Alışveriş tarzınız kişiliğinizi ele veriyor
Alışveriş tarzınız kişiliğinizi ele veriyor
“Bana nasıl alışveriş yaptığını söyle, sana kim olduğunu
söyleyeyim!” Evet, yanlış duymadınız; alışveriş tarzınızın altında
yatan psikolojiyi sizlerle paylaşıyoruz.
Eğer renk renk çanta takıntınız veya sürekli pahalı markalardan
alışveriş yapma bağımlılığınız varsa bu yazıyı mutlaka okuyun ve
altında yatanları öğrenin!
Nine West’in 2010/11 sonbahar kış koleksiyon görselleri eşliğinde
sizleri psikolojik bir alışveriş yolculuğuna çıkarıyor... İyi
yolculuklar!
Her zaman aynı şeyi alıyorsanız…
Eğer sürekli olarak aynı parçaları satın alıyorsanız, o kıyafete
“ikinci bir deri” rolünü vermişsiniz demektir. Bunun altında yatan
şey, birinci, yani gerçek olan derinize güvenmiyorsunuz ve
kendinize bu yüzden ikinci bir deri yaratıyorsunuz demektir.
Dolayısıyla bu durumun altında yatan şey özgüven eksikliği ve bunu
örtmek üzere üniforma arayışıdır. “Bu kıyafet sizinle başkaları
arasında sembolik bir bariyer olacak, sizi koruyacaktır” düşüncesi
söz konusudur.
Sürekli aynı şeyleri alma ve giymenin altında yatan bir başka
psikolojik neden ise; kişinin sürekli aynı olması ve böylece
başkaları tarafından her zaman hatırlanmayı bu şekilde
garantilemektir. “Hani şu hep siyah elbise giyen Ayşe var ya,”
şeklinde…
Üçüncü bir neden daha var: alışverişe ayrılan vakti zaman kaybı
olarak görmek. Rutine dönüştürmek; ve her zaman aynı kıyafetleri
alarak zamandan kazanmak. Veya ne giyeceğine karar vererek vakit
kaybetmek yerine, her zaman aynı şeyleri giymek.
Renk renk çantalar alıyorsanız…
Koleksiyoner bir yapınız var demektir. Topluyor veya biriktiriyor
olmanın altında yatan ise eksiklik korkusu, bir boşluğu doldurma
ihtiyacı ve varsa bir kayıp (örneğin ayrılık gibi), bu kaybın
yarattığı acıyı onarmaktır.
Her koleksiyon, türüne göre paralel farklı anlamlar içerir. Çanta
koleksiyonuna yönelik bir alışveriş eğiliminin psikanalist bir
açıklaması bile var. Çünkü çantalardaki “cep”ler genel anlamda
kadınların genital bölgesine, özellikle de anneninkine benzetilir.
Araştırmalara göre bu psikanalist yaklaşımda, çanta biriktirmek,
kadının annesi yanında olmasa bile, onun varlığını her daim yanında
hissetmek arzusu olarak açıklanır.
Hep pahalı şeyler alıyorsanız…
Pahalı olan, yüksek kaliteli markalar “iyidir” düşüncesine sahip
olabilirsiniz. Ama fiyatı düşük olan her şeyin de “kötü” olduğunu
düşünmemek gerek. Bunu düşünerek sürekli pahalı markalardan
alışveriş yapma takıntısının altında ancak bu şekilde şık, zarif,
güçlü ve zengin görünebileceği inanışı yatar.
Eğer bu pahalı harcamalarınız kıyafetler içinse, altında yatan şey;
kendinizi başkalarından üstün hissetmeniz ve bunu onlara afişe
etmek istemenizdir. Bu tip bir harcama aslında itibar, saygınlık,
tanınırlık ve etraftakilerin beğenilerini toplama arayışında
olanların tercihidir. Dolayısıyla sadece pahalı markalardan
alışveriş yapma takıntısı olan insanlar için her şeyin temelinde
başkalarının görüşleri yatmaktadır.
Mükemmel jean’in peşinde koşuyorsanız…
Yani “Jennifer Lopez gibi kalçalar, ama bir de sütun gibi bacaklar;
hepsini kendi vücudumda yaratabileceğim bir jean” arayışındayım
diyorsanız, siz apaçık mükemmeliyetçisiniz. Ayrıca bu
mükemmeliyetçi tavrınız sizi sıradan bir jean pantolondan çok daha
uzaklaştıracaktır. Kendini beğenmeme ve benzeri kişilik problemleri
yaratacaktır.
Aslında kusursuz jean’e yönelik alışveriş takıntısıyla bu
mükemmeliyetçiliğinizi bir pantolonla maddeleştirmiş oluyorsunuz.
Günlerinizi bu mükemmel jean’i arayarak ve hayalinizde onu
giydiğiniz günkü vücudunuzu canlandırarak geçiriyorsunuz. Halbuki
bir acı gerçek var: o gün hiç gelmeyecek; çünkü böyle bir jean
pantolon yok! Unutmayın; sadece pantolon değil, mükemmel erkek de,
mükemmel ev, mükemmel iş diye şeyler de yoktur. Dolayısıyla
günlerini “mükemmeller”i bulmaya çalışarak geçirmemenizi
öneririz.
Alıyorum, alıyorum, giymiyorum…
Bu davranış tamamıyla bir takıntıdır. Genelde duygusal bir şok
(boşanma, ayrılık, işten çıkarılma gibi) yaşandığında ortaya çıkan
bu takıntının kontrol altına alınması oldukça zordur. İnsan
kendisini teselli etmek için ihtiyaç olmasa da parfüm, kozmetik ve
kıyafet alışverişine vurur. Bu esnada salgılanan adrenalin gerekli
olsa da olmasa da insanın bir sürü şey denemesine ve satın almasına
neden olur. Haliyle öforiniz geçtiğinde; moraliniz ve psikolojiniz
normalleştiğinde “bu kıyafeti neden almışım ki ben?” dersiniz ve o
kıyafet, giymeye giymeye dolabınızda unutulanlar arasında yerini
alır.
Hiçbir şeyi atamıyorsanız…
Eğer kıyafetlerinizi bir türlü eleyemiyor ve
atamıyorsanız/birilerine veremiyorsanız; bu kıyafetlere fazla
anlamlar yüklemişsiniz demektir. Yani giysileri hayatınızın belki
bir dönemiyle, anılarınızla bütünleştirmişsinizdir. Dolayısıyla
bunları atıyor olmak; anılarınızın bir kısmını siliyor, hatta
kendinizin bir kısmını yok ediyor hissetmenize yol açar.
Kimi insan için bu atamama alışkanlığı başka türlü de açıklanmakta…
Bu açıklamaya göre kişi kıyafetlere karşı insani duygular
beslemekte. Örnek vermemiz gerekirse bu tip insanlar, çok eski bir
kazağını atarken, “ama o bunu hak etmemişti” gibi düşünceler
besleyerek kazağa bir insan muamelesi yapmaktadır.