Tolga Meriç: "Doğar doğmaz ölmeye başlarız"

Tolga Meriç, “Pati İzleri” adlı kitabında, bir anne kediyle yavrusunun dünyasında, hayatın sevgiye giden yol izlerini takip ediyor.

Tolga Meriç: "Doğar doğmaz ölmeye başlarız"
Akşam'dan Semih Büyü'nün röportajı...

"Pati İzleri"nin ana izleği ayrılık acısını, ayrılıktaki sevgiyi görerek unutmak ve yaşamaya devam etmek. İnsanlar da kitaptaki yavru kedi Bıdık ve annesi kadar iyi görebiliyor mu bunu?


Hayvanların yalın bir dünyası var. O yalınlık onlara bir şeyi neyse o olarak görme gücü veriyor. İnsanınsa ağzı da kalabalık, zihni de. O yüzden, hiçbir şeyi bütün çıplaklığıyla göremiyor. Görmeyince de, neyi neden yaşadığını bilemiyor. Bıdık’la annesinin kitapta yaşadığı ayrılık, bir doğa kanunu. Her anne kedi, vakti gelince yavrusunu hayata terk eder. Annesi hem Bıdık’ın minik kalbi bu keskin ayrılığın acısını taşıyabilsin diye, hem de kendi yüreğini hafifletmek için hayatın devamlılığına bakıyor kitapta. O devamlılığın ancak ayrılıktaki sevgiyi görmekle mümkün olabileceğini hissedip anlatıyor Bıdık’a.     

Bıdık, annesinden aldığı “görme”, “unutma”, “büyüme” dersleriyle hayata tutunuyor. John Berger, "Görme Biçimleri" kitabına "Görme sözcüklerden önce gelmiştir. Bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi görerek buluruz" diye başlar. Görmenin canlılar üzerindeki etkisini nasıl tarif edersiniz?

Bir zamanlar kendimi harabeye çevirmiştim. Yıllardır görüşmediğim eski sevgilim bir araya gelmeyi teklif edince karşısına o halde çıkmak istemedim. “Sen yine de gel, istersen hiç konuşmayalım, öylece oturalım” dedi. Ben de, “Olmaz” dedim. “Konuşmazsak ağlarım, hem de hiç durmadan ağlarım.” Bana kalırsa, insan konuşamasaydı daha çok görür, daha çok ağlardı. Belki de görmekten korktuğumuz için durmadan konuşuyoruz. Fakat sözcükler sadece acıya değil, mutluluğa, anlamaya, adalete, eşitliğe, merhamete ve sevgiye de çekilmiş bir perde bence. Annesi bütün kediler gibi gözlerinin kıymetini çok iyi biliyor ve kendilerini bekleyen dönüşsüz ayrılığın içindeki iyiliği anlayabilsin diye “görme” ve “unutma” dersleri veriyor Bıdık’a.

İnsan unutma derslerine nereden başlamalı?

Hatırlamaktan başlamalı galiba. Hatırlayıp tekrar bakmaktan ve en sonunda gerçeği görüp ona ulaşmaktan. Her şeyin kendi içindeki zıddını bulmaktan. Bazen de her şeyin karşısına zıddını çıkarıp üzülmeyi bırakmaktan. Hayat, demişiz mesela. Yaşam, demişiz. Oysa hepimiz biliyoruz ki, bütün canlılar doğar doğmaz ölmeye başlar. Yaşadığımız şeyin, ölümün zıddı olan hayat değil de ölümün kendisi olduğunu düşünseydik, bu kadar aşkla bağlandığımız, tutkuyla yaşadığımız şeyin de aslında ölüm olduğunu fark edip acısını unuturduk belki…

Hayatla baş etmenin yöntemidir gülmek

"Pati İzleri" gibi kedilere dair bir kitap, İstanbul'da yaşamaya devam etseydiniz yazılabilir miydi?

Ayrılma kararımın bir sürü nedeni vardı. Bunlardan biri de, kedi köpek hayatı yaşamaktı. Onlarınki kadar ya da işte ilkokul çocuklarının resimlerindeki kadar yalın bir hayat düşledim kendime. Müstakil ev, bahçe, ağaçlar, çiçekler. Sadece bu kadarına ulaşabilmek kent yaşamında imkânsızdı. Kedi köpek hayatının yalınlığına burada bir parça ulaşamamış olsaydım, ancak o yalınlık içinde kavranıp aktarılabilecek “Pati İzleri”ni sanıyorum yazamazdım. 

Bıdık'ın annesine sorduğu sorular insanı okurken güldürüyor. Hayatla baş etmekte gülmenin payı nedir sizce?

17-18 yaşıma kadar kahkahalarımdan sarhoş oluyordum. Hayata ve insanlara karşı doğar doğmaz yakama yapışmış bir yabancılık duyuyordum. Kahkahalarımla kapatmaya çalışıyordum bunu. İnsanlara söyleyecek, anlatacak hiçbir şeyim yoktu sanki. Kendimden utanacak şekilde gülüyordum. Çünkü kahkahalarım hayata ve insanlara karışma çabasının ezikliğini de taşıyordu. Sonra sonra, biraz da edebiyat sayesinde kendi dilimi bulunca, gözyaşlarına, ağlamaya benzeyen o kahkahalarım duruldu. Kitapta da var bu geçişler. Bıdık’ın gülüşleri, güldürüşleri, annesinin yüreğini acıtır. Ama evet, kesinlikle hayatla baş edebilmenin delice güzel bir yöntemidir gülmek…
Konular Röportaj