Şevket Çoruh'tan bol kahkahalı bir röportaj

Usta reporter Sibel Ateş Yengin; Şevket Çoruh'a çocukluğuyla ilgili sorular sordukça ünlü aktör hem güldü hem güldürdü.

Şevket Çoruh'tan bol kahkahalı bir röportaj
Akşam'dan Sibel Ateş Yengin röportajı...

Nasılsınız bu aralar?

Çok yoğun geçiyor. Dizi sektöründe koşullar nedeniyle nefes almak bile zorlaştı. Geçen sene haziran ayında diziye ara verdiğimiz andan itibaren hem ‘İnşaat 2’ hem ‘Çakallarla Dans 3’ filmlerinin çekimleri vardı. Araya iki film sıkıştırıp tekrar diziye döndüm, haliyle yorgunum. Gerçi gişe sonuçlarını görünce de yorgunluğunuza değiyor, moralimiz düzeliyor. ‘İnşaat’ ticari kaygısı daha az olan bir kara komedi. Enteresan, tek mekânda geçen bir film. Sinema insanı şaşırtıyor. Ne zaman ne olacağı belli olmuyor. İlk çektiğimiz ‘İnşaat’ vizyona girdiği gün İstanbul’un her yeri bombalanmıştı; HSBC binası, İngiliz Konsolosluğu… İnsanların sokağa çıkmadığı bir dönem olmasına rağmen 300 bine yakın seyircisi olmuştu.

‘Çakallarla Dans 3’ sıfır sıkıntı vaat eden bir film…
Evet, hedefimiz sıfır sıkıntı. Komedi ve eğlence vaat ediyor ve bunu da başarıyor. Bu filmde taşlar yerine çok iyi oturdu. Ben dahil bütün ekip arkadaşlarım, hatta izleyici de serinin en komik filmi olduğu düşünüyor. Çekerken de fark ediyorduk ama seyircinin karşısına çıkınca düşüncelerimizin doğru olduğunu gördük. İnsanların eğlendiğini, kahkahalarla güldüklerini görünce de çok mutlu olduk. İlk üç gün izlenme sayısı gayet iyi. Çakallar kendi rekorunu kırdı. Demek ki seyirci bu seriyi seyretmeye devam edecek.

Belki ‘Arka Sokaklar’ gibi ömrü uzun olur… Klişe bir soru olacak ama sıkılmadınız mı?
Seri devam edebilir. Zaten Murat Şeker’in de eski Yeşilçam seri komedi filmleri çekme gibi bir düşüncesi var. ‘Arka Sokaklar’ meselesine gelirsek işimizi yapıyoruz. Bu soru medyada çok soruluyor. Coan OBrien, Bill Cosby’i programına çıkarsa “Sıkılmadınız mı?” diye sormaz. Eczaneye gidip de “Aspirin satmaktan sıkıldınız mı?” diye sormak gibi bir durum bu. Bir ürünün talebi varsa, devam eder. Seyircinin ilgisi var, reytingleri iyi. Seyircinin peşimizi bırakmıyor, biz de çekiyoruz. 350. bölüm yayımlanacak. 

SELAMSIZ’DA BÜYÜDÜM

Eski günlere, 73 yılına gitsek... Nasıl bir ailede doğdunuz?

Üç kişilik çekirdek bir aileydi. Üsküdar Selamsız’da büyüdüm. Taşmektep İlkokulu, Üsküdar Ortaokulu… 15 yaşlarımda Maltepe’ye yerleştik. Orada gençliğim geçti. Ardından tiyatro eğitimi. Konservatuvar sınavını kazanamamıştım. Çok heyecanlıydım. Büyük hazırlıklar da yapmamıştım.
Belki de almamakta haklılardı.

Hem tek hem de erkek çocuk olmanın avantajlarını yaşar mıydınız?
Mahalledeki arkadaşlarınız kardeşiniz oluyor. Benim için zor bir tarafı yoktu. Öyle el üstünde tutulmak gibi bir durum yoktu. Bu dediğiniz yalılarda oturan ailelerde olur. Sonuçta şoför bir babanın, terzi bir annenin oğluyum.

Babanıza çıt çıt İsmail derlermiş…
Selami.

Pardon yanlış söyledim… Nasıl biriydi babanız. Neden çıt çıt derlerdi?
Onu anlatmayayım şimdi. Ne gereği var. Üff! Soner Olgun’un annesi ya da babası vefat etmişti, ben de eğlenceli bir hikâye olsun diye anlatmıştım.

Babanızla ilişkiniz nasıldı?
İyi biriydi. Yıllarca çalıştı. Uzun bir süre hastaydı. Sonra vefat etti.

BELGESELİMİ Mİ ÇEKECEKSİNİZ?

Çocukluğunuzdan, gençliğinizin geçtiği mahalleden neler anlatırsınız?

Belgeselimi mi çekeceksiniz yahu? (Kahkahalar). Allah Allah. Çocukluğumdan kime ne?

Sevilen karakterler hep merak edilir. Anneniz, babanız, neden ‘çıt çıt İsmail’ dendiği…
Selami. Selami.

Eyvah iyice battım. Pardon…
Tamam, anlatıyorum. Babam açık kalp ameliyatı geçirmiş, 78 yılında aort ve mitral kapakçıkları değişmişti. 80’de darbe olmuştu. 7 yaşındayım, bir gün annemle pazara indik. Eve geldiğimizde bir baktık apartmanın önü kalabalık. Bomba ihbarı yapılmış meğer. Polisler etrafı sarmış. Bütün apartman kapının önünde, aranmadık bir tek bizim daire kalmış. Evin her tarafını arıyorlar. O sırada babam işten geldi. Kalp kapakçıkları değişen insanlardan çıtır çıtır bir ses gelir. Heyecanlanınca da o ses artar. Polisler saatli bomba olduğunu düşünüp evi hallaç pamuğuna çevirmişlerdi. Babam nereye giderse onlar da sesi takip edip peşinden gidiyormuş çünkü. Babam bir türlü açıklayamamış. Çıt çıtın hikâyesi de kalp kapakçıklarından gelen bu sesti işte.

Babanız araba kullanmanızı istemezmiş…
“Şoför mü olacaksın oğlum?” durumu vardır ya o yüzden böyle söylerdi. Ama arabalara çok meraklı oldum. Oyunculuk yapmama bir şey dememişti ama adam gibi iş yapsan düşüncesi vardı tabii. Sektör şimdiki gibi değildi. Özel kanallar bu kadar yoktu. Sadece tiyatro yapabiliyordunuz. Tiyatrodan geçinmek zorundaydınız. O yüzden “Başka bir iş bul” derlerdi.

Şimdi yine kızacaksınız ama çocukluğunuza baktığınızda nasıl anılar kalmış belleğinizde?
Büyüdüğünüz semt sizin nasıl biri olacağınızı çok belirliyor. Üsküdar çok renkli bir semtti. Çok eğlenceli günlerdi. Sokaktaydık mesela. Şimdilerde öyle bir mahalle kültürü kalmadı. Bakkalınız, kasabanız, manavınız, yufkacınız vardı. Herkes birbirini tanırdı. Aradığınız her neyse bu dükkânların birinde bulamazsanız “Şaban’da vardır” denirdi, diğer bakkala giderdiniz. Başka türlü iletişim vardı. Cep telefonu iletişimi yoktu o zamanlar. Merhabalar, nasılsınızlar, hal hatır sormalar daha fazlaydı. Daha samimiydi ilişkiler. Böyle bir ortamda büyüyünce bakış açınız da değişiyor.

Nasıl bir çocuktunuz? Mahalle kavgaları olur muydu?
Allah Allah nasıl bir çocuk muydum? Her çocuk gibi normal bir çocuktum işte. Top oynayan, ağaçlara çıkan, meraklı bir çocuktum. Kavga olurdu tabii. Selamsız’da büyüdüm, çok normal. 

Dayak yer miydiniz, atar mıydınız?
Yeri gelir ben de yerdim.

Babanız ya da annenizin öğüdü olur muydu?
Dürüstlük, samimi olmak takıntısı vardı. Yalandan uzak durmayı öğütlerlerdi.
Çok da böyle entelektüel aileler gibi çocuğun karşısına oturup “Çocuğum şimdi şöyle” gibi durum yoktu. Şimdilerde var bu. Biz gördüklerimizi yaptık, bu da bize yetti zaten.

ARKADAŞ RÖPORTAJ NEREYE GELDİ!

Size kadınlardan ne öğrendiğiniz sorulduğunda vicdanlı olmayı öğrendiğinizi söylemişsiniz...

Arkadaş bu röportaj çocukluktan başladı nerelere geldi. Yatırıp psikanaliz yapacaksınız neredeyse (kahkahalar).

“Bu filme nasıl hazırlandınız?” gibi soru da sormayayım…
En az filmi sordunuz zaten. Kadınlardan tabii ki vicdanlı olmayı öğrenirsiniz. Bir kere bir anne büyüttü sizi. Bu enteresan bir bilgi değil. Zaten önce annenizden sonra da diğer kadınlardan öğreniyorsunuz. Erkeğin bir kadında en sevdiği şeyin o olduğunu fark ediyorsunuz.

Tamam, filmle ilgili söylemek istediklerinizi dinleyelim o zaman…
Sinemanın 100. yılında bu sene giren 100. yerli film oldu. Çok anlamlı. Murat Şeker ve ekibi, Timur Acar, İlker Ayrık, Hakan Bilgin, Derya Baykal, Derya Şensoy, Murat Akkoyunlu… Çok iyi oyuncu performansları vardı. Çok güzel bir kamera arkası yapmışlar. Bülent Serttaş başka bir renk kattı. Bu isimlerin yan yana gelmesi bile insanı tebessüm ettiriyor. Onlarla yeniden aynı filmin içinde yer almak, seyirciye ulaştığını görmek benim için de çok eğlenceli oldu.

Kadınları çok üzdünüz mü?
Üzmez miyim? Beni de üzmüşlerdir.

Evlilik teklifi ettiğinizi duyduk. Doğru mu?
Büyük magazin. Arkadaşları tebrik ediyorum. Çok muhteşem bir bilgi. Yok böyle bir şey.

İster misiniz bir daha evlenmeyi?
Hayat bu, belli olmaz. Büyük konuşmamak lazım.

PAZARCILIK DA YAPTIM KÂTİPLİK DE

İlk kez hangi konuda ailenize isyan etmiştiniz?

18 ya da 19’umdaydım evden ayrıldığımda. “Çok sıkıcısınız” deyip ayrı eve çıkmıştım. “Kendi başıma hallederim” diye düşünüp kendime bir dünya kurmuştum. Pazarcılıktan halde kâtiplik yapmaya kadar bir sürü iş yaptım. Yevmiyemiz az olsa da hayatımızı sürdürmeye yeterdi.

İlk maaşınızla ne yapmıştınız?
Birkaç arkadaş yemeğe gitmiştik.

İlk aşkınızı hatırlıyor musunuz?
İlkokuldaydı. Adını hatırlamıyorum.

Kadınlarla ilişkiniz nasıl?
İyi, normal (kahkahalar). Herkesin olduğu gibi…

YETER Kİ MUTLU OLSUN

Kızınızla ilişkiniz nasıl? Yurt dışında okumasını istemezmişsiniz…

Tabii ki ayrılmak istemiyorsunuz. Onun için doğru olan neyse ve neden mutlu olacaksa onu yapması gerekiyor. Çok başarılı olmasına, büyük yerlere gelmesine gerek yok. Yeter ki mutlu olsun.

En çok ne öğütlersiniz kızınıza?
“Hayatta istediğin şeyleri yap. Olabildiğin kadar özgür olmaya çalış. Kendi kurallarını koy. Bunlar bizi ayakta tutan meseleler” diyorum. Özgür iradesini kullanabilen, insani olarak doğru zamanda doğru yerlerde olmayı bilen biri olmasını isterim.

Erkek arkadaşı olsa ne yaparsınız?
Daha 17 yaşında. Öyle bir durum yok. Zamanı da yok ki. Zaten üniversiteye hazırlanıyor. Derslerden çok fazla zamanı kalmıyor açıkçası. Piyano, davul çalıyor. Bunlarla ilgileniyor. 

Olsa size pek kolay söylenmez gibi.
Bilmiyorum.
Konular Röportaj