Tamer Karadağlı'nın sevdikleri ve sevmedikleri..

Tamer Karadağlı ‘Nasıl bir babasınız ya da taş fırın erkeği misiniz?’ gibi sorulara cevap vermekten bıktığı için röportaj vermekten bir hayli sıkılmış.

Tamer Karadağlı'nın sevdikleri ve sevmedikleri..
Akşam'dan Sibel Ateş Yengin'in röportajı...

Tamer Karadağlı’yla defansif ve ileri sürüş eğitiminin verildiği GİS Akademi’de buluştuk. Söyleşi öncesi sohbet ettiğimizde Tamer Karadağlı’nın ‘Nasıl bir babasınız ya da taş fırın erkeği misiniz?’ gibi sorulara cevap vermekten bıktığı için röportaj vermekten sıkıldığını öğrendik. “Eyvah! Biz de aynı soruları hazırlamıştık” diyerek espri yaptık çünkü ‘motosiklet kullanmak’ üzerine bir söyleşi yapmak için anlaşmıştık. Ancak laf lafı açtı ve biz her konuda sohbet ettik. Söyleşi sonunda sıra fotoğraf çekimine geldi. Başta “Manken gibi poz vermeyi sevmem” diyen Karadağlı’yla sohbetimiz gibi fotoğraf çekimimiz de çok keyifli geçti. Sinner’s Prayer isimli şarkıyı dinleyerek bahçe içinde birkaç tur attık. İndiğimde dizlerim titriyordu ama şahane bir deneyimdi.

Tır şoförü olmak istiyormuşsunuz, merak ettim bu mesleğin nesi ilginç gelmişti size?
‘Konvoy’ diye bir film izlemiştim. Kris Kristofferson tır şoförünü oynuyordu. Çok hoşuma gitti ve tır şoförü olmak istedim. 

Peki, motor sevdanız da bir filmle mi başladı?
Bu arada motor değil, Harley kullanıyorum. ‘Easy Rider diye bir film izlemiştim, 1969 yapımı. Peter Fonda, Dennis Hooper ve Jack Nicholson oynuyordu ve bir yol filmiydi. Harley’ler Amerika’yı boydan boya geçer. Filmde görünce bayılmıştım. O zaman onların Harley olduğunu bile bilmiyordum. O motorların daha sonra Harley Davidson olduğunu öğrendikten sonra Harley sevgim daha da pekişti.

HARLEY BİR YAŞAM BİÇİMİ

Motosiklet kullanmakla Harley kullanmak arasında nasıl bir felsefe farkı ve bakış açısı var?

Harley bir yaşam biçimi, başka bir ruh, başka bir keyif. Dünyadaki en büyük marka değeri taşıyan firmalardan biri; 1903’te kurulmuş. Tişörtünden ayakkabısına, bandanasından pantolonuna kadar bir sürü aksesuvarı barındırıyor. Dünyada çok az markada bu özellik vardır. İnsanlar Harley’in logosunu, adını ya da onu sembolize eden kartalı dövme yaptırıyor. Kaç kişide Kawasaki ya da Mercedes dövmesi gördünüz ama milyonlarca insanda Harley dövmesi var. Bir de kovboyun ata binme şekli gibidir; ayaklar biraz önde olur. Geçirdiği evrim, klasik görüntüsü, sesi her şeyi bana diğerlerinden daha cazip geliyor.

Yalnız mı gezersiniz, grupla mı?
Bazen elli kişi bazen küçük bir grupla geziyoruz. Tanıdığım ve iyi vakit geçirmekten keyif aldığım insanlarla dolaşmayı tercih ediyorum. Kimi holding kimi fabrika sahibi kimi işadamı ama ceketleri asıp deri montlarımızı giydiğimiz zaman kimin ne olduğunun önemi kalmıyor. Egolar devreye girmiyor. Yurtiçi ve yurtdışı gezilerine gidiyoruz Güney Dakota’ya gideceğiz; 750 bin Harley’ci gelecek. Motosiklete bindiğim zaman kendimi şarj ediyorum. Beni son derece rahatlatıyor.

Bütün motorcular pardon motor demiyorduk, Harley’ciler bir araya gelince avcı hikâyeleri gibi anılarınızı anlatır mısınız?
Muhabbet hiç değişmez. Aynı hikâyeyi kırk kere anlatırız. “Egzozum böyle, senin aynan şöyle” gibi sıkılmadan, bıkmadan konuşup dururuz. Dışarıdan dinleyen için son derece sıkıcı, beş yaşındaki erkek çocukları gibiyiz. İnsanın işi dışında başka bir meşgalesinin olması gerektiğine inanıyorum. Sadece iş hayatınızın olması sizi hem sıkıcı hale getirir hem de bir çıkmaza girmenize neden olur. Tutkuyla bağlı olduğunuz başka bir alanın olması lazım.

Moto… Ay motor demiyoruz. Harley’in üzerindesiniz, yoldasınız, aklınızdan neler geçer?
Motosiklet diyebilirsiniz canım, çünkü Harley kullanmak benim seçimim. Onun verdiği o özgürlük ve o rahatlık hissi bambaşka… Böcekler, çiçekler ne güzel, ağaçlar ne güzel kokuyor diye düşünmekten ziyade yola konsantre olmanız, oluşabilecek tehlikeleri öngörmeniz ve algılarınızı sürekli açık tutmanız lazım. Son derece keyifli ama bir o kadar da dikkatli olunması gerekiyor. Çünkü keyif veren hal bir anda kâbusa dönüşmesin.

Anda olma meselesi sanırım motor üzerinde yaşanıyor. Sadece siz, yol ve Harley’iniz var…
Zaten motosiklet kullanmak ciddi dikkat ve ciddi eğitim gerektiriyor. Korumalı kıyafetlerin giyilmesi, mutlaka kask takılması gerekiyor. İstatistiklere göre ölüm oranının yüzde sekseni kasksız motosiklete binmekten kaynaklanıyor.

Motor kullanmak trafik için de büyük çözüm...
Elbette İstanbul’un bu keşmekeş trafiğinde daha çok motosiklet olması ve daha çok insanın motosiklete yönelmesi rahatlatıcı olur ama öncelikle trafik kurallarının düzenlenmesi gerekir. Gelişmiş ülkelerde insanlar takım elbiselerini giyip güvenli bir şekilde işe gidebiliyor. Motosiklet kültürü değil, trafik kültürünün yerleşmesi gerekiyor. Arabalar önceliği kendinde görüyor oysa motosikletle oyun olmaz.

Yolda sıkıştıran oluyor mu?
Olmuyor ama birkaç kere “Abi seni görmedim” diyen oldu. Arabalara karşı algımız açık ama motosikleti algılamıyoruz. Mesela Harley’lerin egzozları daha yüksektir. Genelde de polisler yüksek ses çıkaran motosikletleri çevirir, ceza yazar. Halbuki sesin yüksek olması algının ortaya çıkmasına neden oluyor. Sesi duyan “Biri geliyor” deyip dikkat ediyor. ABD’de arabalara ‘Yüksek ses hayat kurtarır’ diye sticker yapıştırırlar. İşte o çok yüksek dediğiniz ses hayatınızı kurtarıyor. Bizde de “Efenim çok ses çıkarıyor” diye laf edilir.

Çocuk sahibi olduktan sonra motor kullanmak konusunda daha mı dikkatlisiniz?
Bu araba kullanırken de geçerli. Eskiden kuryeler gibi bilinçsiz kullanır, kep takardım. “Canım ne olacak” derdim. Yaş ilerledikçe, işin içine iyice girince dikkatli olmanın önemini kavrıyorsunuz. Çünkü ne kadar sağlıklı ve iyi olursam kızımla o kadar vakit geçirebilirim.

Taş fırın erkeği olmakla ilgili de sormuyoruz ama şunu da söylemeden geçemem; bana göre taş fırın erkeği olmakla taş kafa olmak aynı. Ne dersiniz?
Değil, taş fırın erkeği olmak enteresan bir durum. Taş fırın erkeği maço değil. Eğitimli olsa da hâlâ üzerinde erkek olma baskısını hisseden ve onunla savaşan bir adam. Dizinin her bölümünde Haluk Meltem’le savaşır, itiraz eder  ama bölüm sonunda hep Meltem’in dediği olur. Haluk karakteri modernizmle savaşıyor. Türk erkeği kendinden bir parça gördüğü için çok sevdi. Hepimizin içinde bir taş fırın erkeği var. Birçok arkadaşım var ve parmak arası terlik giymeyi sevmiyor. Ama karıları aldığı için mecburen şıpıdak şıpıdak dolaşıyorlar.
Giyen giyer ama ben giymem. Bir kere erkeğe çok yakışmıyor; ne o öyle kıllı ayaklar, yamuk yumuk tırnaklar, şıppıdı şıppıdı… Güzel gelmiyor.

En sıkı muhabbet erkek arkadaşlarla mı olur?
Yok. Kız arkadaşlarımla da çok güzel muhabbet ederiz. En güzeli yakın olduğum insanlarla muhabbet etmek. Dostlarımla kendimi iyi hisseder ve daha rahat olurum. Yeni tanıştığım biriyle daha dikkatliyimdir. Tartarak gider sohbet.

Erkekler de dedikodu yapar mı?
Herkes dedikodu yapar, erkekler de. Üstelik keyiflidir de ama dozunu kaçırmamak ve yıkıcı hale getirmemek gerekir. “Ahmet güzel bir ayakkabı almış” demek bile bir dedikodu. Hiçbir şey hakkında konuşmadan da hayat geçmez ki. Abartmadan ama.

HATALARIMI SEVİYORUM

“Psikiyatra vereceğim parayı motora veririm demişsiniz”. Harley’e binmek sevmediğiniz hangi yönünüzü iyileştiriyor ve tedavi ediyor…

Bu bir espriydi. Motosiklet kullanmak insanı tabii ki geliştiriyor. Kendinizi dizginlemeyi, tehlikeyi birkaç saniye içinde değerlendirip hamle yapmanızı öğretiyor. Sakinleşiyorsunuz, algılarınız açılıyor. Beğendiğim ya da beğenmediğim yönlerimden de memnunum. Beni ben yapan hatalarım ve sevaplarım. Kendimle mutlu ve huzurluyum. İşimi layıkıyla yapmaya, kızıma iyi bir baba, aileme iyi bir evlat olmaya çalışıyorum. Dolayısıyla bir derdim yok. Hatalarımız olmuşsa da hesabını yukarıda vereceğim zaten. Ayrıca hatalarımı da seviyorum. İyi ki yapmışım.

Hep aynı soruların sorulmasından sıkılmışsınız ya, röportajdan memnun kaldınız mı?
Hiç sıkılmadım. Motosiklet de konuştuk, hayat da. İstediğinizi sorabilirsiniz.

Sevgiliniz var mı? Yoksa da arıyor musunuz?
Yok. Ben öyle sevgili aramam.

“Gelir beni bulur” mu diyorsunuz?
‘Ben aramam onlar gelir beni bulur’ gibi beylik cümleler kurmam. Arayıp da bulunacak bir iş değil bu. Bir şey olacaksa olur. Zorlamanın da anlamı yok. 50 yaşına merdiven dayamış bir adamım, sokaklarda sevgili arayacak ya da barlara gidip onu bunu kesecek bir yapıda da değilim.

Genç biri size âşık olsa yaşınızı dert eder misiniz?
Ederim tabii ki. Herkes yaşına yakışır şekilde davranmalı. 22 yaşındaki bir kızla beraber olmam yakışık almaz ki. Paylaşacağım şeyler de olmalı. Genç kızların olgun erkeklerden etkilenmesi çok normal; deneyimi, yaklaşımı belki baba eksikliği gibi bir sürü etkisi olabilir.

Kızlar baba gibi erkek arıyor ama erkeklerin anne gibi sevgili aradığını da görmedim…
Olabilir, başkası beni ilgilendirmez. Hayata bakışımla ilgili bu, böyle bir arayışım yok. Benim seçimim olmaz. Konuşurum, muhabbet ederim ama sevgililik başka.

KÜS DEĞİLİZ SADECE EVLİLİK SENEDİNİ İPTAL ETTİK O KADAR

Kızınızla aranız nasıl ve nasıl bir babasınız? Tüh! Bu sorular da olmayacaktı. Şaka bir yana kızınız doğduktan sonra hayata ve kadınlara dair bir şeyler öğrendiniz mi?

(Kahkahalar) Ben Zeyno’yu büyütüyorum, o da beni. Çocuk sahibi olmak elbette hayata bakışınızı değiştiriyor. Çocuk sahibi olmak dünyanın en güzel duygusu. Neredeyse 40 yaşında baba oldum. Bu kadar keyifli olduğunu bilseydim önceden birkaç çocuk yapardım. Ayrıca kız çocuğu sahibi olmak bambaşka. Kızım sadece hayata bakışımı değil, kadınlara bakışımı da değiştirdi. Daha saygılı ve daha anlayışlı olmayı öğrendim. Çünkü her kadın kendi babasının Zeyno’su.

Bir daha çocuk sahibi olur musunuz?
Belli olmaz ama bunun için Arzu Hanım’la tekrar evlenmem gerekir. Çünkü çocuğumun olmasını istersem Arzu Hanım’dan olmasını tercih ederim. Arzu gerçekten çok iyi bir anne, en büyük şansım Arzu gibi bir kadından çocuk yapmış olmam. Kızım emin ellerde. Okulundan dolayı annesiyle Ankara’da yaşıyorlar. Karı-koca olarak anlaşamayabilir ve ayrılabilirsiniz. Hayat yolculuğunda her şey olabilir. Eşinizden ayrılmak çocuğunuzdan da ayrılacaksınız anlamına gelmiyor.

Genelde eşini boşayan erkek çocuğunu da boşar…  
Bizde böyle olmadı. Bu dengeyi çok güzel kurduk. Zeyno ayrılmış bir anne babanın çocuğu gibi büyümedi. Anne-baba ve çocuk birlikte yemeğe gideriz, oyun parkına gideriz. Zeyno’nun konserleri olur. Anneanne, büyükbaba, babaanne bir arada oluruz. Zeyno geniş aileyi çok seviyor ve bu birliktelikten çok zevk alıyor.

Arzu Hanım’la bir araya gelmek isteseniz o sizi istemezse ne yaparsınız?
Bilemeyiz. Hayat bu ama biz küs değiliz ki. Çok genç yaşta tanıştık. Birbirimizden iki yüz metre uzakta oturuyormuşuz. Aynı okullarda okumuş, aynı bahçelerde oynamışız. Birlikte seslendirme yaptık, aynı yerlerde büyüdük. Bizim kopmamız zaten mümkün değil. Sadece evlilik senedini iptal ettik onun dışında bir şey iptal etmedik. Önemli bir karar veriyorsam fikrini aldığım ilk kişidir, düşüncelerine saygı gösterir ve öngörülerine güvenirim. Onun söyledikleri benim için hâlâ çok önemlidir.

DÜN, BEN GÜNDEMDEYSEM BUGÜN BAŞKASI OLUR

Ya bir gün unutulursanız…

Yıllar sonra belki gazetecilerin yanından geçeceksiniz ve sizi tanımayacaklar. Olabilir. Mesleğimiz gereği beğenilmek ve takdir edilmek hoşumuza gider. “Tamer Karadağlı’yı sevmiyorum, gıcığın teki” diyen de vardır, çok seven de. On sene önce ‘evlendi’, ‘boşanıyor’, ‘kızı oluyor’ diye haberler çıkardı. Bu bir bayrak yarışı şimdi de başkaları gündemde. 
Konular Röportaj