AŞK ELMA ŞEKERİ GİBİDİR
Evinin kapısını D-Smart dergisine açan Türkan Şoray, "Aşkın tarifini nasıl yaparsınız" sorusuna, "Mutlu aşk yoktur diyorum ben. Elma şekeri misali... Elma şekerini yersiniz, önce tatlı gelir, sonra sapı elinizde kalır" yanıtını verdi.
Türkan Şoray... İri siyah gözleri, sımsıcak gülümseyişi, kuralları, duruşu ve samimiyetiyle sadece Türk sinemasının değil gönüllerin de sultanı o... Yalnızca dizi ve film projelerinde kendini gösteren, özel hayatını her daim meraklı gözlerden uzak tutan "Sultan", evinin kapılarını sonunda D-Smart dergisine açtı. Sanatçı, bu çok özel buluşmada hayatına dair pek çok bilinmeyeni de bir bir anlattı.
- Eski Yeşilçam'ı, o dönemin oyunculuk ortamını özlüyor musunuz hiç?
- Yeşilçam demeyelim de sinemada geçmiş yılları özlüyorum tabii. Çünkü halkın tek eğlencesi sinemaydı o dönem ve üretim çok fazlaydı. Mesleğimi çok seviyorum. Çalıştığım zaman, setlerde olduğum zaman yaşadığımı hissediyorum. O zaman hep böyle içim pırpırlaşıyor. 12 ayın her günü çalışsam şikáyet etmem. O kadar seviyorum mesleğimi. O yıllarda, o imkánımız vardı, yılda 200 film çekiliyordu. Şimdi bu kadar az film çekildiği için kendimi sudan çıkmış balık gibi hissediyorum. Başka şeylerle oyalanıyorum falan ama beni tatmin etmiyor. O yorucu çalışmaları, uykusuzlukları, heyecanları çok seviyorum.
Dizi oyunculuğu ile sinema oyunculuğu farklı mı sizin için?
- Aslında tabii oyunculuk ikisi de... Dizilere de çok önem veriliyor şimdi, bir yerde artık beyazperde beyazcama taşındı gibi bir şey. Sinema farklı bir şey. İsteyerek, seçerek gidiliyor sinemaya. Onun için de çok daha üzerinde durarak yapabiliyorsunuz, o şansı var sinema filminin. Diziler sürekli tüketim olduğu için, senaryosuna o kadar bakamıyorsunuz, çok yorgun oluyorsunuz falan. Ve de biliyorsunuz, diziler hemen unutuluyor. Ama sinema öyle değil, sinema kalıcı. Mesela bizim "Selvi Boylum Al Yazmalım" hálá izleniyor, hálá dillerde.
Söz "Selvi Boylum Al Yazmalım"dan açılmışken soralım hemen. Neydi o filmin büyüsü sizce? Neden bu kadar çok sevildi?
- Çok güzel bir aşk öyküsü her şeyden önce. Aytmatov'un çok kalıcı ve köklü bir eseri. Yönetmen, dünyanın en iyi yönetmeni Atıf Yılmaz, mekán Adana ve o doğal güzellikler... Senaryosunda Ali Özgentürk harikalar yaratmış. Oyuncular tam karakterlere uymuş. Kameramanı, setçisi... Sonra müzik... Hepimiz çok inandığımız ve sevdiğimiz için ruhumuzu verdik herhalde. Böyle hepsi bir araya gelince büyülü bir hava çıktı ortaya.
Türk Sineması'nın sultanısınız. Bu unvanı size halk verdi. Peki zor olmadı mı taşımak bunu yıllarca?
- Tanınmanın, şöhretin benim için anlamı, toplumda saygı görmek ve sevilmek. Bu, Tanrı'nın bana bir lütfu. O yönüyle beni Türkan Şoray olmak çok mutlu ediyor. Ve ben bunu hiçbir zaman bir yük olarak görmüyorum. Bu bana çok büyük bir sorumluluk getiriyor. Nedir o sorumluluk? "Bizi yanıltmadınız" diyorlar mesela, "Hayattaki duruşunuzla ve davranışınızla belli bir çizgiyi hep korudunuz". İnsanlar beni kalplerinde bir yerlere koyduysa, hep orada kalmak benim için çok önemli. Orada kalmanın sorumluluğu ağır olabilir belki ama ben bu ağırlığı seve seve kaldırmaya gönüllüyüm.
Sinemaya başladığınız dönemden bugüne neler değişti?
- Türk Sineması'nda çok yıllar önce yapılmış o kadar güzel filmler vardır ki. Mesela bir "Otobüs Yolcuları", bir "Acı Hayat", "Sevmek Zamanı"... Türk sineması tabii çağın anlayışına göre değişiyor, ama klasik anlamda bir Türk sineması... O zamanlar Türk sineması kendi yağıyla kavruluyordu, hiçbir yapımcı "Bu filmi alayım da, yurtdışında bir festivale götüreyim" demiyordu. O filmler şimdi yapılmış olsaydı, yurtdışında hepsi ödül alırdı. Tamam, şimdi genç yönetmenler var, hepsi çok iyi, kendi özgün senaryolarıyla geliyorlar, daha özgür bakıyorlar. Ama o yıllarda, bütün teknik ve parasal imkánsızlıklara, sansüre rağmen o filmler yapılabilmişse, bu büyük bir başarıdır bence.
Yönetmenlik koltuğuna oturmaya hazırlanıyorsunuz galiba...
- Evet, daha öncekilerde hem yönetmenlik hem oyunculuk yapmıştım. Bu defa sadece yönetmenliği denemek istiyorum. Yazar Erendiz Atasü'nün "Kadınlar da Vardır" adlı kitabından bir kadın hikayesi. İki kadının yaşam içindeki serüvenini ve kadın dayanışmasını anlatan hoş bir hikáye. Şu anda senaryosu yazılıyor.
Genç yönetmenlerden kimleri beğeniyorsunuz?
- Son yıllarda çok beğendiğim genç yönetmenler var. Mesela Nuri Bilge Ceylan'ın başarısı hepimizin göğsünü kabarttı. Ben televizyonun karşısında hüngür hüngür ağladım onu izlerken. Yani hepsi sinemaya çok aşıklar, sinema tutkuları var ve kişisel sinemalarını yapıyorlar. Yıllar önce yapılan filmlerde de belli bir dil oluşturulmaya çalışıldı ama genel bir anlatım dili vardı Türk sinemasının. Şimdi her yönetmen kendi kişisel, özgün sinemasını geliştiriyor.
Hayatınızdaki dönüm noktaları nelerdir?
- Sinemaya başlamam ve tabii ki kızımın doğumu...
Anne olmak sizi nasıl değiştirdi?
- Hayata farklı bakmaya başlıyorsunuz anne olduğunuz zaman. Daha hoşgörülü oluyorsunuz, hayata daha çok asılıyorsunuz. Ben mesela anne olmadan önce hiç ölümü falan düşünmezdim, uçağa biner, oradan oraya giderdim. Şimdi sağlığıma daha dikkat etmeye çalışıyorum, uçaktan korkuyorum. Ve de hayatta daha başarılı olayım, kızım benimle iftihar etsin istiyorum. Hayatımı daha anlamlı kıldı anne olmak. Sinemaydı sırf yaşantım, şimdi sinema ve kızım oldu.
Anne-kız birlikte en çok ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
- Her şey... Birlikte olduktan sonra her şeyi güzel hale getiriyoruz.
Onun için hayaliniz ne?
- Her şeyden önce çok iyi bir tahsil almasını hayal etmiştim, o gerçekleşti. Her anne-babada vardır, kendi yapamadıklarını çocukları yapsın isterler. Dört dörtlük yetişsin istedim, Allah'a çok şükür hepsi gerçekleşti. Şimdiki hayalim de çok başarılı bir iş kadını olması. Bir de mutlu olması tabii.
Yaşam bana dingin olmayı öğretti
En çok neler canınızı acıtıyor bu ülkede?
- Çok şey insanın canını acıtıyor bu ülkede... Bir kere sanatçı duyarlılığınız var, ister istemez antenleriniz açık oluyor çevreye, yaşama, bu evin dışında yaşananlara karşı... Beni her şeyden önce insanların eşit şartlarda yaşamaması çok yaralıyor, üzüyor. Çocuğuna ekmek götüremediği için köprüden atlayan insanların olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Yaşam size ne öğretti?
- Yaşam bana her şeyin geçici olduğunu öğretti. En güzel şeyler de geçiyor, en acı şeyler de... Daha bir dingin, tevekküllü ve kaderci olmayı öğretti. Ama bu demek değil ki mücadeleci yanımı yok etti, sadece hırslarımı törpüledi.