit’in karşılaşması da birbirleri için tam da bunu anlatıyor. Zühre’nin en çok yardıma, belki dahası umuda ihtiyacı olduğu anda Seyit karşısına çıkıyor.

Menderes Samancılar: ‘O alçak karakter beni çok etkiledi’

Fikret nasıl bir karakter?

Yaşadığı bölgenin en zengini ve en acımasızı. Kendini bölgenin tek hakimi sanıyor.

Halbuki üzerinden kostümünü çıkar, elinden malını mülkünü al, sokakta yaşayan halktan farkı kalmaz. Özetle bizim için hiç yabancı olmayan bir karakter.

Bu projeyi kabul etme sebepleriniz neler?

Kabul etmedim çünkü istediğim işler bana gelmedi, sevmediğim işleri de ben istemedim. Ama bu hikayenin beni etkileyen tarafları çok. Oynadığım o alçak karakter beni çok etkiledi. Doğru bir projede olduğuma inanıyorum, dilerim ki seyirci bizim işimize seyirci kalmaz.

Çekimler nasıl geçti?

Kapadokya benim evim, ortalama 30 yıldır orayla bağımı hiç kesmedim. Çok sevdiğim arkadaşlarım ve vazgeçemeyeceğim büyülü bir coğrafyası var.

Selim Bayraktar: ‘Hayatlar alt üst’

Zekkar’ı anlatabilir misiniz?

Kapadokya’nın en güçlü ve zengin ailesinin hayatta kalan tek oğlu. Çocukluğunda şiddete maruz kalmış, yeteri kadar sevgi görmemiş, bu yüzden hayatta neyi, kimi istiyorsa kendi yöntemleriyle elde eden biri. Bu uğurda, yapabileceği kötülüklerde sınır tanımıyor. Zühre ve Seyit’in hayatını alt üst edecek.

Kötü bir karakteri canlandırmanın avantajları ve dezavantajları neler?

Empati ve vicdan eksikliği olan birinin neler yapacağını göstermek ve gerçek yaşamda bu karaktere sahip insanların yapabileceklerine ayna tutmak iyi bir avantaj. Kötü olansa, izleyicinin oynanan karakteri gerçek zannetmesi.