“İnanılmaz kırgınım”
“İnanılmaz kırgınım. Reyting alan bir program üç hafta içinde kaldırılır mı?" Bu sözlerle anlatıyor şaşkınlığını Ayşenur Yazıcı.
ATV’de ‘yeryüzünde hâlâ iyilik var’ diyerek başladığı Kırık Kalpler Kulübü’nün yayınına son verilmesi onu televizyondan soğutmuş.
Son yıllarda kadın programlarında izlediğimiz Yazıcı, aslında bir haber spikeri. Türkçeyi en iyi kullanan sunucu olarak birçok ödülü var. İki yabancı dil biliyor. İki üniversite mezunu, üçüncüsüne de bu yıl başlayacak. Alzheimer hastası annesi ve üniversite öğrencisi oğluyla birlikte yaşıyor. Ayşenur Yazıcı, geçmişte anahaber sunduğu halde hiçbir zaman anahaber spikeri maaşı almadığını, düşük paralarla çalıştığını söylüyor. Bugün anchorman koltuğunda oturanların iyi para aldıklarını hatırlattığımızda “Bizde anchormanlar patronla hükümet arasında arabulucu gibidir.” diyor. “Birgün yeniden ana haber sunmak ister misiniz?” sorusuna ise “Tabii ki ben anahaber spikerliği yapabilirim. Ne videom var, ne herhangi biriyle basılmışlığım var. Ben edebiyle yaşayan normal bir Türk kadınıyım. Ama medya dünyasında bunların pek bir ederi yok.” cevabını veriyor.
Edebiyle yaşayan bir kadının televizyon dünyasında değeri yok
İlk öykü ödülünü 16 yaşında almış, çeyrek yüzyıla yakın haber sunucusu koltuğunda felaket ve mucize haberlerini derlemiş, 50 yaşında bir dünya vatandaşı olarak tanımlıyor kendini Ayşenur Yazıcı. İki üniversite mezunu. İngilizce ve Fransızca biliyor. Yayımlanmış 6 kitabı var. Son kitabı “Sensin Mağara Adamı” Doğan Kitap’tan ekim ayında çıkacak olan Yazıcı’nın Bedriye ve Son 13 Gün romanları “Andrea And” adıyla, ekim ayında 3 dilde Avrupa’da yayımlanacak. Ayşenur Yazıcı Zaman gazetesinden Murat Tokay'a konuştu.
Sizinle Kırık Kalpler Kulübü’nü konuşmak üzere sözleşmiştik. Randevu günü gelene kadar program yayından kaldırıldı. Üç hafta sürdü program. Kötü haberi aldığınızda neler hissettiniz?
Programın yayından kaldırıldığını televizyondan öğrendim. Bizim programın gününde ve saatinde bir yemek programı anons ediliyordu. Herhalde bizim programın saatini değiştirdiler diye düşündüm. Meğer bizim Kırık Kalpler Kulübü yayından kaldırılmış. Kalbim kırık ayrıldım oradan. Program iyi de reyting alıyordu..
Programa niye son vermişler? Kanaldan kimseyle konuşmadınız mı?
Bize cevap veren kimse yok ki. Kime ne soracaksınız. Sırf benim değil. Ayşe Özgün’ün Star’da programı üç haftada kaldırıldı. Armağan Çağlayan’ın bir hafta sürdü programı. Yani benim başarısızlığımla bağdaştırmak asla istemiyorum. Bu kadın, bu programı yapar diye beni almışsın. Bir ayın geçmesini bekle. Ben sokaktaki köpek değilim. Ben insanlara insan muamelesi yaptığım için aynı muameleyi görmek isterim.
Bir programınız daha yayından kaldırılmıştı. İlginç bir tepki de koymuştunuz.
Kaldırılan ilk program da atv’deydi. Logonun bir suçu yok. Yalnız Değilsin’e başladığım sırada benim avukatım, psikiyatrım ve sosyoloğum da vardı. Bu program sayesinde birçok kişinin hayatı kurtuldu. O dönemdeki atv’nin sahiplerinin programı bir kere bile izlediklerini sanmıyorum. Dansöz, manken ya da şarkıcı değilim. İki üniversite mezunuyum. 83’ten beri program içinde olan bir insanım. Herkesin kadın programları başına dert açıyor, bizimkisi de dert açmasın diyerek kaldırıldı. Daha sonra ağzımı bantlayıp eylem yaptım. Türk kadınıyım. Müslüman’ım. Nerelerde yanlış yaptığımızı az buçuk gördüm. Bunları liste haline getirdim. CHP Milletvekili Nurettin Sözen benim yazdığım kadın sorunlarıyla ilgili 27 maddeyi Meclis’e sundu. Bu maddelerden 12’si üç yıl içinde Meclis’ten çıktı. Alo 183 hattının mesaisi 17.00’de bitiyordu. Yirmi dört saat açık hale geldi. İçim rahat.
Son olay sizi çok kırmış. İzleyicileriniz sizi bir daha kadın programı yaparken göremeyecek galiba…
Düzgün bir proje gelirse ancak… Küslük de değil aslında bu. Leyla Tekül vardı, müthiş bir kadındı, ama dayanamadı ve lanet olsun deyip gitti, Kanada’ya yerleşti. Televizyonlara fazla bir kadındı o. Üç dil biliyor, inanılmaz bir eğitimi var, yayında elektriği gayet güzel karşısındakine verebiliyor… Kadını aforoz etmeye çalıştılar. O da çekti gitti. Benim öyle bir imkânım yok. Bakmam gereken alzheimer hastası bir annem, üniversiteyi bitirmemiş bir oğlum var. Tabii ki hayata direneceğim, ama başka sektörlerde direnirim, birçok yerde halkla ilişkilerci olarak çalışabilirim. Televizyonda bana “Baba” bir adam “Baba” bir ruh “Baba” bir proje ile gelmedikten sonra Ayşenur Yazıcı’nın üstüne El Fatiha okusunlar. Yani ben inanılmaz kırgınım. Üç hafta içinde program kaldırılır mı ya?
Uzun yıllar haber sundunuz. Türkçeyi en güzel kullanan spiker ödülleriniz var. Neden habere ara verip kadın programları yapmaya başladınız?
Ara vermedim. Ben haberi bıraktım. 25 yıl yeteri kadar yorucuydu. Ruhunuz inanılmaz acır haberde. Sürekli felaket, çözümsüzlük ve insan uzlazmaşlığı ile ilgili haberler aktarırken bir sürü hastalığınız oluyor. Ben 2001’de CNN Türk’te çalışırken çok kötü bir hastalığa yakalandım. On beş gün işime gidemedim. Kanala döndüğümde 45 gün izinsiz çalışmak zorunda kaldım. Haber insanın içini kemiriyor. Mankenseniz ve güzel olduğunuz için orada oturuyorsanız ondan bahsetmiyorum. Jandarma bir operasyon yapmışsa ve Hizbullah’ın mezarları bulunmuşsa oradaki torbalardan insan kafatası çıkıyorsa. Siz onları montajlayıp edeplice insanların görebileceği kareler haline getiriyorsanız... Beyniniz kalbiniz yoruluyor. Bunun bedeli, düşük bir maaş olmamalı. Ben haber spikeri olarak kalsaydım bir evim olmazdı.
"98 MODEL POLO ARABAM VAR"
Haber spikerliği yaparken düşük maaş aldığınızı mı söylüyorsunuz? Oysa algı haber spikerlerinin çok iyi paralar aldığı yönünde.
Ben hiçbir zaman ana haber spikeri maaşı almadım. Ana haber okudum. Depremler, savaşlar bana emanet edildi. Öyle büyük paralar kazanmadım. Hem herkesin maaşı aynı değil. Benim 98 model Polo bir arabam var. Oturduğum evi yeni aldım. Onu da babamın yardımıyla. Herkes Cüneyt Özdemir kadar kazanmıyor.
Mesela haber spikerlerinden birisi emekli oldu, 750 bin dolar tazminat aldı. Onlar özel bazı anlaşmalarla, ihtimamla istihdam edilmiş insanlar. Aradaki ilişkiyi tabiî ki ben bilemem. Ama insanın ederinin, okumuş olmanın bu kadar ucuzladığı, beşinci plana atıldığı bir devri, Türkiye daha yaşamamıştır.
Ana haber sunma teklifi gelse kabul etmez misiniz?
Tabiî ki ben ana haber spikerliği yapabilirim. Ne videom var, ne herhangi biriyle basılmışlığım var. Ben edebiyle yaşayan normal bir Türk kadınıyım.. Ama medya dünyasında bunların pek bir ederi yok.
Bu kanıya nasıl vardınız?
Bana bir teklif gelmedi ki. Ayşenur gelip ana haberi okur musun diyen çıkmadı. Bu benim suçum değil… Şimdi biri bana gel Ayşenur haber oku derse gider okurum. Ama beni M. Ali Birand’dan, Ali Kırca’dan ya da Uğur Dündar’dan daha farklı bir maaşa tabi tutarak istiyorlarsa, gitmem. Ne farkım olduğunu sorarım.
"BİZDE ANCHORMAN HÜKÜMETLE PATRON ARASINDA ARABULUCULUK YAPAR"
Ne farkınız olabilir? Niye çağrılmamış olabilirsiniz?
Bizde anchorman denilen kişiler hükümetle patronlar arasındaki ilişkilerde kendi kelamlarını kullanarak düzgün yollar inşa etmeye çalışırlar. Hükümetle patronları arasında arabulucu gibidirler. Yumuşatıcı gibidirler. Bir de her yerde gözükmek isterler. Akıl sağlığı yerinde kalsın diye insanların çalışma tempolarının düzgün tutmaları lazım. O kadar çok çalışma, az çalış, günün yorumunu yap. Hem haber hazırlayacağım, hem sunacağım hem yorum yapacağım diye yırtınmanın gereği yok. Bırak başka insanlar da düzgün halde işlerini yapabilsin. Bunu söylemem çok ayıp algılanabilir ama bu benim düşüncem.
Birand, Ali Kırca, Uğur Dündar haber sunmaya devam ediyor. Mehmet Barlas ve Fatih Altaylı kısa bir dönem sundu… Bu da mı bir moda sizce?
Önce kadınları temizlediler. Kadınları neden ayıkladılar bilmiyorum. Ben kadın değil erkek olsaydım dahi bıyıklarının yarısı sararmış bir adamla, yüzünün feri sönmüş bir erkeğin sunduğu haberi izlemek istemezdim. Moda meselesine gelince. Diğerlerini bilmem ama Birand bırakmaz, ekranı çok sever. Yaşama Dönüş operesyonu adı altında cezaevlerine operasyon yapıldı. CNN Türk’ün helikopteri de çekim yapıyordu. Panik halindeyiz. Çok kötü görüntüler var. Hepsini veremiyoruz. Metinler baştan yazılıyor. Görüntüler kesilip biçiliyor. Helikopterden çektiklerimizin dışında Jandarma’dan da görüntüler geldi. O gün ben nöbetçiyim. Haberi sunmaya hazırlanıyorum. Birand ‘ben sunacağım çabuk kalk oradan’ dedi. Kopuk kollar, kan revan içinde görüntüler. Birand nasıl bir heyecan duyuyor. Ağzının suyu akıyor onu anlatırken. Benim yüreğim acıyordu.
Zaman Gazetesi