İCLAL YAZDI OYA CEVAPLADI...
İclal Aydın'ın "Annesini buldu fakat..." yazı dizisine Oya Zindancıoğlu'dan cevap geldi...
Annesini buldu fakat... (1)
Geçtiğimiz haftalarda bir yazımda evlat edinildiğini 30 yaşına geldiğinde öğrenen bir arkadaşımdan bahsetmiştim.
30 yıl boyunca anne, baba, teyze, kuzen bildikleriyle aslında bir kan bağının olmadığını, çocukluğundan bu yana baktığı albümlerdeki bebeklik fotoğraflarının bile eve getirilişinden sonra hazırlanmış mizansenler olduğunu, büyük bir yalanın içinde yaşadığını otuzuncu yaşında anlamış ve büyük bir depresyona girmişti.
Öfkesini kime yönlendireceğini bilemiyor, yaşamındaki bu korkunç sırrı bir türlü çözemiyordu. 12 yıl boyunca onu büyüten annesini üzmemek için bu arayışını ertelemişti.
Çocuğu olmuyordu arkadaşımın. Bir doktor kontrolü sırasında “ailenizdeki genetik yapı, şeker, kalp vs” sorusuna yanıt verememek onu ürkütmüş ve kendisini dünyaya getiren anne babasını bulmak için yola çıkmıştı.
Elindeki birkaç ipucuyla birlikte daha ne bulabilirim diye düşünürken ben bu köşede bir yazı kaleme aldım. Bir e-mail adresi verdik. Oya Yosunkaya ismi herhangi bir okura bir şey anımsatıyorsa lütfen bize destek olun dedik.
Birkaç e-mail elimizdeki parçaları birleştirmemize yardımcı oldu.
***
O yazımdan sonra pek çok kişi arkadaşımın kim olduğunu öğrenmek istedi. Bir gelişme olup olmadığını sordu.
Elbette Oya Yosunkaya evlat edinme işlemleriyle ilgili kayıtlardaki ismiydi. Şu anda başka bir isim ve soyadı taşıyor. Bugün 42 yaşında. mutlu bir evliliği var, dünyanın pek çok ülkesinde yaşamını sürdürebileceği iyi bir eğitimi almış ve ekonomik durumu oldukça iyi.
Kitaplarıyla, uzun seyahatlerle, sağlam dostlukları ve sevgili eşiyle dolu huzurlu yaşamında sadece kafasını kurcalayan bir gerçeğin peşindeydi.
Uzun beklentilere ve çabalara rağmen Allah ona bir çocuk bağışlamamıştı. Onu büyüten ve bugün bile adını her anışında gözlerinden özlem dolu yaşlar akmasına sebep olan babası bir evlat edinmesi gerektiğini telkin ettiği yıllarda ölmüştü.
Yıllar sonra evlat edinildiğini öğrendiğinde eski, siyah beyaz fotoğraflara bakarken babasının onu kucaklayışındaki içtenliği, koruyan, kollayan bakışlarını daha başka bir gözle incelemiş ve daha, daha, daha da çok sevmişti babasını...
***
Arkadaşım yazımın yayınlanmasından bir hafta sonra annesi olduğuna inandığımız kişiyi buldu.
Ancak...
İki sebeple onunla karşılaşmamaya ve kendini asla göstermemeye karar verdi.
Birinci sebebi şu:
Çocuğu olmadığı halde bir evlat edinmeye cesaret edemediği için onu büyüten, evlat edinen annesi kadar cesur bir kadın olamadığını düşünüyor. Bu hayranlık ve minnet sebebiyle de zihninde karanlık kalan “neden, nasıl” sorusunun yanıtını almak için onu zorlamıyor. “Ben anne aramıyordum, gerçeği bilmek istiyordum, susuyorsa canı sağolsun” diyor.
İkinci sebebi ise...
İşte o daha vahim...
(Yarın kaldığımız yerden devam edeceğiz...)
***************
Annesini buldu fakat... (2)
Biyolojik annesini bulduğuna inanan bir evlat o anneyle karşılaşmaktan, onunla konuşmaktan neden vazgeçer? Kendini göstermemeye ve o defteri kapatmaya neden karar verir?
Dün birinci sebebini yazmıştım...
İkinci sebebi ise 30 yıl bir sırdan habersiz yaşayan evlat edinilmiş “çocuğun” satırlarında...
İşte hiç yüz yüze gelinmemiş biyolojik anneye yazılan o mektup.
***
"Ne kadar güzelsin"...
Düşündüğüm anne misin, sandığım gibi bir utancın, bir yazgının kurbanı mısın, bu yüzden mi resimlerinde gülümsüyor olsan da bu kadar kederlisin bilmiyorum...
Seni çok aradım. Çok aradım çünkü senin de beni aradığını sanıyordum... Toparlayabildiğim parçalar o yılların çok ünlü bir iş adamının, kolejde okuyan 16 yaşında çok güzel kızının hamile kaldığı ve sonraları çok ünlü olan bir sağlık adamının yardımıyla bebeği evlatlık verdiğini söylüyordu bana. Ve hikâye bir yıl kadar senin beni takip ettiğin, hatta ortaokula giderken beni bir gün bir restoranda görüp peşime düştüğün şeklinde devam ediyordu. Sonraları önemli bir evlilik yapmıştın. Yurt dışı yaşamın, babanın ölümü, kardeşlerin, köpeğin, hatta bir doğum nişanı olarak bıraktığını düşündüğüm ismim...
Ve kader...
Hiç çocuğun olmamıştı. Belki bir gün karşına çıkacak gerçeği yalanlamak için, belki vicdanın el vermediği için çocuk yapmadın. Belki de Allah sana bana hiç vermediği bir çocuğu kucaklayıp büyütme, uyutup uyandırma mucizesini bir daha bahşetmedi. Belki cezalıydın...
Bir evlatlık olduğumu öğrendiğim günü sana yüz yüze anlatmayı çok planlamıştım. Aradığım bir anne değildi, annem var benim çok şükür. Sadece gerçeğin peşindeydim. Seni anlamak, tanımak hatta arkadaş olmak istiyordum. Ben sana çok saygılıydım, kimseye senin adını vermedim. Tıbbi ispat söz konusu olana dek de bahsetmezdim. Hâlâ da seni bulmama yardımcı olan profesyonel ekip dışında kimse bilmiyor adını.
Sesini bana dinlettiklerinde göz yaşlarımı zor tuttum. Senin gerçekten sen olduğundan hep şüpheliydim. Ama sesini dinledikten sonra karar verdim: Seninle hiç karşılaşmayacağız.
Hayalini kurduğum gibi iyi bir insan olduğunu biliyorum. Bugün çok yalnızsın, kimsen yok. Olağanüstü benzerliğimize rağmen aramızdaki en büyük fark bu.
Sen sahip olduklarını koruma peşindesin ben sadece gerçeğin. Sen hâlâ kaybedecek bir şeylerin olduğunu sanıyorsun...
Kimse servetinin peşinde değildi. Sen de tahmin edersin ki para için yapılabilecek bir oyunda seçilebilecek isimlerden değilsin. Yazık oldu sanırım... Korkma sevgili güzel kadın, bu defteri burada kapattım. Sen beni kabul etmemiş değilsin ancak... Ben seni kabul etmiyorum!”
***
İşte böyle sevgili okurlar...
Merak ettiğiniz öykünün sizlerle paylaşılabilecek kısmı bu kadar.
Bu meseleyi ilk yazdığımda insanların neden delirdiğini değil nasıl delirmediğini sormak gerek demiştim. Arkadaşım yaşamına kaldığı yerden belki biraz daha kırık, biraz daha buruk devam ediyor şimdi...
Belki daha da güçlü şimdi... Çünkü kocasından gelen bir mesajı gösterdi bana. Diyor ki mesajda:
“Aşkım benim. Ben senin babanım, ananım, kocanım, sevgilinim, arkadaşınım, dostunum ama sen benim her şeyimsin!”
İclal Aydın
***********
Oya Zindancıoğlu'dan açıklama
Sevgili Sacit, bundan tahmini 3 / 3.5 ay evvel, Zekeriyaköydeki kuaförümden ve başka yerlerden birileri tarafından arandığımı duydum. Bu kişiler daha sonra yeğenimin adresine ulaşıyorlar, yeğenim bana hala birileri kapıma geldi seninle çok özel konuşucaklarmış ellerinde, doğum gününden ve başka yerlerden resimlerin var dedi. Şöförüm, 7 senedir kardeşimden ayırmadığım Muzaffer, onu yolladım buluştular, bu olayı o gün öğrendim.
Ben ilgilenmiyorum çünkü bu insanlar o kadar inanmışlar ki benim kızımmış 16 yaşında iğfal edilmişim rahmetli annem Fındıklı'da bir aileye evlatlık vermiş. İclal Aydın hanım bu olayı yazmış bana söyledikleri o...
Benden DNA testi istediler ama yeğenim ve kardeşim 'olmaz öyle şey' diyorlar. Ben hiç doğum yapmadım, bu olayı doktorum Fevzi Bey eski eşim Serdar Gökhan söyleyebilir ama kabul etmiyorlarmış ve dün şöförümü aramışlar, bir çok deliller ve babayı bulmuşlar. İddia edildiği gibi benim böyle bir çocuğum olamaz bu kadının 46 yaşında olduğu söyleniyor.
Benim yaşımdan kadının yaşını çıkardığınızda bahsedilen çocuğu 14 yaşında doğurmuş olmam gerekir... 16 yaşında hele evlilik dışı böyle bir şey yapsam babam beni çoktan öldürmüş olurdu.. Bunu sana yazmamdaki sebebim bu olay büyüyor.
Benim alnım açık, bu olayı ağzım bir karış açık izlemekteyim...
Oya Zindancıoğlu