Kaygılarınız ruhunuzu ele geçirmesin!
Anksiyete, kaygı bozukluğu anlamına geliyor. Her an kötü bir olay yaşayacakmış hissi ile kişiyi tehdit eden bu durumda, sıklıkla günlük olaylar karşısında beklenenin üstünde yüksek bir kaygı düzeyi yüzeye çıkıyor.
Bugün'den Serda Kıvılcım'ın haberine göre zihin sürekli felaket senaryoları üretiyor ve her zaman kötü bir olay yaşanacağı hissini taşıyor.
Kaygı günlük hayatımızda yaşadığımız olaylarda hepimizin karşılaştığı bir ruh hali. Bu durum aşırı boyutlara ulaşmadığı sürece herhangi bir teşhis ya da tedavi gerektirmiyor. Ancak yaşantımızı olumsuz etkileyecek boyuta gelmeye başladıysa, mutlaka tedavi gerektiriyor.
Sinirlilik, uyku bozukluğu unutkanlık eşlik eder Reem Nöropsikiyatri Merkezi’nden Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, “Anksiyete bozukluğu olan kişi uzun süren, kontrol etmekte güçlük çektiği bir endişe durumu yaşar. Bu kaygı huzursuzluk veya kendini tetikte hissetme, çabuk yorulma, odaklanma güçlüğü, unutkanlık hissi, sinirlilik, kas gerginliği ve uyku bozukluğu belirtilerinin tamamı ya da bir kısmı ile birlikte bulunur. Kişinin yaşadığı bu sıkıntılar kişinin hayatını olumsuz yönde etkilemektedir” dedi.
Küçük yaşlardan itibaren hayatımıza giriyor
Anksiyetenin genellikle 20’li yaşlardan önce başlayarak, dalgalı bir seyir izlediğine de değinen Dr. Yavuz, duruma eşlik edebilecek psikiyatrik sorunlar arasında diğer kaygı bozuklukları, depresyon ve madde bağımlılığının geldiğini söyledi. Kaygı düzeyi yüksek kişilerin huzursuzluk ve kaygının yanı sıra vücut ve baş ağrısı, bulantı gibi şikayetler yaşayabileceğine de vurgu yapan Yavuz, “Bu tarz şikayetleri olan kişiler öncelikli olarak bir psikiyatri uzmanına görünmeli onun sonrasında tedavisine başlanmalıdır” uyarısında bulundu.
Geçmişin izleri canlanınca
Bu hastalığın nasıl oluştuğu ve nelere sebep olduğu konusunda da Dr. Mehmet Yavuz şunları söyledi: “Anksiyete hastalığının geçmişimizde yaşadığımız olumsuzluklarla da bağlantısı vardır. Kişi geçmişte yaşadığı kötü bir olayın benzeriyle karşılaştığında anksiyetenin belirtileriyle tepki verir. Önceden öğrenilmiş bir duygusal durum olarak anksiyete, belirli bir olayın o anda yarattığı korkudan değişiktir.
Bilinçaltındaki çelişkilerden doğar ve bastırılmış isteklerden kaynaklandığı için kişi duyduğu huzursuzluk ya da korkunun nedenlerini bulamaz. Anksiyete yaşanması kişiyi, kimi uyarıcıların etkilemesine bağlıdır. Bu yüzden çevredeki uyarıcı etkenlerden çözümlenmesi anksiyetenin nereden kaynaklandığını açıklar.
Örneğin; tehlikeli durumlar geliştiğinde (karanlıkta duyulan ses, köpek havlaması, saldırması) vücudun buna verdiği cevap anksiyetedir. Anksiyetenin sürekli tekrar etmesi çeşitli düzeylerde fizyoloji bozukluklarına yani vücudun biyokimyasal dengesinin bozulmasına yol açar. “
Hastalığın verdiği sinyaller
Sebepsiz yere yaşanacak korku ve panik hali.
Uyuyamama ve buna bağlı olarak sinirlilik hali.
Göz bebeklerinde genişleme.
Kalp atışı hızlanması.
Ağızda kuruma ve ellerde titreme.
Rutinden daha fazla tuvalete gitme isteği.
Yaşanacak yoğun baş ağrısı.
Vücudun belli bölgelerinde kızarma (Baş, boyun ense).
Terleme ve renkte solma terleme (özellikle avuç içi ve ayak tabanlarında).
Zihinde dağılma, kısa süreli hafıza kaybı.
Kaygı günlük hayatımızda yaşadığımız olaylarda hepimizin karşılaştığı bir ruh hali. Bu durum aşırı boyutlara ulaşmadığı sürece herhangi bir teşhis ya da tedavi gerektirmiyor. Ancak yaşantımızı olumsuz etkileyecek boyuta gelmeye başladıysa, mutlaka tedavi gerektiriyor.
Sinirlilik, uyku bozukluğu unutkanlık eşlik eder Reem Nöropsikiyatri Merkezi’nden Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, “Anksiyete bozukluğu olan kişi uzun süren, kontrol etmekte güçlük çektiği bir endişe durumu yaşar. Bu kaygı huzursuzluk veya kendini tetikte hissetme, çabuk yorulma, odaklanma güçlüğü, unutkanlık hissi, sinirlilik, kas gerginliği ve uyku bozukluğu belirtilerinin tamamı ya da bir kısmı ile birlikte bulunur. Kişinin yaşadığı bu sıkıntılar kişinin hayatını olumsuz yönde etkilemektedir” dedi.
Küçük yaşlardan itibaren hayatımıza giriyor
Anksiyetenin genellikle 20’li yaşlardan önce başlayarak, dalgalı bir seyir izlediğine de değinen Dr. Yavuz, duruma eşlik edebilecek psikiyatrik sorunlar arasında diğer kaygı bozuklukları, depresyon ve madde bağımlılığının geldiğini söyledi. Kaygı düzeyi yüksek kişilerin huzursuzluk ve kaygının yanı sıra vücut ve baş ağrısı, bulantı gibi şikayetler yaşayabileceğine de vurgu yapan Yavuz, “Bu tarz şikayetleri olan kişiler öncelikli olarak bir psikiyatri uzmanına görünmeli onun sonrasında tedavisine başlanmalıdır” uyarısında bulundu.
Geçmişin izleri canlanınca
Bu hastalığın nasıl oluştuğu ve nelere sebep olduğu konusunda da Dr. Mehmet Yavuz şunları söyledi: “Anksiyete hastalığının geçmişimizde yaşadığımız olumsuzluklarla da bağlantısı vardır. Kişi geçmişte yaşadığı kötü bir olayın benzeriyle karşılaştığında anksiyetenin belirtileriyle tepki verir. Önceden öğrenilmiş bir duygusal durum olarak anksiyete, belirli bir olayın o anda yarattığı korkudan değişiktir.
Bilinçaltındaki çelişkilerden doğar ve bastırılmış isteklerden kaynaklandığı için kişi duyduğu huzursuzluk ya da korkunun nedenlerini bulamaz. Anksiyete yaşanması kişiyi, kimi uyarıcıların etkilemesine bağlıdır. Bu yüzden çevredeki uyarıcı etkenlerden çözümlenmesi anksiyetenin nereden kaynaklandığını açıklar.
Örneğin; tehlikeli durumlar geliştiğinde (karanlıkta duyulan ses, köpek havlaması, saldırması) vücudun buna verdiği cevap anksiyetedir. Anksiyetenin sürekli tekrar etmesi çeşitli düzeylerde fizyoloji bozukluklarına yani vücudun biyokimyasal dengesinin bozulmasına yol açar. “
Hastalığın verdiği sinyaller
Sebepsiz yere yaşanacak korku ve panik hali.
Uyuyamama ve buna bağlı olarak sinirlilik hali.
Göz bebeklerinde genişleme.
Kalp atışı hızlanması.
Ağızda kuruma ve ellerde titreme.
Rutinden daha fazla tuvalete gitme isteği.
Yaşanacak yoğun baş ağrısı.
Vücudun belli bölgelerinde kızarma (Baş, boyun ense).
Terleme ve renkte solma terleme (özellikle avuç içi ve ayak tabanlarında).
Zihinde dağılma, kısa süreli hafıza kaybı.