Sacit Aslan: ’’Magazinin karakutusuyum ama rengim turuncu’’
Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan'ın oğlu Sacit Aslan'ın kendi adıyla kurduğu haber sitesi, en çok takip edilen sitelerden.
Babasıyla olan kavgasıyla basının hep gündeminde olan Aslan, içli dışlı olduğu magazin dünyasının bir nevi karakutusu; ancak tıpkı uçaklardaki gibi rengi turuncu.
Sacit Aslan şahsına münhasır denilen insanlardan... Bir zamanlar
gazinolar dünyasında bir prensken babasıyla yaşadığı tartışmalar
nedeniyle basının gözde figürlerinden biri oldu. Şimdi de bizzat
basının içinde. Çok takip edilen bir haber sitesi var. Sacit
Aslan’la ’gazetecilik’ macerasıyla başladığımız sohbette, babasıyla
olan ilişkilerinden magazin dünyasına uzandık.
- www.sacitaslan.com’u
neden kurdunuz?
Yıllarca basına verdiğim
röportajlarda söylediklerim değil, söylemediklerim yayınlandı...
Ama bunların içinde en çok rahatsız olduğum 2007 yılı ortalarında,
babam ve Emel Sayın’la ilgili hiçbir zaman sarf etmediğim bir sözü
manşete taşımaları oldu. Benden başka birçok kişinin de haysiyetini
zedeleyecek bir lafı, sadece haber patlayacak düşüncesiyle nasıl
yayınlarsınız? Bu bana çok koydu. Madem hadise bu boyutta, o zaman
biz söyleyeceklerimizi kendi imkanlarımızla yayınlayacak bir mecra
buluruz...
- Böyle deyip kendi sitenizi kurdunuz, peki gazeteci değilsiniz ve
bir haber portalı gibi çalışıyor siteniz, başta tereddüt etmediniz
mi?
2007’ye kadar imla hatası olmadan arkadaşıma mektup
yazamazdım. ’Bugün hatan yok mu’ derseniz, elbette vardır. Bu
sitenin günde 80 bin kişi tarafından okunması, benim gazeteci
olduğum anlamına gelmez. Tabii haber ajanslarına da üyeyim. Bazı
haberlerin altına, sade vatandaş gibi yorum yapıyorum. Birini
eleştireceksem, rahatlıkla altına imzamı koyup yazıyorum. Herhangi
birini eleştiriyorum diye o insanın haberi sitemize giremez gibi
bir tavrım da yok.
- Kaç kişi çalışıyor?
Benimle beraber üç; bir de teknik
altyapıya bakan bir arkadaşımız var. Bu yaştan sonra bütün
programları avucumun içi gibi öğrendim.
SADECE KOMPLEKSLİ ÜNLÜLER KÜFÜR EDER
- Köşe yazarlarının kaleminin gücü sosyal medyada da
aynı şiddette mi?
Elbette bazılarının gücü var ama
yazdıkları kurumun şemsiyesinin altında güçlüler. Ben hiçbir güç
şemsiyesi altında değilim. Eğer benim yazdığım bir şey, iki gün
içinde 10 bin kişi tarafından okunuyorsa, o zaman öbür yazarları
200 bin kişinin okuması lazım. Bunu kendime pay çıkarmak için
söylemiyorum. İnsanlar, reel manada ’kitabı ortadan okuyacak’
yorumlar istiyor. Önünüze bir fotoğraf koyuyorlar, bunu en doğru
şekilde yorumla! ’Ben bunu söylersem zülfü yare dokunur’, o zaman
bu fotoğrafa bakma kardeşim!
- Gazeteciler açısından böyle, peki sanatçılar açısından
durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sen sanatçısın diye,
birine küfür etme hakkına sahip misin? Cevap verme, yürü git. Şimdi
siz, diyelim ki ’Eşinizle ilişkiniz nasıl gidiyor’ diye sordunuz.
Buna cevap vermek istemiyorsam, hakaret etmem mi gerekir?
- Ne oluyor da hakaret ediyorlar?
Bu tamamen
kompleksten kaynaklanıyor. Kerameti kendinden menkul adamlar
bunlar. Bu kadar basit, bunları yüzlerine söyleyeceksiniz.
Karşısındaki gencecik bir magazin muhabiri, ona küfrediyor çünkü
coşmuş. Ne söyledi adam! Magazin muhabirinden nasıl bir soru
bekliyorsunuz ki? Muhabir, gazetesine bir haber götürmek için soru
soruyor; cevabı bu kadar ağır hakaretler olamaz. İnternet sitesine
videosunu koydum, sansürsüz. 40 küsur bin kişi izledi.
MESAFELERİ AÇIK BIRAKIN
- Ünlülerin magazin gazetecileriyle ilişkisi bir
bakıyorsunuz çok yakın, bir bakıyorsunuz küfür kıyamet... Bu
dengeyi kuramayan ünlüler mi, magazin gazetecileri
mi?
Bütün ünlüleri aynı kaba koyup eritmek ne kadar
yanlışsa, muhabirlere de aynı şeyi yapmak yanlış. Sansasyona
yönelik hadiseler üretenler, arkalarından gelen genç gazetecilere
kötü örnek oldular. Gazeteci mesleği icabı herkesle bilaistisna
mesafesini açık bırakacak. Bu mesafelerin kapanması ileride büyük
hadiselere gebedir. Sen yüzde yüz gördüğün şeyi bile
yazamayacaksın! Çünkü yazdığın zaman, oturup aynı masada içki
içtiğin, kadeh tokuşturduğun adam karşına dikilecek.
- Sanatçılar da gazetecilerle böyle ilişkiler kurup onu
kullanmak istemiyor mu?
Yüzde yüz doğru. Menfaatlerini
düşünüyor, kendi haberi çıksın istiyor. Öncelikle bu mesafe
meselesini iki taraf da ayarlamak zorunda.
ERTEKİN’DE BEDAVA DOLMA YEMEDİM
- Hıncal Uluç’un Defne Joy Foster’in ölümünün ardından
yazdığı yazı üzerine siz de çok sert bir yazı yazdınız, üstelik
kendisiyle de bir hukukunuz olduğu halde... Bir tepki geldi mi
Uluç’tan?
Hayır, gelmedi, ne gelecek? Ben Ertekin’ın
orada bedava dolma mı yiyorum? Ben senelerce Ertekin’e gittim,
paramı ödedim. O yazdığımın arkasındayım, aynısını söylüyorum.
Defne Joy Foster’ı hayatımda tanımadım... Bir çocuk büyütüyor.
Başına böyle talihsiz bir olay geldi. Benim muhalefetim Hıncal’ın
benzetmesine. ’Su testisi su yolunda kırıldı’ diye ancak Numune
Pavyon’un önünde duran güvenlikçiye söylersin. Defne Joy Foster’e
söyleyemezsin. Sonra bu fazilet bezirganlığını en son yapacak adam
Ertekin Dinçer ve Hıncal Uluç. Sizin bu memlekette fazilet
bezirganlığı yapma hakkınız yok. Nasıl yok? Ben Ortaköy’de sizin
yanınızda oturdum. Sümbül Ağa’nın dediği gibi ’summum bukmun’
(görmedim, duymadım-Arapça).
- Size magazinin karakutusu diyebilir
miyiz?
İsmi karakutu ama bunun rengi turuncudur...
Çabuk bulunsun diye. Eğer menfi manada benzetiyorsanız hiç
örtüşmüyorum. Eğer senin kayıtları dinledikten sonra en doğruyu
bulacağız diyorsanız, bu doğru. Hiçbir zaman duyduklarımla hareket
etmem. Nihayetinde koskoca bir ömür geçirmişim bu hayatta. Eğlence
hayatında çeşmenin başında duran bir adamım. Bugün, o birçok köşe
yazarının uzaktan baktığı adamlarla yıllarca rakı içmiş bir adamım.
Duyduğum şeyi anlatmıyorum, yaşadığım şeyi anlatıyorum.
Kızım bile olsa bana bir adım atana iki adım atmam
- Kızınızla ilişkiniz nasıl?
Uzun zaman sağlıklı bir
ilişkimiz yoktu. Benim düsturum şudur: Sev seni seveni hak ile
yeksan olsa, sevme seni sevmeyeni Mısır’a sultan olsa. Evladım
olman benden uzak kaldığın zaman sana taviz vermemi, yanına gelip
de adeta secde etmemi gerektirmez. Bana bir adım gelirsin, ben de
bir adım gelirim. Sen bana ne kadar yakınsan ben de o kadar
yakınım. Yani kızım olman sana böyle bir avantaj vermez.
- Sizin babanızla olan ilişkiniz mi sebep oldu bu
tavra?
Olabilir, ben bir adım attım, kimse bana bir
adım gelmediği halde, bir adım daha attım. Artık böyle fedakarlık
yapmam. Bana ne kadar değer verirsen, ben de sana o kadar değer
veririm. Nitekim kızımla ilişkimiz düzeldi, o hatasını anladı. . En
kıymet verdiğim şey benim. Kendime saygı duymazsam benim size olan
saygımdan şüphe edin. Prensiplerim uğruna yaşıyorum.
Babam gibi, küçük insanlara büyük bedeller
ödetmedim
- Gazinocular kralının oğlu olmak, bu kadar şeyi biliyor
olmak ağır geldi mi size?
Keşke böyle olmasaydı, memur
Ahmet Bey’in oğlu olsaydım lafını çok söyledim... Benim için kimse
yüz kızartıcı bir ithamda bulunamaz. Söyleyecekleri tek şey; son
derece fevri bir adamdır, en son söyleyeceği lafı en başta söyler
olabilir. Bu doğrudur. Ben Allah’ın bahşettiği nefesi fazla tüketen
bir adam değilim. Baktım ki hikayeler abartılmaya başlandı, diyorum
ki frene bas, hadiseyi bu kadar döndürme.
- Babanız çok güçlüymüş onun gücü sizi korkutur
muydu?
Babamdan korkan bir adamdım. Korkulacak bir adam
çünkü. Korkunç derken, otoriter bir adam.
- Neden babanıza bu kadar öfkelisiniz; sağken de, şimdi de
hakkında açıklamalar yapıyorsunuz?
Büyük mesafeler
vardı... Zaman içinde şahsiyetim oturdukça ve bazı yanlışları görüp
kendi hayatımdan o yanlışları söküp attıktan sonra karşısına
dikilebildim. Ama saygı çizgisini haksızlıklar yapılmaya başlandığı
zaman aştım. Kolay kolay kimse babasının, anasının karşısına
dikilemez. Hele böyle bir adamın karşısına asla dikilemezsin.
- Aranızdaki bu meseleler, o duygusal iletişimin
kopukluğundan mı doğdu?
Fikirlerimizle zaman zaman ters
düştüğümüz hatta iktidar mücadelesi yaptığımız babamla öyle anlar
vardı ki katıla katıla ağlıyorduk. Duygusal bağ yoktu derken, kimse
kimseyi düşman olarak görmüyordu. Ben bu adamın yanlışlarını
eleştirdim ama son derece doğru tespitleri de olduğunu kimse inkar
edemez. Bu kadar muvaffak olmuş bir insanın, küçük
hesaplar için insanlara büyük
bedeller ödetmesine muhalefetim var.
- Babanızın kadınlara karşı şiddet kullandığını söylediniz, siz de
dövmüşsünüz hayatınızdaki bazı kadınları.
Hayatımda iki
kere bunu yaşadım; ikisi de gönül ilişkileriyle ilgiliydi. Yanımda
çalışan bir artistle ilgili değildi. Bir tanesi haysiyetimle
oynanmıştı, diğeri de evliliğimin bitmesine sebep oldu. Hayatımızda
istesek de istemesek de bunlar oluyor ancak mühim olan hataları
alışkanlık haline getirmemek.
- Bunun hata olduğunu kabul
ediyorsunuz?
Hatadır tabii, bugün başıma böyle bir şey
gelse git kardeşim arkana bakma dersin ama bunu 58 yaşında dersin.
25 yaşında söyleyemiyorsun. Hayatında en büyük ayıbın neydi dersen,
işte benim ayıbım bu.
Gülay ALTAN