Reha Muhtar yazdı

Petek Dinçöz'ün o gece sorduğu soruya verdiğim cevap

Reha Muhtar yazdı

Gündüzü geceyi beraber geçirdiğim bir arkadaşımdı Can Tanrıyar...

O her gece gezerdi de, arada bir ben eşlik ederdim, öyle diyeyim...

Sonra aramıza karakedi girdi...

Uzun bir süre konuşmadık...

Bir ara düzelir gibi oldu, bu sefer yine başka bir olay araya girdi, tekrar “düşman kamplara” bölündük...

Öyle böyle değil, yıllarca gece gündüz beraber olduğum insandı Can...

Sonunda ayrı gayrı bitti, eski duygusallık ağır bastı ve kopukluk bitti...

****

Yakın arkadaşlıklar koptuğunda hiç konuşmuyor görüşmüyorsunuz, ancak barıştığınız, görüştüğünüz ilk seferde, sanki hiçbir şey olmamış gibi kaldığınız yerden devam ediyorsunuz...

Geçen gece Eylül Deniz‘in şiir kitabını aldım onu yolcu ederken, baktım Petek‘le Can yandaki masada arkadaşlarıyla sohbeti koyulaştırmışlar...

“Gel abi otur, hiçbir yere bırakmam...”

Can‘la böyle geceleri bilirim...

Gece 9-10 gibi başlar, sabah 5-6 gibi sona erer...

Baktım; Can eski Can, fakat Reha eski Reha değil...

Neyse oturdum sohbet gittikçe koyulaşıyor, Can SHOW TV‘deki sihirbazlıklarımızı anlattıkça anlatıyor Petek’e ve masadakilere...

****

Petek cin gibi kız, akıllı mı akıllı...

Böyle konuşmaları biliyorum, konu döner dolaşır bir süre sonra benim zirvede olduğum halde televizyon haberlerini niye bıraktığıma gelir düğümlenir...

Bu konuşmaların tehlikesini bildiğimden, durmaksızın başka mecralara sokmaya çalışırım sohbeti...

Fakat Can’ın “televizyon sihirbazlıkları” üzerine konuşmasını başka mecraya çevirmek mümkün değil...

Petek de Can’dan aldığı pasla, konuyu dönüyor dolaştırıyor “Televizyon haberlerini niye bıraktınız?..”a getiriyor...

Sonunda baktım olacak gibi değil...

“Bak sevgili Petek’ciğim” dedim,
“Akıllı ve güzel bir kadınsın... Kadınlar hayatı erkeklerden daha iyi okurlar... Bu masadaki erkeklere değil, sana söyleyeceğim, çünkü sen anlayacaksın biliyorum...”

****

Yüzüme dikkatli dikkatli bakmaya başladı...

“Günde 24 saat çalıştığım televizyon haberlerini bıraktığım tarihte günde iki paket sigara içerdim” dedim ve devam ettim:

“Artık tek bir nefes bile almıyorum sigaradan yıllardır...

Viskiydi şaraptı, meyhaneydi, gece kulübüydü derken, Can’la uzun eğlenceli geceler geçirirdik...

Yıllardır içki içmiyorum, geceleri orda burda duman altı, alkol üstü olmuyorum!..

Yaşamımda televizyon dışında hiçbir şey yoktu, günler ve geceler boyu sadece televizyonu, haberleri ve programları düşünürdüm...

Ne eşim, ne çocuğum kimsecikler bulunmuyordu yaşamımda...

Oysa bu süre zarfında üç tane dünya güzeli yavrum oldu...

Günde birbuçuk saat yürüyüş yapıyorum, içtiğim 10-12 kahvenin yerine, oksijen çekiyorum...

Yazılar yazıyorum, televizyon programları yapıyorum...

Şimdi, kariyer düşkünü bir erkek olarak değil, bir kadın olarak söyle bana...

Hangisi daha verimli bir yaşam görünüyor gözüne?..”

****

O yine ısrar etti televizyon haberlerine dönmemi...

Biraz daha lafladık, sohbet ettik, keyif yaptık...

Kalkmak için izin istediğimde Can Tanrıyar “Nereye gidiyorsun abi” diyordu...

Eskiden olduğu gibi hiç bırakmaya niyeti yoktu beni...

Petek’in desteğini aradım ve buldum.

“Çocuklar yarın geliyorlar saat sabah 9’da... Ancak 1.5 gün görebiliyorum onları bütün bir haftada... Geç kalıp yarın geç uyanmam mümkün değil kardeş...”

Can ısrar ediyordu...

Ancak Petek anladı...

Artık kalkmam gerekiyordu!..

*****

KAŞINTI VE SİVRİSİNEK

Hayatta iki tip insan ve dolayısıyla iki tip de yazar vardır...

Birincisi “kaplan” gibidir, yırtıcıdır ve cepheden korakor savaşır...

Mertçe polemiğe girer, söyleyeceğini söyler, edeceği lafı eder, noktayı koyar...

Kazanır kazanmaz, ikna eder etmez, yener yenilir önemli değil...

Onların ne olduğunu bilirsiniz...

****

İkinci tip insanlar ve yazarlar sivrisinek gibidirler...

Durur durur, kendi kendine kaşınır, siz uyurken vızıldayıp ısırır...

Isırması onun sivrisinekliğini göstermesinden başka hiçbir şey ifade etmez...

Bıçakla makarna yiyip kendini gusto yazarı zannedenler bu tiptendir...

Gerçekte “had safhada ödleklikten muzdarip” tipler de sivrisinek gibi “küçük ısırıklarla” tatmin olmaya çalışırlar...

Büyük olmak aslında, büyük denizlerde yüzmesini ve gerekirse ölmesini bilecek derecede asil olmak demektir...

Oysa sivrisinekler bataklıkta ürerler...

Orada da tükenir ve giderler!..