Fatih Altaylı: "Saksıyı koysanız o yüzde 48’i alırdı"

Fatih Altaylı seçim sonuçlarının ardından eleştirilerin hedefi olan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında bir yazı kaleme aldı.

CHP’nin, daha doğrusu CHP yönetiminin tabandan gelen sese kulak vermemem eğiliminde olduğunu görüyoruz, öğreniyoruz.

Kemal Kılıçdaroğlu, 13. Seçim mağlubiyetine de, topluma ve muhalif seçmene “Başarı” diye yutturmaya çalışıyor.

Yanında da “Yalaka” ordusu “Evet başarılıyız, Kemal Bey’i kutluyororuz” diyor.

Hayır kardeşim, başarılı falan değilsiniz.

Türkiye açısından en önemli seçim dediğiniz seçimi kaybettiyseniz başarılı olduğunuzu iddia edemezsiniz.

İki kişinin katıldığı seçimde, üstelik de ülke bu haldeyken ikinci olduysanız başarılı falan değilsiniz.

Oylar çalındı, diyemezsiniz…

Çaldırmasaydınız!

Göçmenler oy kullandı diyemezsiniz.

Kullandırmasaydınız!

Göçmen seçmenleri bilmiyorduk diyemezsiniz.

O kadar uyarıldınız, bilseydiniz!

Başarısızsınız!

Hem Genel Başkan hem de parti yönetimi olarak başarısızsınız!

“Yüzde 48 oy aldık” söyleminin arkasına sığınamazsınız.

Bakın çok açık yazacağım, kusura bakmayın.

Oraya ismini anmak istemediğim ama çalışkanlığı ve Merzifonlusu ünlü bir canlıyı bağlasa idiniz, o da zaten ikinci turda en az yüzde 48 alırdı.

Saksıyı aday gösterseydiniz, yüzde 48 alırdı.

Siz de benim kadar biliyorsunuz ki, yüzde 48 size verilmedi.

O yüzde 48 siz gelin diye verilmedi.

O yüzde 48, Ak Parti zihniyeti gitsin diye verildi.

O yüzde 48 Erdoğan’ın ülkeyi yönetme tarzına karşı verildi.

İkinci turda Erdoğan’ın karşısında kim olsaydı zaten en az yüzde 48 alacaktı.

Sizin buna katmanız gereken bir yüzde 2,01 vardı, onu katamadınız…

Çünkü siz doğru aday değildiniz, yönetiminiz ise zaten çalışkan değildi.

Kazanamayacağınızı, size yıllar öncesinden söyledik.

İşin acısı siz de bunu biliyordunuz.

Aday olmanızdan önce, konuştuğumuz tüm belediye başkanlarınız, tüm milletvekilleriniz, “Kemal Bey adaylığı hak ediyor ama kazanması çok zor. Keşke aday olmasa” diyor sonra ekrana çıkıp “Adayımız Kemal Kılıçdaroğlu” diye bağırıyordu.

Siz ise başta Tuncay Özkan olmak üzere yakın çevrenizdeki birkaç kişinin ve hemşeriniz, yakınınız birkaç gazetecinin, medya patronunun dolmuşu ile aday oldunuz.

Altılı Masa Türkiye açısından iyi bir fikirdi belki, uzlaşmayı, demokrasiyi temsil ediyordu bizim için.

Ama belli ki, bizim inandığımız ortak değerler için değil, siz o masayı adaylığınızı dayatmak için kurdunuz. Ya da sonra buna dönüştünüz, dönüştürüldünüz.

Çünkü biliyordunuz ki, o masa olmasa İYİ Partinin çıkarması muhtemel bir aday, ilk turda sizi geçip 2. Tura kalırdı.

İmamoğlu’nun veya Yavaş’ın veya Akşener’in de katılacağı bir yarışta 2. Tura bile kalamazdınız.

Şimdi anlıyoruz ki, o masayı Erdoğan’ın yenmek için değil, kendi adaylığınız pekiştirmek için kurmuşsunuz.

Kendi küçük hedefinize ulaştınız ama yetmedi Kemal Bey.

Ve emin olun, berbat bir çevreniz, berbat bir takımınız var.

Önce sizi aday olmanız için doldurdular.

Aday olduktan sonra Cumhurbaşkanı seçilince de genel başkanlığı sürdürmeniz gerektiği konusunda doldurdular. Kazansa idiniz söz parlamenter sisteme geçmemeniz için dolduracaklardı. Hiç şüphem yok.

Ve siz onlara uydunuz Kemal Bey.

Sevgili Kemal Kılıçdaroğlu.

Genel Başkan olduğunuz dönemi hatırlayın.

Deniz Baykal’ın mecburi istifasından sonra CHP genel başkan ararken, adınızı ilk söyleyenlerden biriydim.

Israrla.

Çünkü yerel seçimlerde iyi bir rüzgar estirmiş, ekip çalışması yapabilen biri olduğunuzu göstermiştiniz.

Ve katıldığınız ilk Teke Tek’de siz de bunu söylemiştiniz.

Bugün de “Artık yeter” diyorum.

Siz iyi birisiniz Kemal Bey, biliyorum.

Ama çevrenizde toplananların sizi daha fazla kötü duruma düşürmesine izin vermeyin.

Yüzde 48 ile kalmaya çalışan değil, yüzde 48’e rağmen şerefiyle bırakan olun.

***

AK Parti olmasa bu CHP barajı aşamaz

Yıllardır yazıp söylediğim bir şey var.

Ak Parti diye bir şey olmasa, CHP barajı bile aşamaz.

Bugün CHP’nin varlık sebebi, seçmenin CHP’ye oy vermesinin sebebi, bir takım doru düzgün insanın CHP örgütlerinde hala çalışıyor olmasının sebebi Ak Parti’dir.

Ak Parti’nin rejimle ilgili sorunları olmasa, kurucu değerlerle, laiklik ile ilgili sorunları olduğuna ilişkin bir algı yaşanmıyor olsa, insanlar Ak Parti’yi yaşam tarzlarına müdahale etme olasılığı olan bir parti olarak görmeseler, Ak Partili troller kendileri gibi düşünmeyen herkese düşmanca saldırmasa, Ak Parti özgürlükleri kısıtlamaya çalışan bir partiye dönüşmemiş olsa emin olun CHP yüzde 10 barajını aşamaz, barajı yüzde 7’ye düşüren iktidara medyunu şükran olurdu.

Sakın ola ki, “Koskoca CHP, Atatürk’ün kurduğu parti, Cumhuriyeti kuran parti baraj altı kalır mı?” demeyin.

Kaldı.

1999 seçimlerinde 8,7 oy aldı ve “Koskoca CHP” baraj altında kaldı.

O seçimin 1. Partisi ise yüzde 22,2 alan Demokratik Sol Parti oldu.

İddia ediyorum, bugün Ak Parti diye bir parti olmasa bu haliyle CHP’nin alacağı oy en iyi ihtimalle budur.

Sorarım size, siz okurlara, pek çoğunuz bu CHP’ye “Kerhen” yani bir anlamda çaresizlikten oy vermiyor musunuz!

CHP yönetiminin halinden memnun olduğunun, aldığı belediyeler ile elde ettiği gücün onlara yettiğinin, oralardan sağladıkları imkanların, kendi küçük dünyalarında onlar için yeterli olduğunun, ülkenin geleceği konusunda onlara oy verenlerin dertlendiğinin onda biri kadar bile dertlenmediklerinin farkında değil mi CHP’ya oy veren seçmen.

Bu yüzden bir kısım seçmenin İşçi Partili vekillere daha fazla sempati duyduğunu anlamak çok mu zor!

Lafı fazla uzamdan söyleyeyim.

Bence kendini yenilemekten uzak, toplumun beklentisine kulağı kapalı, üslup olarak Ying olan Ak Parti’nin, Yeng’i olmaktan öteye gidemeyen bu CHP’yi kapatmak ve “Vakıf ya da müze” haline getirmek daha doğru olabilir.

“Atatürk’ün partisi kapatılır mı?” demeyin. Bu CHP zaten Atatürk’ün CHP’si falan değil.

Atatürk yattığı yerden kalksa diye başlayan cümleleriniz var ya, Atatürk yattığı yerden kalksa(Keşke), bugün ülkeyi yönetenlere bir dalardı ama bence önce işe CHP’den başlardı.

İlk daldığı siz olurdunuz.

Atatürk yerinden kalksa, emin olun bu CHP’nin kapısına kilit vururdu.

***

Kabine post Erdoğan dönemin habercisi olacak

Herkesin aklında “Cumhurbaşkanı Erdoğan kimleri Bakan olarak atayacak” sorusu var.

Niyeyse.

Ortalıkta listeler geziyor.

Bazıları komik olacak derecede mantıksız.

Mesela aynı kabinede hem Mehmet Şimşek, hem Merkez Bankası Kavcıoğlu’nu bakan yapan liste gördüm.

Bugünkü zırva ekonomi politikasına gönülden inanan Kavcıoğlu ile bu politikanın süper hatalı bir politika olduğunu ekonomiden bir nebze anlayan herkes gibi farkında olan Şimşek’in aynı kabinede olma ihtimali bana göre sıfırdır.

Eğer olursa, çok gülerim ve ülkenin geleceği adına çok endişelenirim.

Açıkçası içinde Süleyman Soylu’nun olmadığı bir bakanlar kuruluna da çok şüpheyle bakıyorum.

Ak Parti bugün hala iktidarda ise bunda Süleyman Soylu’nun payının büyük olduğunu kimse inkar edemez. Soylu’dan vazgeçmek demek, bambaşka bir politika demek!

Açık söyleyeyim, son 10 senede Erdoğan kabinelerinde kimin olduğu benim için hiç önemli olmadı.

Çünkü kim olursa olsun, politika belirleyici olan Erdoğan’dı. Tüm AK Parti iktidarı boyunca Ali Babacan dışında hiçbir Bakan’ın Erdoğan’ın arzusu ve talebi dışında bir şey yapma ihtimali yoktu.

Bu yüzden de kim gelirse gelsin yoğurdu Erdoğan gibi yemek zorunda idi.

Ama bugün kabineyi ben de çok merak ediyorum.

Adı geçenler arasında iktidarda güvendiğim tek tük isim de var ama yazmam. Yazarsam onlara zarar veririm.

Merakım onların yer alıp almaması ile ilgili değil, merakımın nedeni  bu kez hem kabine, hem de şekillenecek parti yönetimi aynı zamanda “Erdoğan sonrası” dönemin de habercisi olacak olması 

Bir anlamda “Halefini” bu kabine ve bu parti yönetimi gösterecek.

Fatih ALTAYLI 

'Gizli Bahçe' dizisi neden erken final yaptı? Murat Yıldırım'dan bomba sözler İnşaat devinin veliahtının boşanma sınavı TRT 1’in "Kara Ağaç Destanı" dizisi final yapıyor Pelin Akil 'Yalı Çapkını'nından apar topar gönderiliyor Doğukan Manço'dan 'Barış Manço' filmi hakkında olay sözler Ebru Baki Sözcü TV’den ayrıldı mı?