Simge Sağın'ın başarıya giden yolu

"Serdar’dan sahne yönetimini öğrendim. Sahne öncesi sahneyle ilgili her şeyi kurgular ve provaları yapardı, işine çok değer verir. Gülşen de öyleydi. Onlardan her zaman çalışkanlığı, müziğin üstünde durmayı ve işimi kimseye bırakmamayı öğrendim."

Simge Sağın'ın başarıya giden yolu
Simge Sağın'ın Yeni Asır'da yayınlanan röportajı...

Eskişehir'de yıllarca sahne programı yapıyordunuz...


Evet, dört yıl sürdü. İlk iki yılın benim ve mekan açısından çok iyi gittiğini düşünmüyorum.
Çünkü yapmış olduğum bir albüm vardı ve istediğim gibi gitmemişti ama Eskişehir'deki mekan beni güçlendirdi, ayakta tuttu.

İnsanların karşısına çıkmayı ve sahne yapmayı orada öğrendim. Yıldızımın Eskişehir'de parladığına inanıyorum.

Bir dönem de vokalistlik yapmıştınız. Kimlerle çalıştınız?

Zeynep Dizdar, Gülşen, Yaşar ve Serdar Ortaç'a sahnede vokalist olarak eşlik etmiştim.
Konservatuvar ve bu isimlerle birlikte 10 yıllık bir süreçten geçtim. Hem okulluyum hem de alaylıyım diyebilirim ama işi öğrendiğim yer sahne oldu. Vokalistlik benim hayatıma çok büyük katkılarda bulundu. Çalıştığım starlardan çok şey öğrendim. Zaten hepsinin ortak noktaları; besteci ve söz yazarı olmalarıydı. Beni de bu yola ittiler. Kendi şarkılarını söyleyen şarkıcıların yollarının çok daha uzun olduğunu anladım ve ben de o tarafa kaydım.

Bu isimlerle çalıştığınız günlerde 'Bir gün ben de ön planda olmalıyım' duygusunu yaşadınız mı?

Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda Serdar Ortaç ya da Gülşen sahneye çıktığında, bir uğultu oluyordu ve bu benim kalbimi titretiyordu.

'Bir gün ben de oraya çıkarsam kalpten gider miyim?' derdim ama bunun altından kalkacağıma inanırdım. O konserlerden birinde Serdar; "Gel hadi bakalım; yoruldum, bir şarkı söyle" dedi.

Çıktım sahneye ama o kadar heyecanlandım ki, şarkının ilk başındaki sözlerini unuttum. Sonra dilim çözülmeye başladı; durumu kurtardım.

Starlarla çalışmak size neler kazandırdı?

Serdar'dan sahne yönetimini öğrendim. Sahne öncesi sahneyle ilgili her şeyi kurgular ve provaları yapardı, işine çok değer verir. Gülşen de öyleydi. Onlardan her zaman çalışkanlığı, müziğin üstünde durmayı ve işimi kimseye bırakmamayı öğrendim.

Serdar inanılmaz bir sahne yapar; şimdi ben de onlardan öğrendiklerimle, kendi bildiklerimi harmanlayarak iyi şeyler yapmaya çalışıyorum.

Mesleğiniz gereği gece hayatının içindesiniz. Bu sizi yormuyor mu?

Gece hayatı var ve altı gece konser verirseniz, aslında hiçbir gece uyuyamamış oluyorsunuz.
Bir noktadan sonra yorgunluğa, uykusuzluğa, yollara vücudunuz alışıyor. Uzun yıllar kamyon şoförü gibi çok yolculuk yaptım. O sistemin içine girdikten sonra aslında çok etkilemiyor beni.

Magazinel bir figüre dönüştükten sonra size 'Gece görünme' ya da 'Sevgilini sakla' dediler mi?

Sevgilimi saklamıyorum, her şey ortada...

Allah'tan Ozan'ın (Bayraşa) magazinden uzak bir hayatı olduğu için sıkıntımız yok. Çünkü aranjörler bizim gibi ön planda değiller. Geçenlerde, Cihangir'de arabanın içindeyken kameralar geldi ve titremeye başladım. Bir baktım Ozan kaçmış, ben de yavaş yavaş alışmaya çalışıyorum. Önceden tanımıyorlardı; şort, terlik gezebiliyorduk. Şimdi daha özenli olmaya çalışıyorum.

Yakın zamanda bizi bekleyen sürprizleriniz var mı?

Bayram öncesi klibini çektiğimiz bir şarkımız var, onun müjdesini sana vermiş olayım. Uğur getireceğine de inanıyorum. Albüm için repertuvar hazırlıklarına başladım ama bu da bir single olacak. Bu sefer, yabancı bir şarkıyı Türkçe'ye adapte ettik. Gerçekten çok heyecanlıyım, inşallah alnımızın akıyla kalkarız.

"İmkansız diye bir şey olmadığını gördüm"

Müzik sektörüne profesyonel anlamda girdiğinizde çok önemli insanlarla çalıştınız. Bu gücü, bu bağlantıyı nasıl edindiniz?

2011 yılında yaptığım 'Yeni Çıktı' isimli projemde maalesef başarılı olamamıştım. Yapım şirketin, prodüktörün, aranjörün, söz yazarın, bestecin, menajerin gibi kişiler aslında bir zincir ve bu ilişkilerin hepsini 10 yıl içinde örmüştüm ama onlara yaklaşamıyordum.

Çünkü onlar çok profesyonellerdi, bense çok amatördüm ama bir sabah uyandım 'Prodüktör olup kendi projemi, kendim yapacağım' dedim. Bu iş aslında çok kolay bir iş ama çok zor gibi görünüyor.

Ozan Bayraşa'yla beraber prodüktörlük yapabilir miyiz diye düşündük. Prodüktör olmaya karar verdikten sonra hayal ettiğim yönetmenle çalıştım, istediğim fotoğrafçıya poz verdim. Bunlara gücüm yetmese bile; bunları düşünüp kendim kurguladım. Hatta bankadan kredi çektim ve hala ödüyorum. Benim için çok gurur verici, çünkü durumum yoktu. Hatta klip yönetmenim Nihat Odabaşı da "Aferin sana; bak kendi kaderini kendin çizdin. İstediğini adamla çalışıyorsun ve bunu sen kurguladın" dedi. O yüzden böyle zor yollardan da geçtim ama imkansızın olmadığını gördüm.

'Bip Bip', 'Mış Mış' ve 'Yankı'dan sonra bu şarkının adı ne?

Çok sürpriz ya... Sizi çok ilgilendirecek bir ismi var, yani magazini büyük vuracak bir isimle çıkıyoruz. Hadi ilk sana söyleyeyim; eğer bir değişiklik olmazsa, bu şarkının adı 'Kamera' olacak.

Peki, albümde sıfır şarkılar mı olacak?

Hepsi sıfır; Alper Narman, Onur Özdemir, Ersay Üner, Çağrı Telkıvıran ve bizim kendi şarkılarımız.

Şarkı almaya da devam ediyoruz, doymadık. Ben işime yatırım yapmak zorunda olduğumu düşünüyorum. Pahalıya patlıyor; bazen evde zeytin olmuyor ama Simge parasını sonuna kadar işine yatırıyor. Bu işin esprisi ama harcamazsan, para kazanamazsın. Sağlıklı olalım yeter, o yüzden para harcıyorum. Tekrar konser vereceğim, tekrar kazanacağım. Çok güzel müzikler yapıp, bu dünyaya güzel izler bırakmak istiyorum.

Bu kariyer yolculuğunda akıl hocanız var mı?

Ozan Bayraşa saçımdan tırnağıma kadar her şeyimle ilgileniyor. Ona soruyorum; algısı açık ve çok zeki bir adam... Kıskançlık anlamında düşünülmesin ama kötü olan hiçbir şeye izin vermez. O daha sakin, ben daha heyecanlıyım. Ama onunla çalışmak çok yorucu çünkü çok mükemmeliyetçi. Çok şanslıyım, çünkü çok doğru bir insanla birlikteyim.

Bugün Simge olarak bir şeyler yapabiliyorsam bunun mimarı Ozan'dır.

'Evlenmeyelim, önce kariyer yapalım' diyen bir çift misiniz?

Ben ona inanmıyorum. Başarılı, akıllı, yetenekli ve iyi kalpli insanların iş ile aşkı birlikte yürütebildiğini gördüm. Gülşen ve Ozan Çolakoğlu gibi bunun çok güzel örnekleri var. Tabii ki bir şeyler güzel gidiyorsa imzayla sonuçlanmalı ama evlilik olmasa, ilişki olsa da bir sürü sorumluluğunuz var. Ozan'a eşim gibi bakıyorum, o da bana öyle bakıyor. İmzaya gidene kadar da dümdüz, çok güzel gidiyor her şey...

"30 yaş sihri"

Şöhret 10 yılın sonunda geldi. Gecikmekten korkmadınız mı?

Hayır korkmadım. Çünkü dünya starlarının biyografilerine ya da Türk yıldızlara baktığımda da hep aynı yolculuk var. Hande Yener de 30 yaşında patladı, Gülşen ve Demet Akalın da öyle... Sanırım 20'li, 30'lu yaşlarda şans önünüze geliyor ama siz göremeyebiliyorsunuz.

Ben de sanırım bu konuda iyi ilerledim ve 30'lu yaşlara geldiğimde 'Artık ne yapacağımı biliyorum' dedim.
Konular Röportaj