Aydilge: "Yüksek paralar kazananlar müzisyen değil, tüccar!"
Pek çok ünlü dizinin jenerik müziklerini seslendiren Aydilge, YouTube'da şarkıları milyonlarca kez dinlenen, çok sevilen bir şarkıcı...
Akşam Gazetesi'nden Yasemin Döngel'in röportajı...
-Pandemi dönemi devam ederken, müzik dünyası sıkıntıya girdi. Hatta bazı şarkıcılar sahne alamadıkları için sitemde bulundu... Sizler bu süreçte neler yaşadınız?
Müzisyenler çok zor bir süreçten geçiyor. Eşim de müzisyen olduğu için ve dokuz kişilik bir orkestram da olduğu için tüm ekibin sıkıntısını üzerimde hissediyorum. Ama ortada çok yanlış anlaşılan bir durum var. Çünkü gerçek müzisyenler edeplerinden susarken, durumu çok iyi olan ve magazinde arabaları, villaları ile sürekli gündem olan figürler, 'Konser yok, paramız kalmadı' dediklerinde, toplumun gözünde müzisyenlere karşı bir öfke oluşuyor. Yani çoğu insan, müzisyenlerin çok büyük paralar kazanıp, lüks içinde yaşadığını sanıyor ve bizlere sinir oluyor. Olaya 'Ay bir siz eksiktiniz' şeklinde bakabiliyorlar. Sanki şımarıklık yapıyormuşuz gibi. Oysa çok zor durumda olan meslektaşlarım var. Maddi zorlukların yanı sıra psikolojik olarak konser verememe hali de çok yıpratıyor tabi.
-“Bir Kedim Var” adlı yeni single'ınızı piyasaya sürdünüz. Nasıl gidiyor?
Şarkılarımı kendim yazıp bestelediğim için her single, benim için bir kucaklaşma fırsatı. O yüzden manevi olarak kucaklaşarak geçiyor hayatım şu ara. Tabi Bir Kedim Var'ın şöyle bir hikayesi de var. Sezen Aksu'nun 'bir kedim bile yok, anlıyor musun?' diye seslendiği Gülümse şarkısını dinlerken çok duygulanırdım. Çocuk aklımla Sezen hanımın kedisi olmadığı için üzüldüğünü sanıp, ona kedi almaya karar vermiştim. Tabi büyüyünce anladım, o sözlerdeki derinliği... Bizi koşulsuz sevebilen birinin yokluğunun nasıl can yakabildiğini. Bu şarkımda o saf aşkın özlemini anlatıyorum aslında. Biraz çayım var, gel iç benle, bir kedim var uyur benle, paradan çok aşk var bende, yüreğimde, diyorum.
-Kiraz Mevsimi, Kiralık Aşk ve Çatı Katı Aşk gibi pek çok dizinin jenerik müziklerini seslendirdiniz, YouTube'da şarkılarınız milyonlarca kez dinlendi... Hak ettiğiniz yerde olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Dünya haksızlıklarla dolu olduğu için 'hak ettiğim' yer üzerinde çok düşünüp kendimi dolduruşa getirmiyorum. Ama şöyle bir hikaye anlatayım size izin verirseniz: İlk albümüm çıktığında Yalnız Değilsin adlı bir şarkı yapmıştım. Farklı bir tarzım olduğu için de başlarda oldukça ötekileştiriliyordum. Koskoca albüm ve emeklerim boşa gitti diye üzülüyordum. Sonra bir mail aldım. Lösemi tedavisi için hastanede yatan 12 yaşındaki bir kız çocuğundan geliyordu mail. 'Aydilge abla, geceleri korkuyorum. Sonra bazen senin klibine denk geliyorum ve yalnız değilsin diyerek şarkı söylüyorsun. Sanki bana söylüyorsun ve tüm korkum geçiyor' yazmıştı. O gün dedim ki kendime, böyle bir kişinin hayatına dokunabilmek için bile çektiğim tüm sıkıntıya değer. O bir kişi, benim için bir milyon boş takipçiye bedel.
-Jenerik müziklerini oluştururken neyden ilham alıyorsunuz? Sizi en çok ne etkiliyor?
Artık sadece insanlar değil, müzikler de diziler de estetik ameliyatlı, prodüksiyonla şişirilmiş yapay bir haldeler. Dizi müziği yaparken de ben yine samimiyet arıyorum. İçime sinmeyen hiçbir diziye müzik yapmıyorum. Mutlaka senaryoyu okuyorum. Karakterlerin fiziksel özelliklerinden, adlarından esinleniyorum. Ama dediğim gibi en çok işin samimiyetinden etkileniyorum çünkü tüm bu silikon dünyaya rağmen, bizler aslında hala hakiki bir bakışa, hakiki bir sese ve soluğa hasret çekiyoruz...
-Sosyal medyanın yaygın kullanımıyla birlikte müzik dünyasında pek çok isim popülerlik elde etti. Genç meslektaşlarınız hakkında neler düşünüyorsunuz?
Öncelikle şunu söyleyeyim. Popüler bir karakter olmanız, illa bir karakteriniz olduğu anlamına gelmez. Ben, sosyal medyanın ya da dijital platformaların çok adil mecralar olduğuna inanmıyorum. Sahte tıklanmalar, o tıklarla trendlere giren videolar, platoformların 'en iyi' diye seçip dinleyiciye dayattığı listeler, 'popüler' dediğimiz şeyi yaratıyor. Mesela Rap'in popülerleşmesi gerçekten de insanların pop müzikten sıkılmasına mı bağlı yoksa, rap muhalif duruşunu kaybedip poplaştığı için mi popüler olmaya başladı? Alternatif işler gerçekten alternatif mi yoksa yeni moda (yani yeni pop) onlar mı? İnanın bütün bu algı operasyonlarından, neyin popüler olduğunun söylenmesi ve dayatılmasından çok yoruluyorum ben. O yüzden her şeyi boşverip sadece kalbimin içinden müzik yapmaya çalışıyorum.
-Sesini-tarzını çok beğendiğiniz veya hiç beğenmediğiniz isimler var mı?
Biliyorsunuz artık fotoğraf ve videolara inanılmaz filtreler uygulanıyor ve aslında kimse kendisine benzemiyor. Bazı müzikler de bu filtreli, sahte fotoğraflar gibi. En az saygı duyduklarım işte bu şekilde kusursuz görünmek adına yapaylaşan, kendileri gibi müzikleri de plastikleşenlerdir. En çok saygı duyduklarım ise kendi söz ve bestelerini yapanlar ve robotlaşmak yerine duygulara dokunanlardır.
-Peki biraz da özel hayattan konuşalım... 2 yıl önce keman sanatçısı Utku Barış Andaç ile nikah masasına oturdunuz. Evlilik nasıl gidiyor?
Kaçıncı evliliğimden bahsediyoruz? Çünkü biz Utku ile sonsuz kere evlendik. Mevlana der ki sevenler bir gün bir yerde karşılaşmazlar, onlar ezelden beri birbirlerinin içindedirler. Biz buna inanıyoruz. İster ruh eşi değil, ister masal, ama ben onu gördüğümde çok önceden tanıdığıma emindim ve kayıp parçam o anda tamamlandı. Ayrıca şunu söylemeliyim ki evlilik aşkı öldürmez. İnsanlar öldürür. O yüzden evliliğe suç atmayalım.
-Karantina sürecini eşinizle müzik yaparak geçirdiğinizi belirtmiştiniz... Hayranlarınızı sevindirecek güzel eserler çıktı mı pandemiden?
Karantina sürecinde Canlı Canlı 2 albümümü yayınladım. Tabi keşke aşıyı bulabilseydim ama ben sadece müzisyenim ve ilaçlarım yok... Ama belki notalarımla şifa verebiliyorumdur. Bu ümitle yola çıktım. İstedim ki, dinleyici bana, bana ziyarete gelmiş gibi hissetsin. Akustik tatta, sıcacık, samimi bir konser gibi. Yani yapılan poğaçanın yerini pastahane poğaçası asla tutmaz ya, işte 'Canlı Canlı' albümünün özelliği de bu... El emeği, göz nuru... Üç sene önce ilkini yayınlamıştım. Bu karantina döneminde yeniden canlandırdım ve Canlı Canlı 2'yi hazırladım. Sevgili eşim Utku Barış Andaç ve Ozan Sarıboğa gibi dostlarımızla herkes kendi adresinde olmak üzere canlı çalmanın organik ruhuna özen göstererek kaydımızı yaptık. Öyle hataları düzeltmeceler, teknik sihirbazlıklar yok. Çünkü kusursuzluk, aslında yapaylık da demek. Kusursuzluğun değil, doğallığın peşindeydik. Hatta kedim Miko da bize eşlik etti. Müziği çok sever. Bütün kayıt boyunca etrafımızda dolaştı. Bir şef edasıyla hepimizi yönlendirdi (gülüyor)
-Katıldığınız canlı yayında, "Bebek düşünmüyoruz. Çocuk yapmaktan korkuyorum. Utku da diretmiyor" demiştiniz. Korkunuzun sebebi nedir? Bu korkunuz hala devam ediyor mu? Hayatınızın bir döneminde anne olmak istiyor musunuz?
Ülkemizde birbirini sevmeyen, sırf evli oldukları için bir arada duran, zorla evlendirilen, belki çocuk doğurursak evlilik kurtulur, evliliğimize bir renk gelir diye çocuk yapan, çocuğu oyuncak sanan binlerce aile var. Kendi gerçekleştiremediği hayallerini çocuğu üzerinden yaşamaya çalışıp, onu kendi uzantısı sanan, çocuğun ne istediğini sormak aklına gelmeyenler de cabası... Biz çocuklar konusunda çok hassasız. Yüzde yüz kendimizi hazır hissetmeden, dünyaya bir can getirmek asla yapmayacağımız bir şey.
-Eşiniz meslektaşınız, bunun elbette avantajları oluyordur... Peki ya dezavantajları?
Ben hiçbir dez avantajını yaşamadım. Tabi klasik anlayışa göre, eşim keman sanatçısı olmasa, atıyorum zengin bir iş adamı olsa çok daha fazla paramız olurdu. İyi de bunun mutlulukla ya da aşkla ne alakası var? Öldüğümde mezarlığın en zengin kadını olmaktansa yaşarken, aşkın zengini olmayı yeğlerim. Saatte bin dolar kazanan adamdansa, saatte bin notayla kalbimi kazanan adamı seçerim.
-Müzik dünyasında en merak edilen sorulardan biri de ücretler... Müzisyenlerin kazançlarıyla ilgili çıkan haberler gerçeği yansıtıyor mu?
Yansıtmıyor. Zaten o aşırı yüksek para kazanan isimler de müzisyen değil. Onlar tüccar. Yani müzikatör. Ben böyle bir kelime uydurdum onları adlandırmak için. Yani müziği mal olarak gören ve bunu fabrikasyon bir şekilde üreten popüler figürler: Müzikatörler. Hatta biraz da terminatörler. Oysa müzisyen demek kalbi, canı, işi gücü müzik olan demek.
-Sizin için hayatın anlamı nedir?
İç huzuru, Utku, Müzik
-Son olarak şuna değinmek istiyorum. Kadın hakları, hayvan hakları vb. toplumsal konularda en önde yer alıyor, sözlerinizi esirgemiyorsunuz. İletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Dediğiniz gibi bu konularda hep sesimi yükseltmeye çalışıyorum. Bu aralar ise bazı müzisyenlerin ya da müzik türlerinin uyuşturucuyu bir özgürleşme aracı olarak pompalamasına karşı bir farkındalık oluşturmaya çalışıyorum. Çünkü uyuşturucunun özel olmakla, havalı olmakla, yaratıcı ve aykırı olmakla hiçbir alakası yok. Hayran olduğumuz insanların neyin propagandasını yaptığına, özgürlük kisvesi altında hangi bağımlılığı pazarladığına dikkat etmek lazım. Bizi yaratıcı kılan, sanatçı yapan, özel kılan, ya da arzulanır kılan içimizdeki yeteneklerdir, hayal gücümüzdür, bilgimizdir. Kullandıklarımız değil. Ve kullandığımızı sandığımız her şey aslında bizi kullanır.