Acıların en büyüğünü yaşayan Ebru Şallı gözyaşlarıyla anlattı
Geçtiğimiz sene Nisan ayında oğlu Pars’ı 2.5-3 yıl boyunca mücadele ettiği lenfoma hastalığı nedeniyle kaybeden Ebru Şallı; hastalık teşhisinin koyulduğu ilk anı, hastane ve tedavi sürecini, yaşadığı zorlu dönemi anlatırken gözyaşlarını tutamadı.
Gökhan Çınar’ın hazırlayıp sunduğu programa konuk olan Ebru Şallı, acılı dönemini şu sözlerle anlattı: "Tanıyan Pars’tan çok etkilenirdi. Bu nasıl bir çocuk derlerdi. Gerçek bir melekti. Bu hayatta bir melek doğurmuşum ve 9 yıl bir melek ile yaşamışım. Duygusal ve çok yaşlı bir ruha sahip Pars. Herkese karşı çok ince, naif, kibar… Her şeyi öğrenip öyle gelmiş bu dünyaya. Kimseyi kıramaz, azıcık üzüldüğü an onu toparlamaya çalışır, müthiş bir sevgi çıkıyordu içinden. Böyle bir sevgiyi, yaşayan bir varlıkta görmek çok heyecanlandırıyor. Hasta olduktan sonra bu durum daha yükseldi. Bu hastalığı yaşayan çocukların farkındalığı artıyormuş. Pars hep başkaydı. Anlatması zor."
İki oğlu ile seyahatteyken Pars’ın boyun ağrısı yaşaması üzerine Türkiye’ye geldiklerinde tetkikler için hastaneye gittiklerini, doktorların 1 hafta çabalarına rağmen tam olarak sorunun ne olduğunu bulamadıklarını, kan tahlillerinin iyi çıkmasına rağmen ağrısında bir değişiklik olmadığını anlattı.
Ebru Şallı, şu sözlerle devam etti: "Ultrasonda da çıkmadı fakat büyük bir EMAR çekildi ve o zaman öğrendik. İlk duyduğunuz an bir annenin ya da babanın dünyasının yıkıldığı an… Çok büyük bir acı. Üzerine titrediğin, canının, yavrunun, ölümcül bir hastalıkla yüz yüze olduğunu öğreniyorsun. Meğer ağrıları zaman zaman yaşıyormuş ve geçer diye düşünüp söylemiyormuş bize. İlk defa okulda ağladığı bir an oldu o dönem, ağrısı çok fazlaydı. Çok hızlı ilerleyen bir türdü. 2.5 – 3 yıllık süreçte tedaviyi alıp, çok güzel cevaplar aldığımız dönemler oldu. Cevap vermesi de büyük bir şeydi. Maalesef çok sinsi ve kötü bir tür olduğu için onlar genelde güzel cevap veriyor. Bıraktığımız an ise tekrar hızlı bir şekilde atak yaptı. Her şey güzel gidiyorken, biz bitirdik ve iyi gidecek dediğimiz süreçte tekrar ağrılar başladı. Doktor bu sefer aynı protokolü uygulayamayacağı için kemik iliği nakline geçmemiz gerektiğine karar verdi. İlik arayışı zorlu bir süreçti ve dünyada biz bu iliği bulamadık. Dolayısıyla aile bireylerine bakıldı. Hiçbirimizde uyan iliği bulamadık.
Bende literatürde olmayan bir doku çıktı ve o doku Pars’ta da vardı, ama Beren’de, babasında veya büyük abisinde yoktu. Doktor iliğiniz tutmuyor ama bu doku sizde var ve Pars’ta da olduğuna göre bir anlamı var dedi. İlik dahil her şeyimi vermek istiyordum. İlik verdim. 3 yıl önce bu maskelere, bu kıyafetlere zaten alışmıştım. Zor bir işlemdi ama Türkiye’de hocalarımız çok iyi. Çok başarılı bir nakil gerçekleştirdiler. İlik yüzde yüz tuttu. Bu mutlu haberi alıp, evimize geçtik. Herkes çok sevindi ve artık bir şey olmaz dedik. Olmayan çok var çünkü. B negatif kan bulmak çok zordu. Bir yandan ünlü biri olmak zor ve çocuğa böyle bir anı bırakmak istemiyordum. O yüzden kimseye anlatmadık, paylaşmadık. Her şeyi düşündüm. O hastane odasında o kadar güzel günlerimiz geçti ki. O hastane odası benim için cennet bahçesiydi."
Hastane sürecinde oğlu Pars ile aralarında geçen duygusal bir diyalogu da anlatan Ebru Şallı, Pars’ın kendisine ''Anneciğim ben senin hep böyle gülmeni, güzel olmanı istiyorum ve yaşlanmanı istemiyorum." dediğini ve Pars'ın isteğinin ise görünmez olmak olduğunu söyledi.
Ebru Şallı, "Pars görünmez oldu işte. Ben onun hakkında konuşurken her zaman böyle ağlamam, sık sık yanına giderim, güzel şeyler konuşurum, gülerim. Acımı daha farklı yaşıyorum. Kimseye bunun hesabını vermek zorunda değilim. Benim onunla aramda olan diyaloğu ve duyguyu kimse bilemez." ifadelerini kullandı.