Ajda Pekkan'ın 'casus' sevgilisi!...
Ajda Pekkan’ın ‘Hayatımın en büyük aşkı’ dediği isim Rus gizli bilgilerini ABD’ye teslim etti. İşte olay röportaj...
Biri siyasi bir kişilik, diğeri ünlü bir sanatçımız; Celal Bayar ve Ajda Pekkan... Peki casusluk faaliyetleriyle nasıl ilgileri olabilir? İşte Aytunç Altındal bu konuyla ilgili şimdiye kadar konuşulmayanları ilk kez anlattı...
-İkinci Dünya savaşı sonrası İstanbul’daki casuslar aleminde
biraz daha dolaşalım istersen. O dönemdeki en çarpıcı ajanlar
kimlerdi?
1950’lerde Türkiye’deki en önemli iki casustan biri de Kardinal
Roncalli... İstanbul Şişli’deki Ölçek Sokak’ta oturuyordu. Bugün
Pangaltı’da Vatikan Temsilciliği’nin bulunduğu sokak. Sonra Papa
23. John oldu. Ama bu günlerde oraya giderseniz, Ölçek Sokağı’nın
isminin Kardinal Roncalli Sokak olarak değiştirildiğini
görürsünüz.
-Papa mı oldu bizim Pangaltılı Kardinal?
Bildiğin Papa oldu işte. Hazret, 1939’- dan itibaren Türkiye’de,
sonra 1958’de Vatikan’a gidip Papa oluyor. İstanbul’daki en yakın
dostu ise Celal Bayar. O günlerde Türkiye’de Vatikan Büyükelçiliği
yok, sadece temsilcilik var. İlk defa temsilcilik açma hakkını
Celal Bayar bunlara sağlıyor. Bu yüzden araları çok iyi. 1960’da
Bayar idama mahkum edilince, o günlerde Papa olan Roncalli,
Türkiye’ye dört kardinal yolluyor. "Celal Bayar’ı idam ederseniz
dünyayı karşınıza koyarım" diye de tehdit ediyor. O yıllarda
Bayar’ın asılabilmesi için yaş haddini kaldırmışlardı. Ama Papa’nın
bildirisinden sonra yaş haddi tekrar gündeme geldi ve Bayar idamdan
kurtuldu.
-Ben Bayar’ın idamının durdurulmasını, ’demokratik(!)’ bir karar
olduğunu sanıyordum!
Asker idama mahkum ediyor ama sıkmıyor gördüğün gibi... Menderes
ise asılıyor gariban.
-Belki kardinalin arkadaşı olsaydı o da yırtacaktı...
Kesin... Ben bunu bizzat Bayar’a sordum. O görüşmeye ait
fotoğrafımız bile var. Şimdi o tarihteki önemli bir Alman casusuna
daha gelelim. Meşhur Franz von Papen... Papen önce Ankara’da.
Savaşın sonuna doğru Almanya’nın yenileceğini anlıyor ve ailesini
alıp İstanbul’a getirtiyor. Papen savaştan sonra Roncalli sayesinde
Vatikan’da görev alıyor ve böylece sıyrılıyor işten.
’İKİMİZ BİRDEN ÖLÜRÜZ!’
-Peki başkaları...
Şimdi başka bir isim... Dr. Wilhelm Hendricks. 1943’te henüz 24
yaşında. İpek tüccarı kimliği ile Almanya’dan İstanbul’a
gönderiliyor. Alman ajanı olarak bilgileri Almanya’ya satıyor. Bir
görevi de para harcamak. Ne kadar çok para harcarsa o kadar çevre
edinecek. Türk istihbaratı kuşkulanıyor. Ajan olduğunu anlayan ise
Suat Şakir Kabaağaç. Kabaağaç o sırada Türkiye’deki istihbaratı
yöneten adam.
-Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in kardeşi...
Evet... Suat bey, Dr. Wilhelm’i deşifre etmek ve ajanlığını
belgelemek için peşine Harika T. adlı kadını takıyor.
-Soyadı ne kadının?
Söylersem biraz deprem etkisi yapar. Ama Selanik’ten gelen tanınmış
ailelerden birinin kızı. Yabancı diller biliyor, hoş bir hanım.
Harika, Alman ajanla bir şekilde tanışıyor ve kısa sürede adamı
kendine aşık ediyor. O arada çok güzel bir sahne var, film
gibi...
- Bunları nereden biliyorsun, yanlarında mıydın?
Yıllar sonra ajan Hendricks ile bir görüşme yaptım. 82 yaşındaydı.
Şimdi şu sahneyi anlatalım. Bu ikisi bir arabadalar ve Karaköy’e
gidiyorlar. Arabayı Harika kullanıyor. Harika; "Sen kimsin, gerçeği
söyle, yoksa arabayı denize sürerim ikimiz birden ölürüz!" Wilhelm
aldırmıyor, kadın gerçekten denize sürüyor arabayı ve son anda adam
onu durduruyor. Ve dönüp soruyor, "Sen Suat Şakir için mi
çalışıyorsun?" Ve birlikte Suat Şakir’e gidiyorlar. Sonrasını
Hendricks bana şöyle anlatmıştı; "Suat bey çok büyük bir adamdı.
Bana ’Oğlum bu savaşı Almanya kaybedecek’ dedi. Yıl 1943 ve daha
iki sene var savaşın bitmesine. Bir teklifte bulundu, ’Gel ben seni
İngiliz istihbaratına sokayım canını kurtar, boşu boşuna kurşuna
dizilme!’ Düşünüp taşındım ve kabul ettim Suat beyin
teklifini..."
SUAT BEY KURTARDI
- Wilhelm’in akıbeti ne oluyor? Suat bey bunu Şam’a yollamış
İngiliz ajanı olarak. 1945’den sonra da kahraman oluyor. Alman ama
İngilizler hesabına çalıştığı için de Time’a kapak oluyor. Sonra
Avusturya Havayolları Genel müdürü filan oluyor.
- Peki ya Harika hanım?
O sonra Amerika’ya gidiyor... Wilhelm Hendricks’le konuşurken sıra
Harika’ya geldiğinde 82 yaşındaki adamın gözleri yaşardı. "Harika
çok güzel bir kadındı" dedi. "Ona gerçekten aşıktım ama çok gençti,
ne oldu acaba?" diye sordu sohbetin sonunda. Ben hazırlıklı
gitmişim tabii. Çıkardım Amerika’daki adresini verdim.
- Harika hanımın adresini nereden biliyorsun?
Herhalde biz de casusuz di mi? Verdim adresi ama Harika görüşmek
istemedi. ’Çok yaşlandım, beni gençlik halimle hatırlamasını
isterim’ dedi.
- Valla çok hoş bir aşk hikayesi...
Dur daha bitmedi... Bütün bunlar olurken Harika’ya aşık bir Türk
gazeteci var. Turan Aziz Biler. İzmir’den İstanbul’a gelmiş genç
bir gazeteci. O da Suat Şakir’in istihbarat ekibinde çalışıyor. Ve
bu güzel kadına kapılmış, gizliden ne yaptığını merak edip takip
ediyor. Harika, geceleri Dolmabahçe’deki saatin altına geliyor,
Alman Wilhelm ile orada buluşuyorlar ve gizlice adamı arabasına
alıp gidiyor. Turan Aziz müthiş kıskanıyor kadını. Sonra bir gece
saatin bulunduğu meydanda...
- Harika hanımın soyadını şimdi daha çok merak ettim!
Etme de dinle. Bu arada Alman istihbaratının diğer adamları da
çaktırmadan kendi ajanlarını takip ediyorlar. "Wilhelm bir kadınla
buluşuyor ama kim bu kadın?" O gece Wilhelm tam Harika’nın
arabasına binecek, karanlıktan biri koşarak fırlıyor, elinde
tabanca, "Kendi canım sağ kaldıkça seni vermem ellere ulan" diye
bağırarak bunlara doğru koşmaya başlıyor. Bu da gazeteci Turan
Aziz... Karanlıkta saklanan Alman casuslar şaşırıyorlar. Biri kendi
adamlarına tabanca ile saldırıyor neticede. "Bizim ajanı
öldürecekler" diye bunlar da ateş açıyorlar. Kargaşadan faydalanan
Wilhelm ile Harika arabaya binip kaçıyorlar. Almanlarla bizim aşık
vuruşmaya devam...
- Turan Aziz vuruluyor mu?
Yok. Sanırım sarhoştu, silahları görünce ayıldı ve kaçtı.
Sonrasında bunların romanını yazmış "Tüylendi ailesi" diye...
VE AJDA’NIN CASUS SEVGİLİSİ
- Peki Rus casuslarına gelelim mi?
Gelelim... Özellikle 1940’lı yıllarda, İstanbul’daki Rus kadın
casusları var ki bunlar en başarılı olanlardı. Genelde Rus deniyor
ama bazısı Romanyalı. Bu kadınlar bilgi edinmek için cinsellikten
uyuşturucuya kadar her şeyi deniyor. En önemli görevleri de büyük
partiler düzenlemek. Bir kız var mesela, çok genç ve güzel bir Rus
kızı. Bir gece Fransız ajanları tarafından Pera Palas’da
öldürülüyor. Kod adı İona... Cinayet ört bas ediliyor tabii. Bu
grubun içinde bir de anne var. Bir de Angel dedikleri bir Rum. Bu
kadının bir sevgilisi İngiliz, bir sevgilisi Alman.
- Peki yakın tarihlere gelirsek...
Sana çok ilginç bir başka olay anlatayım. Sonunda öyle bir isim
çıkacak ki karşına şaşıracaksın. 1970’li yılların en büyük casusluk
olayıdır. 1978-80 arasında yaşandı. O günlerde Sovyetler radara
yakalanmadan uçabilen ve MİG-28 diye bilinen bir savaş uçağı
geliştirdi. Bunların en gelişmiş modelleri MİG-29 ve MİG-31’di.
Bunların varlığını Amerikan casus uyduları fark etmişti ama
haklarında hiçbir bilgileri yoktu.
- MİG’leri biliyorum. İki tanesi kaybolmuş, Rusya ayağa
kalkmıştı...
İşte onlar... İlki 1978 yılında Vietnam üzerinde istihbarat uçuşu
yaparken ortadan yok oldu. Rusya uçağı bulamadı. İki yıl sonra, 31
Ekim 1980’de bir başka MİG-31 aynı şekilde havadayken yok oldu. Bir
yıl sonra da Amerikalılar, MİG’lerin sırrını çözdüklerini ve
onlardan daha iyi uçaklar yapabileceklerini açıkladı.
- Peki nasıl kaybolmuştu uçaklar?
Orası hala bilinmiyor. Bazı iddialara göre CIA, uçakların
pilotlarını çok yüksek paralarla satın almış ve Saygon’daki
üslerine indirmiş! Bir başka iddia ise bunların kötü hava şartları
nedeniyle düşüp kaybolmaları...
- Bunların bizimle ilgisi ne? Hani adını duyunca şaşıracağım
Türk casusu?
Biraz sabredersen geleceğiz oraya da... 1970’li yıllarda ünlü
Sporel ailesine mensup bir genç var. Adı, Güney Sporel. Bu genç
adam son derece yakışıklı ve Kore’de savaşmış bir delikanlı ve
kendi adına kurduğu bir turizm şirketini yönetiyor. Bu köklü
aileden biri de Zeki Rıza Sporel. Fenerbahçe’nin ilk başkanlarından
biri. Güney Sporel aynı zamanda, daha sonra Deniz Kuvvetleri
Komutanı olan Kemal Kayacan’ın da yeğeni. Güney’in İstanbul
Moda’da, ’Stella’ adında çok özel kişilerin devam ettiği bir
pansiyonu var. Burada özel toplantılar yapılıyor. Aslında Sporel,
MİTCIA- KGB üçlüsünün eline düşmüş. Ve bir gün ölü olarak
bulunuyor.
- MİG’lerle ilgisi?
Güney Sporel’in arkadaşları arasında, daha sonra adı Lockheed
skandalına karışan Nezih Dural isimli biri var. Şimdi asıl
şaşırtıcı olan şu. Bir dönemin ünlü playboylarından biri de
bunların en yakın dostları...
- O kim?
Yavaş yavaş, işin heyecanını kaçırma. Yıllar sonra ’Bilinmeyen
Hitler’ kitabım için araştırma yaparken, adı birazdan geçecek o
playboy bana aracılar vasıtasıyla haber gönderdi ve buluşmak
istediğini söyledi. 70 yaşına gelmişti, hastaydı. Ben de evine
gittim. Önce Almanlar hakkında birkaç belge gösterdi, sonra oğlunu
odadan çıkarıp asıl bombayı patlattı; "Kaybolan MİG uçaklarının
bütün planlarını ve bazı motor aksamlarını ben, N.N. adlı bir
kişiyle Vietnam’dan kaçırdık ve Ankara’da Amerikalılar’a teslim
ettik!"
- Anladım, beni meraktan çatlatmak istiyorsun! Kim yahu bu
adam?
Çok iyi tanıdığın bir isim; Cömert Baykent!
- Yok yahu? Bizim Ajda Pekkan’ın en büyük aşkı...
Evet öyle... Cömert, az önce anlattığım Güney Sporel ile çok iyi
arkadaştı. Yakışıklı, kültürlü insanlardı. Ayrıca Cömert Baykent,
Hayri İpar’ın da torunuydu. Hayri bey de Türkiye’de istihbarat
alanında hizmet etmiş önemli kişilerden biri.
- Peki onca yıl sonra neden sana anlatmış?
Ben de aynı soruyu sordum. "Siz bilmiş olun, araştırırsınız, bir
gün doğrulatırsınız, ben artık çok yaşlandım" dedi... Bir süre
sonra da öldü zaten.
- Sana göre, gerçek miydi söyledikleri?
Büyük ihtimalle doğrudur. Ama belki de bunu bana anlamakla hedef
şaşırtıyordu, o da olabilir. Hoş daha sonra uçaklardan birinin CIA
ve MİT’in ortak operasyonu sonucu Türkiye’nin Sinop’taki gizli
Amerikan üssüne kaçırıldığı ortaya çıktı. Diğeri ise hala
meçhul.
* * *
BAYAR-RONCALLİ-VATİKAN ÜÇGENİ
Roncalli Türkiye’de bulunduğu yıllarda (1935-45) çok iyi Türkçe
öğrenmişti. Kardinal yapılan Angelo Roncalli, Türkiye’de çok yakın
ilişkiler kurmuştu. Bunlardan biri de 1930’lu yıllarda tanıştığı
genç bir politikacıydı. Bu genç, daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin
3. Cumhurbaşkanı seçilen Celal Bayar’dı. Bayar, Cumhurbaşkanı
seçildikten sonra Roncalli’nin ricasını kırmadı ve Vatikan’ın
Türkiye’de bir büyükelçilik açması için gereken emirleri verdi.
* * *
AJDA’NIN EN BÜYÜK AŞKI BAYKENT
1970’li yılların hızlı çapkınları arasında yer alan Cömert Baykent,
o dönemin ünlü ailelerinden armatör İparlar’ın mensubuydu. Şeker
Kralı Hayri İpar’ın torunu ve işadamı Nebil Baykent’in oğlu olan
Cömert, yurt dışında eğitim görmüş, İngilizce ve Fransızca’yı ana
dili gibi konuşan bir iş adamıydı. İlk evliliğini Sultan Reşat’ın
torununun kızı olan Perizat ile yapmıştı. Gençlik yılları ise
İstanbul gece hayatının ünlü playboylarından biri olarak geçmişti.
Ajda Pekkan’ın sahnelerde fırtına gibi estiği o yıllarda, ünlü
sanatçıyla birlikte olmuş, hatta evlilik yolunda adım atarak
nişanlanmışlardı.
MENAJERİYDİ
Uzun bir süre Pekkan’ın menajerliğini de üstlenen Baykent,
sanatçıdan ayrıldıktan kısa bir süre sonra, yine o dönemin ünlü
şarkıcılarından Gökben ile birlikte olmuştu. Yasemin Kozanoğlu’nun
annesi Ahu Tuğbay ile de kısa bir evlilik yapan Baykent, daha sonra
eğlence hayatından elini ayağını çekmiş ve kürk ticareti ile
uğraşmıştı. Cömert Baykent, 2007 yılında 77 yaşında hayata veda
etti
Arda Uskan