Sevgi Sabancı’nın ailenin ‘halı altına süpürülmüş’ hikayesini anlattığı ‘Adana’da Piç Olmak, Öteki Sabancılar’ adlı kitabı geçtiğimiz yıl Aralık ayında raflarda yerini aldı.
Bir çırpıda okuduğum kitaptaki bazı satırları hayretle karşıladım. Kimi paragrafları okurken de "Bu kadar da olmaz" dedim. Hanımefendi ve ailesinin uğradığı; kendilerine yaşatılan haksızlıkları okurken ise ister istemez kendi hayatımda yaşadıklarım aklıma geldi...
'Sevgi Sabancı kimdir?' diye soracak olursanız Nevin Tenik ve İhsan Sabancı çiftinin ilk çocuğu olarak Adana’da dünyaya gelen Sevgi Sabancı, Hacı Ömer Sabancı’nın torunu, Güler Sabancı’nın da aynı babadan dünyaya gelmiş öz be öz kardeşi.
Kitapta yer alan bilgiye göre Adana’da geçen çocukluğunun ardından üniversite eğitimini 1980-1985 yıllarında Britanya’da Westminster Üniversitesi’nde tamamlayan Sevgi Sabancı, eğitimi sonrası üç yıl boyunca Sabancı Holding’e bağlı Exsa’da çalıştı. Ardından Britanya’ya yerleşip tekstil ve ithalat işine girdi. 1995’e kadar bu işlerle uğraştı. 1995’te Türkiye’ye döndü. İstanbul Beylikdüzü’nde Toyota bölge dağıtıcılığı yaptı. Kurduğu şirketle tekstil, inşaat ve sağlık turizminde önde gelen şirketlere yönetim danışmanlığı hizmeti verdi.
Kitapta, ailenin zenginliğe giden yolda basamakları nasıl tırmandığı anlatılıyor.
Sevgi Sabancı'nın anlatımıyla despot bir baba (Hacı Ömer Sabancı), entrikacı bir kardeş (Sakıp Sabancı), ilgisiz ve kocasını sürekli küçülten bir eş (Yüksel Sabancı), vicdan ve merhametin yanında sevgisini de oğluna ve torunlarına çok gören bir anneyle (Sadıka Sabancı) aynı evde mutsuz bir hayat sürdüren İhsan Sabancı mutluluğu bir başka kadında bulmaya çalışıyor...
Ancak, bu büyük aileden bunalan İhsan Sabancı için sevdiği kadının ihaneti tam bir yıkım oluyor. Ailesi bu buhranlı dönemini İhsan Sabancı'ya karşı kullanmak isteyince yıkım katlanarak devam ediyor. Geri kalan hayatını otel odalarında sürgünde geçiren İhsan Sabancı’yı ölüm genç yaşında buluyor...
Kitapta öylesi satırlar var ki inanılır gibi değil...
Sevgi Sabancı’nın aktardığına göre, tüm yaşananların temelinde “entrikacı kardeş” diye tanımladığı Sakıp Sabancı’nın, ağabeyi İhsan Sabancı’ya karşı çocukluk çağlarına kadar giden çekememezliği yatıyor.
Kitabın birinci bölümde 'dinlediklerini', ikinci bölümünde ise 'gördüklerini' anlatan Sevgi Sabancı, ailesinin geri kalanıyla karşı karşıya geldiği birçok diyaloğu aktarıyor.
Bunların arasında, Sevgi Sabancı ile ablası Güler Sabancı’nın Frankfurt’taki bir karşılaşması da yer alıyor.
Sevgi Sabancı, aileden kendisine yardımcı olan tek kişi olarak bahsettiği amcası Hacı Sabancı’nın desteğiyle 1980’lerde Sabancı Holding bünyesindeki EXSA’da çalışmaya başlıyor. Sevgi Sabancı, EXSA’nın katıldığı Frankfurt’taki bir fuarda şirketin ofisinde diğer çalışanlarla birlikteyken Güler Sabancı içeri giriyor. Hiçbir diyaloğu olmadığı kardeşi Sevgi Sabancı’nın orada olmasını beklemeyen Güler Sabancı, birden 'Bunun burada ne işi var? Bunu buraya neden getirdiniz?' diye bağırmaya başlıyor.
Sevgi Sabancı, bu karşılaşmayı şöyle anlatıyor:
“Babamın Yüksel Hanım’dan olan kızı, ablam Güler büroya uğradı. Hay uğramaz olaydı. Beni görünce çıldırdı, deliye döndü. Bir oda dolusu çalışan insanın içinde boğazını yırtarcasına, ‘Bunun burada ne işi var? Bunu buraya neden getirdiniz’ diye bağırmaya başladı ve aynı hiddetle yan odaya geçip cam kapıyı çok sert bir şekilde çarptı. Cam kapı kırıldı, darmadağın olup etrafa saçıldı. Bu söyledikleri ve yaptıkları hırsını, öfkesini kesmemiş olmalı ki hemen odadaki telefona sarıldı ve Sakıp amcasını aradı, odadaki herkesin duyduğunu ben de duydum: ‘Bu kızı Adana’dan çıkarmayın. Ne işi var fuarlarda? Buna neden bu kadar yüz veriyorsunuz?’
Bu olay üzerine, bulunduğum yerden utanç içinde, boğazımda düğümlenen hıçkırıkları tutarak küçük mutfağa geçtim. Saldım gözyaşlarımı, koyverdim hıçkırıklarımı. Bu kadın benim ablamdı, biz kardeştik. Üstelik artık duygularıyla hareket eden bir çocuk değil olgun bir kadındı. Babamızın günahını benim sırtıma yüklemeye ne hakkı vardı? Bakışlarındaki nefret, sesindeki aşağılayıcı ton yenilir yutulur değildi. Aslında o gözlerimden dökülen bir tek damla yaşa değmezdi ama çalışma arkadaşlarımın yanında ezilmeye ve aşağılanmaya dayanamamıştım. Ağlamam ondandı.”
Bu ve bu gibi okurken hayrete düşeceğiniz pek çok satırı barındıran ‘Adana’da Piç Olmak, Öteki Sabancılar’ kitabını mutlaka okumanızı öneriyorum.
Merhum İhsan Sabancı'nın bu kitaptaki satırların sahibi olan kızı Sevgi Hanım; uzun bir süredir yıllar önce babasına ve ailesine uğratılan haksızlıkların izini sürüyor...
Şimdilerde çok önemli (!) , çok isim sahibi olan (!) kendi soyadını taşıyan, aynı kanı taşıdığı aile bireylerine karşı hukuk savaşını sürdürüyor.
Sevgi Sabancı'nın, aile mirasının kendisinden haksız yere alındığını ifade ederek Hacı Ömer Sabancı Holding'in bünyesinde bulunan 340 milyar liralık piyasa değerine sahip Akbank'taki hisselerinden payını istediği haberlerini basından okumuşsunuzdur.
Zenginlik uğruna önüne geleni ezmekten imtina etmeyen kişiler ve kitapta ismi geçen aile büyüklerinin çocuklarının, atalarının yanlışlarını sürdürmemelerini; 'haklıya haklarını teslim edip' hellaleşmelerini iyi niyetle temenni etmekle birlikte 'Otu çek, köküne bak' demeden de kendimi alamıyorum.
Sevgi Sabancı’nın büyük bir cesaretle yazdığı hatta okunması bile cesaret isteyen bu kitaptan sonra tüm haklarına kavuşması en büyük dileğimdir.
Sacit ASLAN