Çocuğum bana benzemesin!

Çocuğum bana benzemesin!

“Çok içine kapanık, yeni bir ortama girdiğinde eteğimden ayrılmıyor” diyor, dört yaşındaki kızı için Füsun Hanım.

Ayşe Hanım ise yedi yaşındaki kızının duygularını dışa vuramamasından şikâyetçi; diyor ki, “Ne zaman beraber film seyretsek, duygusal sahneler olduğu an, kumanda elinde ileri alıyor.”

Beş yaşındaki oğlunun vericiliğinden yakınan başka bir anne ise şöyle konuşuyor: “Arkadaşları ile oynarken dikkat ediyorum, oyuncağını veriyor isteyene, sonra onlar gidince de ağlıyor.”

Ayrı zamanlarda, ayrı konularda paylaşımları olan bu anneler konuşmalarının sonunda ekliyorlar: “Onun benim gibi olmasını istemiyorum, ben bundan çok çektim, o da çeksin istemiyorum.”

Böylece Füsun Hanım kızını ne zaman bir doğum gününe götürse, ona, “Hadi kızım, hadi bak, arkadaşların ne güzel oynuyorlar, sen de gitsene yanlarına” diye başlayan telkinleri sonuç vermeyince kendini ona bağırırken buluyor. Ayşe Hanım ise “Bunda ağlayacak ne var!” diye kızını odasında yalnız bıraktığında onun neden bu kadar sinirli olduğunun farkında bile değil. “Eh, sen de vermeseydin oyuncağını, şimdi sızlanmanın faydası yok” diye konuşan anne ise oğlunu avutamadığı o anlarda hissettiği çaresizliğin içinde kayboluyor çoğu zaman.

Anneliğin en zor tarafı; istemediğimiz, sevmediğimiz, zorlandığımız, kimi zamansa görmezden geldiğimiz parçalarımızı, çocuklarımız ayna gibi bize yansıttığında, nereye kaçacağımızı bilemememizde aslında.

Belki kendi annesi o her ağladığında sevgisini geri çekince, Ayşe Hanımın tek savunma mekanizması, duygularını görmezden gelmek oldu. Belki Füsun Hanımın annesi onun içe dönük kişiliğiyle nasıl baş edeceğini bilemedi: Her sosyal ortamda kızıyla dalga geçer bir iletişim kurunca, Füsun Hanım da titreyen ellerini, kırmızı noktalar oluşan göğsünü görmezden gelip, kelimelerin arkasına saklanır buldu kendini. Bir başka anne ise sevgiyi almanın tek yolunun vermekten geçtiğini öğrendi çok küçükken.

Derken yıllar geçti; Ayşeler, Füsunlar büyüdük. Ama içimizdeki ufaklık hiç büyümedi. Sadece içerlerde bir yerlerde kapısını sımsıkı kilitlediğimiz yerde saklı kaldı. Şimdi bir anne olduğumuz bugünlerde, hele kendi çocuğumuzun bizim içimizdeki çocuğun yaşına geldiğinde, kapılar eskisi gibi kilitli kalmıyor. Sinirlenmemiz, çaresizliğimiz; kendimizi, anlamadığımız bir şekilde bağırırken bulmamız ya da sanki donmuşçasına suskunluğumuz kilitli kapının ardındaki çocuğun yardım çağrıları bir anlamda. Tabii biz bunun farkına varmazsak eğer, karşımızda gördüğümüz kendi çocuğumuz değil, geçmişten gelen bir küçük “ben” oluyor bir anda.

Şimdi soruyorum Füsun Hanım, Ayşe Hanım ve bu yazıyı okuyan siz sevgili ebeveynler; gözümün önünde kendi filmim oynarken, çocuğumu gerçekten görme şansım var mı? İşte geçmiş hikâyelerimizden bir anlam çıkarma, görmezden geldiğimiz parçalarımıza yeniden annelik etme bu yüzden önemli.

Ancak o zaman yalnız başına takılan kızıma kendimi bağırırken bulduğumda durup, nefes alabilirim. Ancak o zaman, içimdeki ufaklığa “Biliyorum, kolay olmadı benim için böyle zamanlar; küçük kızım için de kolay değil şu an” diyebilirim. Ancak o zaman yanına gider, onu izler, belki ona, “Bazen arkadaşlarınla oynamak istiyorsun ama bunu nasıl yapacağını bilemiyorsun” derim. Belki de “Şu an senin için onların arasına karışmak zor, istersen burada benimle kalabilirsin, hazır olduğunda gidersin” sözleriyle seslenebilirim. Kim bilir, belki o zaman gerçekten onu anladığımı ona hissettirebilirim!

Küçük oğlumun zorlandığını gördüğümde, onunla o duyguyu oracıkta derinden bir sevgiyle paylaşabiliyorsam, zamanı geldiğinde rahatça benim yanımdan arkadaşlarıyla oynamaya geçebilecek gücü bulacak içinde. Ya da Ayşe Hanım içindeki ufaklığı anladıkça, kendini küçük kızına “Bunda ağlayacak ne var!” derken bulmak yerine, “İstediğin kadar ağlayabilirsin, yanındayım” diye elini tutarken bulacak.

Ve siz sevgili ebeveynler, kendinizi “Kızım, oğlum benim gibi olmasın” derken bulduysanız geçmişte, içinizdeki ufaklığın kilitli kapısını açmanın zamanı gelmiş demektir. Bunu sizi anladığını düşündüğünüz bir arkadaşın, bir eşin, hatta bir günlüğün paylaşımıyla yapabilirsiniz. Tek ihtiyacınız sizi yargılamadan dinleyeceğine inandığınız bir dost ya da bir kalem kâğıt. Kapı çok kalınsa, kilit açamayacağınız kadar paslanmışsa eğer, arayacağınız bir terapist kendinize vereceğiniz en büyük hediye böyle zamanlarda.


'Gizli Bahçe' dizisi neden erken final yaptı? Murat Yıldırım'dan bomba sözler İnşaat devinin veliahtının boşanma sınavı TRT 1’in "Kara Ağaç Destanı" dizisi final yapıyor Pelin Akil 'Yalı Çapkını'nından apar topar gönderiliyor Doğukan Manço'dan 'Barış Manço' filmi hakkında olay sözler Ebru Baki Sözcü TV’den ayrıldı mı?