Beyincikte yeni keşfedilen iştah kontrol bölgesi
Temelde vücudumuzun denge organı olan beyinciğin iştah üzerinde de rolü olduğunu gösteren bir çalışma yayınlandı. Bu çalışmada ortaya çıkan bulguların obezite konusundaki yeni tedavi çalışmalarına yön vereceği düşünülüyor.
Merkezi sinir sistemimizde, şimdiye kadar bilinen iştahı kontrol eden ana merkezler hipotalamus ve beyin sapıydı. Serebellum adı verilen, beynin arka kısmında bulunan, halk arasında beyincik olarak bilinen bölge, temelde vücudumuzun denge organıdır.
Fakat son yıllarda serebellumun birçok başka önemli fonksiyonu olduğu gösterildi.
Geçtiğimiz 10-15 yıl içerisinde serebellumun aynı beyin gibi zihinsel fonksiyonlarımıza katkı sağladığı, hafıza, duygudurum gibi birçok kognitif alanla ilgili görevleri olduğu kanıtlandı.
Bugün bahsedeceğim çalışma yaklaşık üç ay önce Nature dergisinde yayımlandı. Bu çalışmaya göre serebellumda(beyincik) bir alanın iştah kontrolünde de rol aldığı saptandı.
Bu çalışmanın çıkış noktası genetik bir hastalık olan Prader-Willi sendromunda gelişen 'doymayı anlayamama' bulgusu oldu. Prader-Willi sendromu hastaları yedikten sonra doyma hissi gelişmiyor. Sürekli aç hissettikleri için de bir süre sonra obezite gelişiyor. Dr. Chen ve ekibi Harvard Tıp Fakültesi ile yaptıkları ortak çalışmada 14 Prader-Willi sendromlu, 14 de normal birey değerlendiriliyor. Beynin hangi alanının aktive olduğunu gösteren fonksiyonel MR görüntülemesi katılımcılara uygulanıyor.
İki ayrı zamanda fonksiyonel MR görüntülemesi tekrarlanıyor.
Birisi en az dört saatlik açlık sonrası, diğeri de yemek yedikten hemen sonra. Yapılan MR görüntülemesinde, iki grup arasında, beyincikteki anterior deep cerebellar nuclei (aDCN) alanının aktivasyonunda farklar gözleniyor. Sağlıklı bireylerde, açken bu alanın aktivasyonu fazla iken yemek sonrası azaldığı tespit edilmiş. Doyma hissi bulunmayan Prader-Willi sendromlu hastaların fonkisyonel MR görüntülemesinde, bu alanın aktivasyonunun açken ve tokken aynı olduğu görülmüş. Yani beyincikte bulunan bir çekirdek topluluğu olan aDCN açlıkla aktive oluyor, yemek yedikten sonra aktivasyonu azalıyor. Prader-Willi sendromlu hastalarda ise sürekli aktif kalması doyma hissinin gerçekleşmemesine katkıda bulunuyor. Bu çok ilginç bir bulgu. İlk defa beyinciğin iştah üzerinde de rolü olduğunu gösteren bir çalışma sonucu. Bu nedenle obezite konusundaki yeni tedavi çalışmalarına yön vereceği düşünülüyor.
Obezite sadece kalp ve damar problemlerine sebep olmuyor, aynı zamanda beyin hücrelerine de zarar veriyor. Alzheimer hastalığının önlenebilir risk faktörleri içerisinde obezite de var.
Glukoz mekanizmasını bozarak beyin hücre ölümüne katkıda bulunuyor.
Beslenme alışkanlıklarının değişmesinin bu durumun gelişmesinde rolü büyük. Hayatın hızlı akışı ile birlikte yemek alışkanlıkları da değişmek zorunda kaldı. Daha pratik, daha az vakit alacak ve aynı zamanda ekonomiyi de sarsmayacak yiyeceklere yöneliniyor. Bu tanıma en iyi uyan beslenme biçimi fast food tarzı beslenme. Fast food tarzı beslenme aynı zamanda metabolizmayı bozduğu için, çok kısa süreli tokluk hissi sonrası daha fazla açlığa neden oluyor. Aslında bu tarz beslenme doyma hissini bozuyor.
Akdeniz tarzı beslenme biçimi olarak tanımlanan bol sebze, meyve, zeytinyağı, kabuklu yemişler, baklagiller ve balıkdan zengin beslenme beyin sağlığına en iyi gelen beslenme biçimi. Belki yemeği hazırlaması uzun sürebilir ama tokluk hissini sağlayacağı için obezite olasılığını, dolayısıyla ona bağlı rahatsızlıkların gelişimini de azaltıyor.
Her şey belli bir rutine oturtana kadar zor gelir. Her ne kadar yemek hazırlama zor gibi görünse de bir süre sonra pratiklik kazanıp daha kısa sürede halledilebilir hale gelecektir. En azından gelecekteki sağlık problemlerini düşünerek kendinizi buna motive edebilirsiniz.
DR. SEVDA SARIKAYA / AKŞAM GAZETESİ