Deniz Akkaya: Efe, Ayşe'ye soyadını hala vermedi
Efe Önbilgin'le olan olaylı ilişkisinin meyvesi Ayşe'si ile hayata yeniden merhaba diyen Deniz Akkaya, çok özel açıklamalaeda bulundu
Efe Önbilgin’le ilişkisi de çok konuşuldu, bir ayrılıp bir barıştığı halde ondan çocuk sahibi olması da! ’Efe çocuğu istemiyor, Deniz Efe’ye rağmen doğuruyor’ lafları da dahil, haklarında söylenmeyen şey kalmadı. Deniz Akkaya aslında hiçbir şeyin öyle göründüğü gibi olmadığını anlattı...
- Anne Deniz Akkaya’yı merak ediyorum...
- İnsanın kendinden üçüncü tekil şahıs gibi bahsetmesi çok tuhaf aslında. Benim anlatmam da ne kadar tarafsız olacak bilmiyorum ama... Bence çok iyi bir anne oldum! Ama kendi beklentilerimden farklı bir anne portresi de koymadım ortaya...
- Ne demek o?
- Bir kere evhamlı bir anne olmadım, evhamlı bir tip de değildim zaten. Çok sert bir anne babayla büyüdüğüm için kesinlikle bunun tersi bir anneyim diyebilirim...
- Çok sert anne-baba derken?
- Babamla annem çok kuralcı insanlardı. Benim niyetim böyle bir anne olmak değil. Tam da hayal ettiğim, hayalini kurduğum, üzerinde çalıştığım anne modelini hayata geçirebildim özet olarak. Tabii ki Ayşe şu anda yedi aylık. Büyüdükten sonra bu hayallerim, planlarım değişecektir çünkü beni nasıl bir çocuk ve nasıl bir genç kız bekliyor bilmiyorum! (gülüyor)
- Kızınızla nasıl bir ilişki hayal ediyorsunuz?
- Bizim hep çok mesafeli bir anne-kız ilişkimiz vardı, ben Ayşe’yle öyle olmak istemiyorum. Arkadaşlık kurabilen annekızlara her zaman çok özenirim, o yüzden hep bir kız çocuğu istedim. Bir an önce Ayşe o yaşlara gelsin istiyorum. Mesela neden ebeveynler hep çocukları piyano çalsın isterler? Çünkü kendileri çalamamıştır. (gülüyor) Keza ben de çalmadım, isterim ama zorlamayacağım onu. Tek zorlayacağım şey spor olabilir. Çünkü spor yapmak, insanı bir sürü kötü şeyden uzak tutuyor, onun çok bilincinde bir çocuktum ben.
- Annelikten önce/annelikten sonra diye ikiye bölünüyor mu hayat, değişiyor mu?
- Değişti tabii, değişmemesi zaten çok acayip olurdu. Bir kere artık bireysel yaşamıyorsun, bir başkası için de yaşıyorsun. Ama önemli olan ne biliyor musun? Ben değişmedim! Türkiye’de bazı insanların, anneliğin arkasına sığındığını, gizlendiğini düşünüyorum açıkçası...
- Nasıl yani?
- Anne şunu yapmaz, anne bunu yapmaz, anneye bu sorulmaz, anneyle bunlar konuşulmaz... Hayır öyle değil; anneliği böyle kalıplara sokmak yanlış. Ayşe nasıl bir anne isterdi, hep uzun uzun onu düşünüyorum ben. Plastik, didaktik konuşan, anne olmanın arkasına gizlenen, heyecanlarının, çılgınlıklarının üzerine yorgan çekmeye çalışan bir annesi olmasını istemezdi eminim. Ben de öyle bir anne olmak istemiyorum.
- ’Eskiden neysem oyum,’ diyorsunuz...
- Tabii, ben anne olmadan önceki halimden çok memnundum. Sadece anne olmadan önce olgunlaşmak önemli.
KÂBUS GÖRDÜĞÜMDE BENİMLE UYANIYOR
- Annelik olgunlaştırıyor mu gerçekten?
- Ben anne olmadan önce olgunlaşmaya başlamıştım zaten, anneliğin bana kattığı bir şey değil olgunlaşmak... 10 Aralık sabahı kızım 02:30’da doğdu, saat 03:00’te de ben olgun bir insan oldum gibi bir durum yok yani! (gülüyor) Hamile kalmadan bir süre önce, kendimle ilgili kararlar almıştım. Ben karar aldım mı, onları kararlılıkla hayata geçiren biriyimdir. An be an, gün be gün karar değiştiren biri olmadım hiç. Yani beni olgunlaştıran şey annelik değil; olgunlaşmak ancak anneliği yaratır diye düşünüyorum.
- Annelik fikri korkutmadı mi sizi hiç?
- Hiç korkutmadı. Hamilelik çok enteresan bir dönem. Kendi vücudunla başka bir canı beslemeye başlıyorsun ve onla dokuz ay aynı çatı altında birlikte yaşıyorsun. Bu çok ilginç bir ilişki. Kimseyle, kocanızla bile kuramayacağınız bir ilişki. Ben Amerika’da hamilelik kursuna gittim, çok şey öğrendim, uyguladım. Her gece uzun uzun Ayşe’yle konuştum. O kadar iyi geldi ki, şimdi çok enteresan bir ilişkimiz var Ayşe’yle...
- Nasıl bir ilişki?
- Mesela ben kâbus gördüğümde, benimle birlikte uyanıyor Ayşe. Hissediyoruz birbirimizi yani...
- Ne hissediyorsunuz, Efe Bodrum’da birilerini tekneden iterken ya da başkalarıyla haberleriyle çıktığında?
- Tabii ki üzülüyorum çünkü öyle gözükmemeli aslında. Efe çok iyidir, çok da evcimendir ama böyle görününce itici bir adam haline geliyor.
- Böyle durumlarda hesap sorma hakkınız var mı?
- Elbette soruyorum, cevabını da alıyorum muhakkak ama bunlar iki kişi arasında konuşulan şeylerdir. Beni pasif gösteren bir durum yok.
- Peki o size karışıyor mu?
- Onun yargılayacağı tuhaflıkta bir yaşantım yok ki, hoşuna gitmeyeceği hareketler içerisinde olmuyorum ki ben. Öyle absürd arkadaşlıklarım da yoktur, bütün arkadaşlarımı Efe tanır. Beni bottan bir arkadaşımı denize iterken göremezsiniz ki! Öyle bir şey görse şaşırır zaten.
- Çocuk mağazası nereden geldi aklınıza?
- Hamileliğimden çok kısa süre önce, Londra’da bir mağazada aklıma geldi. Şu anda yapmak istediğim şeyi yapıyordu o mağazanın sahibi. İlhamı oradan aldım. Hatta o kadının ürünlerini kendi mağazamda satacağım şimdi. İlk başta hazır giyim olacak, Ayşe’ye aldığım eşyalardan satacağım. İnsanlar bana ’Ayşe’yi nereden giydiriyorsun?’ diye sorup durunca, işi ticarete dökmeye karar verdim!
- Özel tasarımlar düşünüyor musunuz?
- Cengiz Abazoğlu’na hep derdim ki; ’ Kızım olursa ilk kıyafetini sen yapar mısın?’ Hayalim gerçek oldu. İlk bebek kostümünü Cengiz’e tasarlatıp, sonra özel tasarımcılarla çalışacağım. Şu anda ikisi Amerikan, biri İngiliz üç ayrı markanın distribütörlüğünü almak için uğraşıyorum. İki de ortağım var. Ağustos ortası gibi açmayı planlıyorum mağazayı...
- Markanın adı ne olacak?
- Chic Frog.
- Yeri nerede olacak?
- Bağdat Caddesi’nde.
- Efe’nin katkısı var mı bu dükkân işinde?
- Hayır, hiçbir katkısı yok.
- Neler planlıyorsunuz kendinizle ilgili?
- Türkiye’nin önde gelen bir tekstil firmasıyla, Kate Moss’un Top Shop’a yaptığı gibi bir işbirliğine giriyoruz. Şu anda sözleşmem gereği adını veremiyorum ama yakında açıklarız. Kadınların vücutlarındaki deformasyonları örtecek, kapatacak tasarımlar üzerinde çalışacağız. Yani şu arada çalışmıyor gibi gözüküyor olabilirim ama çok şey yapıyorum. Bir gün evli de olsam çalışacağım; Ayşe’nin evde çalışan bir anne görmesini istiyorum. Ticaret çok kolay değil; belki de batacağım ama hamilelikten sonra insana böyle bir enerji, güç, cesaret geliyor.
- ’Efe çocuğu kabul etsin ve evlensin diye Deniz alttan alıyor hep’ yorumları yapıldı...
- Neden böyle bir şeyi düşüneyim ki? Daha 32 yaşımdayım, hayatımın en güzel çağında, istediğim kişiyle evlenip, daha monoton bir ilişki yaşayabilirim. Ama Efe benim sevdiğim adam!
- Hâlâ âşık mısınız Efe Önbilgin’e?
- Evet, hâlâ âşığım...
- Fakat kabul edersiniz ki garip bir ilişkiniz var. Ne bir arada olabiliyorsunuz, ne de ayrı. Çok merak ediyorum, neyi paylaşamıyorsunuz?
- Cevabı aslında şu; bizim karakterlerimiz farklı. Çok yakınımızda olsan, kriz durumlarında her şeyi sineye çekiyor gibi gözüküp aslında mantığımı devreye soktuğumu bilirdin.
- Olgun taraf siz misiniz yani bu ilişkide?
- ’Ben olgunum’ anlamında söylemiyorum. Sadece ikili ilişkilerde de değil, iş yaşamında da hareket etmeden önce düşünmeyi yeğliyorum. Yani skandal yaratmak, kavga etmek, karşı tarafı kirletmek gibi haklar bir gün sonra yine senin. Yarın kullan bu hakkını istersen! İkimiz de benim yolumu izliyor olsaydık, aslında her normal ilişkide yaşanan kavgalar bu kadar dışarıya yansımazdı. Dikkat et, bu tip haberlerden sonra konuşan hep Efe oldu, ben bir ay sonrayı düşündüm hep.
- Şaşırıyorum sizi dinledikçe! Deli dolu, hırçın Deniz algısı vardı ya... Aşkına sahip çıkan, sabırla bekleyen bir kadın var şimdi...
- Her gün görüyoruz işte; insanlar boşanıyor, herkes birbirinin arkasından konuşuyor, bir şeyleri paylaşamıyorlar. Ben onlardan biri olmak istemiyorum. Şunun altını çizmek istiyorum; insanların ’Bu ilişkide veren taraf hep Deniz’ diye bir algıya kapılmalarını istemiyorum. Yok öyle bir şey! Ben çok romantik bir kadınımdır, karşıdan bir şey görmezsem, tek taraflı sevgi, ilgi vermem zaten. Aslan kadınıyım bir kere.
- Zaten karşındakinden hiçbir şey görmüyorsan, partnerin senin duygularını doyurmuyorsa nasıl devam edecek ki? Biraz öküz olmak lazım...
- Bazen insanların öyle görmek istediğini düşünüyorum ve bu beni çok üzüyor.
- Çocuğu Amerika’da doğurmak istemenizin nedeni Türkiye’deki malum baskılardan, haberlerden kaçmak mıydı, çocuğunuz Amerikan vatandaşı olsun diye miydi?
- Hayır, vatandaşlık için değil. Son üç ayımda biraz ağırlaşmaya başlamıştım ve vücudumdaki ağırlık bende psikolojik yorgunluk yaratmaya başladı. Efe’ye göre, sanki o son aylarım psikolojik açıdan iyi geçmeyecekti...
- Ha sizi düşündü yani!
- Beni düşündüğünü söyledi, ben de buna inandım. (kahkahalar atıyor) Ama hiç öyle şeyler olmadı. Miami’de gezdim, çok hareketliydim. Hatta neredeyse yürüyerek gittim doğuma. 20 kilo aldım ama hiç dert etmedim, çok sağlıklı beslendim. Ben böyle olacağını biliyordum zaten ama endişelenenler oldu işte.
- En başa dönersek... ’Bu adamdan çocuğum olmalı,’ mı dediniz yoksa sürpriz miydi hamilelik haberi?
- Bana sürpriz olmadı açıkçası. (gülüyor) O dönem koparılan yaygaraların dışında bir de gerçekler var; biz çocuk istiyorduk! Zaten korunmuyordum, korunmadığımı Efe de biliyordu. Yani ’Efe çocuğu istemiyor’ durumları kesinlikte yoktu. Ama bu haberin neonlu ışıklarla verilmesi için skandal yaratılması gerekiyordu sanırım!
- Aranız kötüydü ama...
- Evet bunu hiç saklamadım ki... Çocuk isterken de zor bir dönem geçiriyorduk. Biz Efe’yle anne baba olduk diye şu an iyi geçindiğimizi de söyleyemem sana. Efe başkalarıyla çok rahat geçinir, çok iyi dosttur, hatta benim de en iyi dostumdur, o ayrı ama biz geçinmesi zor iki ruhuz. Evet, geçinemediğimiz bir dönemde hamile kaldığımı fark ettim. Ve maalesef; erkekler panik anlarında çok hatalı cümleler kurabiliyorlar. Kadın biraz daha geleceği görebiliyor, çerçeveye ve resme daha büyük bakabiliyor. Erkekten farklı olarak şunu düşünüyor; Ben bu cümleleri sarf ettikten bir ay sonra pişman olur muyum?
- Aranız bozuk, hamile kaldığınızı öğreniyorsunuz. Bunu paylaşmalıyım onunla... Bitmişti zaten, vazgeçmeliyim... Çocuk istiyorum, o olmasa da doğururum. İlk anda hangi şık geçti aklınızdan?
- Tabii ki çok üzüldüğüm şeyler yaşadım ama hiçbir zaman Efe’yle ilişkimin bittiğini düşünmedim...
- Hamile olduğunuzu söyleyince karşı tarafın tepkisi ne oluyor?
- Haliyle ’Bunu yapabilecek miyiz, geçinemiyoruz ki?’ dedi. Oturup konuştuk.
- ’Efe’ye rağmen doğurdu’ haberleri çıktı malum. Efe istemeseydi, yine de doğuracak mıydınız bu çocuğu?
- Efe’nin çocuk isteyip istememesinden daha önemli bir şey var; kolay bir insandan çocuk yapmıyorum ki! Onun kendi ağzıyla ’çocuk istiyorum’ demesi de hiçbir şeyi kolaylaştırmadı, bunu anlatamıyorum.
- Tamam da, ’İstemiyorum’ deseydi?
- Onu Ayşe’ye yapamazdım. Çünkü ben ne olursa olsun Ayşe’nin çok mutlu olmasını istiyorum. Anne olmaya karar verdiğimde de önceliğimiz hep Ayşe olmalıydı, öyle başladı, öyle gidecek.
- Cip krizi neyin nesiydi?
- İki buçuk senedir kendi paramla taksitlerini ödediğim Audi cipim vardı. Amerika’ya giderken son altı-yedi taksidini Efe ödedi. Onun bana aldığı bir cip falan değil yani. Sonra biz ufak bir kriz yaşadık; o arada nakite sıkışmıştım, kavgalı olduğumuz için Efe’den istemedim, cipi sattım. O da gitti mahkemeye verdi beni, sonra da geri çekti! Şunu ekleyeyim; bizim aramızda hiçbir şekilde para kavgası yoktur, sahip olduklarımız bir karı-kocadan daha fazla birdir. Ama ben, küsen bir çocukla beraberim! Oyuncaklarımı küçükken de paylaşan bir çocuktum, paylaşmayı seven bir kadın olarak da hayatıma devam ediyorum. Ama zannediyorum, Efe küçükken de oyuncaklarını paylaşmazmış, şimdi de paylaşmıyor. Mesela bana kızdı mı ben arabasız kalırım! Ayşe’yi doktora götürecek bile olsam bana arabasını vermez. Kavga edince de hediyelerini geri ister...
- Sahiden mi?
- Şimdi insanlar da ’Ne biçim adam, beraber olduğu kadına para vermiyor, çocuğuna para vermiyor’ desinler istemem. Efe sinirlenince böyle şeyler yapıyor, ben alıştım.
- Peki Sunset’teki tokat krizinin aslı nedir?
- Doğrudur, tartıştık, seslerimiz yükseldi ama tokat falan yok. Efe’ye hep söylüyorum ama uluorta kavga etme huyundan vazgeçmedi ve maalesef medyatik insanlar olduğumuz için bunlar basına farklı şekillerde yansıyor. Ben burada bizi hatalı görüyorum; ne olursa olsun, bu kadar göz önünde bir çift olarak dışarıda sesimizi yükseltmememiz gerekiyor.
- Niye yapıyor bunları?
- Ona soracaksın Şirincim! Ben de mesela çok ani ve fevri tepkiler vermek istiyorum. Ne yani, anne oldum diye bağıramaz mıyım? Ben de bağırmak istiyorum Efe’ye, ben de onun gibi fevri davranmak istiyorum. Ama karar verdim, yapmıyorum. Çocuk sahibi olmak böyle fevri davranışları kaldırmıyor.
- Bazen sevgi her şeyi değiştirir ya; belki siz de dayanarak, sabrederek öğreteceksiniz. Olamaz mı?
- Umarım! Sakin günler zaman zaman geliyor ama bunun, Efe için artık bir yaşam şekline dönüşmesini istiyorum. Benim için hayat sakin zaten.
- Neden birlikte yaşamıyorsunuz da, o otelde kalıyor?
- Çünkü benim evim 100 metrekare ve kendi çalışma masasını istiyor, kendine ait alan istiyor Efe. Şu an o 100 metrekarede dadıyla yaşıyorum ben.
- Ev planınız var mı peki?
- Şu an Bebeköy’de bir ev tuttuk, dekorasyon yapılıyor. Ama o evde bizle birlikte en fazla üç gün geçirebiliyor.
Evlilik rüyası olan biri olmadım
- Evlilik rüyanız yok mu?
- Hiç! ’Şöyle bir düğünüm olsun, hemen arkasından bir çocuk patlatayım’ şeklinde bir insan değilim. Bununla ilgili de çok haber çıktı, hemen söyleyeyim: Evlilik konuşması bizim aramızda hiç tabu olmadı. Ne zaman keyfi yerinde olsa evlilik muhabbeti açar Efe, ben de çok kızarım. Çünkü ben hep, bu çok ciddi bir şeymiş gibi, açık oturummuş gibi konuşmak isterim. Halbuki, onun yaptığı doğru! Evlilikle ilgili korkusu olan bir adam değil.
- Anne olma hali kadının çekiciliğinden götürüyor mu?
- Ben de doğurduktan sonra aynı şeyi hissettim, hissetmeyen insan normal değildir. Doğurduktan bir saat sonra bakıyorsun, hâlâ karnın şiş! Karşındaki insanın sana ’çok güzelsin’ demesi yetmiyor o sırada. Telkin çok önemli, o yüzden uzun süre akupunktura gittim.
- Neden?
- Duygusal hayatımı düzene sokmak için. Hormonların yarattığı inişler çıkışlar oluyordu. Bir gün kalkıyordum kendimi çok çirkin hissediyordum, bir gün kalkıyordum kendimi inanılmaz güzel buluyordum. İlaç kullanmaktan daha etkili bir yöntem. Tavsiye ediyorum herkese.
- Efe sizi güzel buluyor muydu her şeye rağmen?
- Bir canavara dönüştürmek istemiyorum şimdi Efe’yi ama bana ’ güzelsin’ falan dediğini hiç hatırlamıyorum. (gülüyor) ’Sen çabuk toparlarsın,’ dedi hep, doğruydu. Çünkü ben kendini kötü görmeye tahammülü olan biri değilim. Tatile de gitsem, sabah kalkıp spor yapıyorum. Gece çok ağır yemek yiyelim, içki içelim; sabah aynada kendimi fresh görmeyince kötü hissediyorum. O konuda kendisiyle kafayı bozmuş biriyim. O dönemde kendimi iyi hissetmiyordum ama emzirdiğim için çok hızlı kilo verdim.
- Türkiye’nin en güzel kadınlarından biri, bir topmodel olarak ’vücudum bozulur’ korkusu yaşamadınız mı? Ayrıca neden sizin gibi kadınlar doğurduktan sonra da taş gibi kalabiliyor?
- Çünkü senelerdir çalıştırmışsın o vücudu; spor yapıyorsun, düzgün besleniyorsun. Altyapı sağlam yani! (gülüyor) Dolayısıyla hamilelikten sonra toparlanmak, spor yapmayan bir kadına göre çok daha kolay oluyor.
- Eskisi gibi misiniz peki, ’aynı kaldım’ diyebiliyor musunuz?
- Her kadın gibi benim de vücudumda deformasyonlar oldu; yok diyenleri de hiç anlamıyorum, neyi ispatlamaya çalışıyorlar! Emzirmeden dolayı göğüslerimde yumuşama oldu tabii.
- Silikon olayı etkiliyor mu emzirmeyi?
- Hayır, silikon kas altına konulan bir şey.
- Ebru Şallı’nın hamileyken az kilo almasına yorumunuz ne?
- Ben yapamam! Çünkü hamileliğe şöyle baktım ben; dokuz ay boyunca ben izindeyim. O yüzden her istediğimi yedim. O kadar çok tatlı yemiştim ki, Amerika dönüşü üç dolgu yaptırdım.
- Ayşe babasının soyismini aldı mı peki?
- Ayşe’nin Amerikan pasaportu var şu anda, Amerikan pasaportunda soyadı Önbilgin zaten. Şu andaki tek hüviyeti de pasaportu. Sadece nüfus cüzdanı çıkmadı, onu da babası çıkaracak, bekliyoruz işte. (gülüyor)
- İnatlaşıyor mu?
- Onu da inattan yaptığını düşünüyorum, art niyet yok. Yoksa ilerde, Ayşe’nin annesinden çok babasıyla çok daha özel bir ilişkisi olacak bence. Ki bunu da kıskanarak söylüyorum. (gülüyor)
- Nasıl bir baba?
- Eskiden sadece yatan, küçük bir bebekti Ayşe. Şimdi çok daha güzel bir ilişkileri var. Bazıları özenir, anlatmaktan büyük keyif alır ama Efe hiçbir zaman alt değiştiren, Ayşe’yi yıkayan bir baba olmadı, olmayacak da!
- Birlikte görüntü vermekten özellikle mi kaçıyor?
- Bu çıkan haberlerden sonra ispat edermiş gibi ortaya çıkmayı tercih etmiyor aslında. Ayşe’yi kullanıyor olmak da istemiyor.
- Hamileyken hakkınızda çıkan haberlere üzülmediniz mi hiç?
- Üzülmemem, yorulmamam mümkün mü Şirin? ’Anne olmak güç veriyor’ gibi klişe bir cevabı da yok bunun. Dahası, bunun annelikle bir ilgisi yok, bunun tamamen benle ilgisi var. Ben Deniz olarak çok kararlıydım, nasıl bir insanla olduğumu bilerek hamile kaldım. Efe zaten yerinde duramayan, türlü çılgınlıkları olan, normal normlara uymayan bir adam.
- Bunu mu seviyorsunuz acaba?
- Belki evet. Ama sevdiğim bir sürü başka şey de var. İnsanlara tuhaf gelebilir, insanlar bunu yargılayabilir ama şunu da söyleyeyim; her şeyin sonunda, benim hâlâ emin olamadığım şeyler olduğu kadar, emin olduklarım da var onunla ilgili...
- Nedir onlar?
- En kötü zamanımda benim en yakın dostum olacağından eminim her şeyden önce. Sevgi, aşk, bunlar bir yerde bitebilir ama Efe, ilk önce benim en yakın arkadaşımdır.
- Ne kadar zamandır birliktesiniz?
- Ben 10 senedir tanıyorum Efe’yi ama üç senedir birlikteyiz.
- Onda emin olmadığınız şeyler nedir peki?
- Ben çok mantıklı davranan, istikrarlı bir insanım, giderek daha da istikrarlı bir insana dönüşüyorum ama aynı istikrarı Efe’de görmüyorum. Çünkü çok duygularıyla hareket eden bir adam, bunu değiştiremeyeceğine inanıyorum. Duygularıyla davranıp, anlık kararlar vermesi ona hayatı boyunca çok zarar verecek.
Takvim