Yılmaz Özdil yazdı: "Hanri"
Sözcü Gazetesi'nden Yılmaz Özdil'in bugünkü yazısı...
1937…
Atatürk, Aydın'daydı.
Nazilli Sümerbank fabrikası'nın açılışı yapmıştı, askeri tatbikatları izlemek üzere trenle Ortaklar'a gelecekti, bugün meşhur çöp şişleriyle tanınan Ortaklar, o zamanlar 40 haneli küçücük köydü.
Hanri orada yaşıyordu.
7 yaşındaydı.
Babası incir kooperatifinin katibiydi.
Aslında, Yunan işgali sırasında İzmir'de yaşıyorlardı, 1492'den beri, 500 yıldır İzmirli'ydiler, babası Alsancak Garı'nın katibiydi, musevi olduğu için görevden almamışlardı, bütün gayrimüslimlerin işgale sessiz kalacağını düşünüyorlardı, halbuki Hanri'nin babası Kuvayı Milliyeciydi, her akşam arkadaşlarıyla sohbet ediyormuş gibi aynı kahveye gidiyor, Kuvvacılarla buluşuyor, Yunan ordusunun Alsancak Garı'ndan yaptığı silah ve asker sevkıyatlarını aktarıyordu.
Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Ortaklar'a taşındılar, gencecik Türkiye Cumhuriyeti'nin ihracat hamlesi başlamıştı, kooperatiflerle üretim patlaması yaşanıyordu, babası incir kooperatifinin katibi olmuştu.
Okuryazar oldukları için, istasyon müdürü ve öğretmenle birlikte Atatürk'ü karşılama heyetindeydi.
Hanri ağlamaya başladı, “ben de geleceğim, beni de götür” diyordu.
Doğup büyüdüğü evde Atatürk'ten sevgiyle saygıyla bahsedilmeyen gün olmadığı için, babasının ceketinin eteğine yapışmış, ortalığı ayağa kaldırıyordu, illa görmek istiyordu.
Babası peki dedi, elele tutuştular, karşılamaya gittiler.
Akşam çökmüştü, hava kararmıştı.
Tren geldi.
Atatürk istasyona indi.
Sadece Ortaklar değil, civardaki bütün köyler istasyona akmıştı, iğne atsan yere düşmezdi, sevinçle, coşkuyla alkışlıyorlardı.
Atatürk konuşma yapmaya başladı.
Çıt çıkmıyordu, herkes can kulağıyla dinliyordu.
Hanri babasının elini bıraktı, usul usul Atatürk'e yaklaştı.