Özge Özder: "Sinan'la masalımız Luna ile devam ediyor"
Geçtiğimiz aylarda kızı Luna’yı kucağına alan Özge Özder, “Sinan’la aşkın her kademesini çağlayarak yaşadık. Şimdi masalımız Luna ile devam ediyor” dedi.
Milliyet Gazetesi'nden Senem Aydın'ın röportajı...
- Geçtiğimiz günlerde ilk Anneler Günü’nü kutladınız, neler hissettiniz?
Çok net bir şekilde çalışan anne olduğumu hissettim, çünkü setteydim Anneler Günü’nde. İlk Anneler Günü’m olduğu için çok sayıda telefon ve mesaj aldım. Bütün bunlar mutlu etti tabii ama en çok Sinan’ın sürprizi mutlu etti.
Anneler Günü’nde sette olacağımı bildiğinden bir gün önce harika bir sürpriz yaptı. Evimizin bahçesini bir organizasyon şirketiyle anlaşarak cennete çevirmiş. Her yerde çiçekler, en güzel fotoğraflarımız, romantik notlar, yıldız ışıklar ve en sevdiğim ama pandemi başladığından beri hiç gidemediğimiz restorandan harika bir akşam yemeği... O manzarayı, her tarafta yıldız yıldız yanan ışıkları ve kızımın fotoğraflarını görünce çok ağladım. “İşte mutluluk, işte cennet bu” dedim içimden... Ve şükrettim eşimin, annemin, kızımın varlığına. Şimdi Luna’nın “Anne” diyeceği günü bekliyorum sabırsızlıkla.
- Anne olduktan sonra hayatınızda neler değişti? Nasıl bir duyguymuş?
Çok daha duygusal olduğumu fark ediyorum sanki eskiden az duygusalmışım gibi. Kötü haber ve bebeklerle, çocuklarla ilgili üzücü şeylere hiç tahammülüm yok, hemen dağılıyorum. Bize ya da Luna’ya bir şey olacak korkularım arttı. Çünkü bize bir şey olursa doğrudan o etkilenecek ya, onu düşünüyorum tamamen. Daha uzun yaşamayı diliyorum mesela, kızımın başında daha çok durabilmek için. Şükür ve dualarım arttı. İşte kendinden önce onu düşünmek dediğimiz, anneliğin tüm efektleri yer ediyor şu an bünyeme...
- Pandemi döneminde doğum sürecinin, anne olmanın zorlukları nelerdi?
Zordu, hem de çok. Çünkü salgın varken çalıştım ve maskesiz çalışmak durumunda olduğum bir meslek grubundayım. Hamileydim ve astım hastasıyım. Herkesin baş edebileceği bir psikoloji değil ama ben mesleğine çok aşık, çalışmaya bağımlı biriyim. Evde oturarak geçirmek istemezdim hamileliğimi. Şükür ki fırsat da verildi. Çok sıkı tedbirlerle devam ettim. Bu kadar yanımda hissettiren bir yapım şirketi, eşimin ve annemin büyük desteği olmasa başaramazdım. Sinan benim kahramanım, çünkü bir dakika bile yanımdan ayrılmadı. Biz sete, kuaföre, her yere birlikte gittik. Hamileyken her gün yaptığım bir saatlik yürüyüşlerde, çıkamadığım yokuşta arkamdan itecek naiflikte, çok kıymetli bir yol arkadaşı o...
- Neredeyse hamileliğiniz son anına kadar setteydiniz. O süreci nasıl anlatırsınız, zorladı mı?
Hiç zorlanmadım. Zorlanma lüksüm yoktu beni kucaklayan bunca insan karşısında... Hamileliğimi eşimden sonra ilk olarak yapımcım Fatih Aksoy ile paylaştım. Bana “Eğer sen ayaklarımı uzatıp hamileliği öyle geçireceğim, pandemi var çalışmak istemem bu koşulda demezsen, biz seni en güzel şekilde muhafaza eder, hamileliğini de gizleriz“ dedi. Kadınların bu durumunun çalışmalarına engel olmaması gerektiğini düşündüğünü ve ne zaman bir hamilelik haberi alsa, o bebeğin projeye de uğur getirdiğini anlattı. İnanamadım! Pandemideydik, müzik sektörü durduğu için eşim beklemedeydi ve hamileydim. Üstelik sözleşmem henüz olmadığından bir mecburiyet yoktu ama bana çalışma şansı verildi. Hâlâ bir işim olduğuna inanamadım. Ve büyük bir mutluluk, inanılmaz bir motivasyon, gözyaşı ile çıktım MedYapım’dan. Doğumuma iki gün kala hâlâ aynı motivasyonla setteydim. Tüm süreç boyunca “Gık” demedim. Çok şükür ki hamileliğim çok sorunsuzdu, Luna çok mülayim bir bebek olarak karnımda, babası her saniye yanımda bana hep yardım ettiler. Dizi senaryosunda da sağ olsunlar karakterimi çok ekonomik kullandılar. Ve sorunsuz bir doğumdan sonra üç hafta içinde sete dönmeye hazırdım. Çünkü o gün Fatih Bey’le yaptığımız konuşmadan sonra, o bilmese de kendi içimde bir söz verdim. Ömrüm boyunca da ne o verdiğim söz, ne de bu vefa duygusu hiç içimden çıkmayacak, kızım da bilecek bu hikayeyi...
- Doğumdan ne kadar süre sonra çalışmaya başladınız?
Dördüncü hafta ancak senaryoya adapte edebildiler. Büyük bir coşkuyla sarıldım işime. Fatih Aksoy’a verdiğim sözü tutmanın mutluluğunu yaşadım ve çalışan bir anne olmayı başarabildiğim için hem gurur duyup hem de şükrettim. Bana böyle bir imkan verilmiş işverenim tarafından, ne onları ne kendimi mahçup etmeye hakkım yoktu. Ben de en güzel şekilde karşılığını verdim, hem de büyük mutlulukla.
- Son üç yıl içinde evlenip çocuk sahibi oldunuz. Hayatınızın bu dönemlerini nasıl anlatırsınız?
Masal gibi... “Şükür” dedirtecek günler yaşadım. Sinan da hep “İyi ki” der. Hiç üzmedik birbirimizi, bir an ayrı kalmadık. Birbirimizi sevgiden şımartmaktan korkmadık, birlikte şımardık, eğlendik, ürettik. Aşkın her kademesini çağlayarak yaşadık. Ve şimdi masalımız Luna ile devam ediyor. Bence her şey daha yeni başlıyor. Birbirimize karşı hissimiz hep yeni başlamışız gibi.
‘Sinan muhteşem bir baba’
- Siz setteyken Luna’ya kim bakıyor?
Annem ve eşim. İyi ki varlar, iyi ki.
- Eşiniz Sinan Güleryüz her konuda yardımcı oluyor mu?
Hem de çok. Muhteşem bir baba. Beni anneliğe heves ettiren de kendisi zaten. O, baba ve iyi bir eş olmak için gelmiş bu dünyaya. Ayrıca emzirmek hariç Luna’nın bakımına ve eve dair elinden her şey geliyor. Onun neşesi yeter ya! Hep yanımızda ve yakınımızda olsun diye dua ediyorum.
- İkinizin de sanatla uğraşması evinize nasıl yansıyor?
Çok yönlü bir çift olmamızı sağladı tabii ki. Eskiden sadece müzikal oyuncusu olarak sahnede şarkı söylerken, şimdi Sinan sayesinde resmen kendi şarkılarımız, düetlerimiz, albümlerimiz var. ‘Senle Ben’ adlı düetimiz 30 milyon oldu. Çok ciddi bir rakam. Milyonun altında dinlenmesi olan düetimiz yok zaten. Sinan da benim mesleğimden ve çevremden çok şey katıyor kendine. Aynı çok yönlülük YouTube’a da yansıyor.
- Birlikte çalışmalarınız devam edecek mi?
Her sene bir düet yapmaya gayret gösteriyoruz. YouTube’da da birlikteyiz zaten. Artık marka iş birlikleri ya da reklam vs. görüşmelerinin bile ikili geldiği oluyor. İnsanlar bizi yan yana görmeyi seviyor.
- Hem set, hem annelik hem de YouTube çekimleri... Hepsine birden nasıl yetişiyorsunuz?
Valla bir şey üstüme yük olduğu anda zevk almaktan ziyade zorunluluk hissetmeye başlarım. Şu hayatta da hiçbir şeyi zorunluluktan yapmadım. Hakkıyla ve keyif alarak yapamayacağımı düşündüğüm bir şeyin içinde bulamazsınız beni. Enerjisi yüksek, çalışmayı seven, mesleğinden ve işin getirdiklerinden keyif alan biriyim. YouTube’u da, orada kendime ve kızıma anı biriktirmeyi de, insanlarla bu anıları paylaşmayı da çok seviyorum. Keyif almadığım ya da zor geldiği noktada bırakırım zaten. İnsanlara evimi, yaşamımı, kalbimi açtım. Onlar da kucakladılar. Beni yakından tanımalarına çok ama çok seviniyorum. Mektup uzunluğunda mesajlar, yorumlar yazan, sevgilerini göstermekten hiç çekinmeyen, benim için dualar eden herkese çok teşekkür ederim. Biraz moral olabiliyorsak ne mutlu...
- ‘Sadakatsiz’in başarısı için ne diyeceksiniz? Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
İnsanlar çok sevdiler işimizi, sokakta ve sosyal medyada çok güzel geri dönüşler alıyoruz.
‘Mesafeli bir bayram olacak’
- Bu bayram yine tüm Türkiye evlerde... Siz nasıl geçireceksiniz?
Sette ve evde. Malum pandemi olduğundan kimseyle görüşecek, kimseye gidecek bir durumumuz yok. Bir de bebek olduğu için çevremiz çok dikkatli ve duyarlı, herkes bebeği görüntülü konuşmalarla görüyor. Mesafeli bir bayram olacak.
- Çocukluğunuzdaki bayramlar nasıldı?
Çok renkli, anneanneli, dedeli ve neşeli...
- Luna’ya bayramları nasıl anlatacaksınız?
Atatürk’ün bize hediye ettiği çok kıymetli milli bayramlarımızın da, dini bayramlarımızın da anlamlarını ve bu bayramları layıkıyla kutlamayı, yaşamayı ama en önemlisi sahip çıkmayı öğrenecek.
SEZEN HANIM'A SEVGİMİZ ÇOK BÜYÜK
Sinan, ‘Küçüğüm’ şarkısını söylemeyi çok istedi. Sezen Hanım’ın şirketi de bedelsiz verdi. Basına ‘Luna’ya hediye edildi’ olarak tatlı bir şekilde yansıdı. Sezen Hanım’a sevgimiz çok büyük ve Sinan onun stüdyosunda şan dersi aldığından tanışıklığımız da var. Çok mutlu olduk tabii ki. Sinan’ın kliplerinde yönetmen ya da fikir annesi olarak katkı vermeye gayret ediyorum. Fakat esas işi her daim kamera arkası yapıyor.