Aykut Erdoğdu: "Türkiye'yi felaket günler bekliyor"
CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu: "Kısa çalışma ödeneği bittiğinde çok büyük bir işçi çıkarmayla karşı karşıya kalabiliriz. Ciddi bir sosyal patlamaya doğru gideriz. Kimse geleceğe güvenmediği için büyük moral bozukluğu var."
“Merkez Bankası’nın rezerv eksikliği sandığımızdan daha vahim sonuçlara yol açma potansiyeline sahip” diyen Erdoğdu, durumun 1970’lerin sonunda 70 cente muhtaç olunan zamandan da ciddi olduğunu vurguladı. Sorunların çözümü için her şeyden önce tek adam rejiminin sona ermesi gerektiğine dikkat çeken Aykut Erdoğdu, ekonomideki son gelişmeleri Cumhuriyet Gazetesi'nden Şehriban Kılıç'a anlattı.
- Yurttaşla, esnafla sık sık bir araya geliyorsunuz, en çok nelerden şikâyet ediyorlar?
Birkaç yıl öncesine göre konuşmaların içeriği tamamen değişti. Eskiden daha çok partisini savunan AKP seçmeni şimdi genelde sessiz kalıyor. Eskiden İstanbul’da bazı bölgelerde işletmelere girince ciddi zorluklar çekerdik, şimdi her işletmede nezaketle karşılanıyoruz. En başta ekonomik sıkıntılar dile getiriliyor. Özellikle pandemi ile sorunlar zirveye çıktı. Kimse geleceğe güvenmediği için büyük bir moral bozukluğu var. Gözleri sürekli döviz kurunda. Faizlerin yüksekliğinden çok şikâyetçiler. Ağır kredi yükleri var. Bu konuda ciddi sıkıntı var.
BÜYÜK KAOS OLUR
- Kısa çalışma ödeneği (KÇÖ) bitiyor, işsizlik vahim boyutlara geldi. Bunun sonu nereye varır?
KÇÖ bittiğinde çok büyük bir işçi çıkarmayla karşı karşıya kalabiliriz. Büyük bir sosyal kaos olur. Ciddi bir sosyal patlamaya doğru gideriz. Hükümet henüz bunun farkında değil çünkü kendileri sokakta değil, yurttaşın sorunlarını bilmiyor. Halkın sorunlarından çok kopuklar.
2021 Mayıs ayı için KÇÖ’ye başvuran kişi sayısının 1 milyon 200 bin kişiye yaklaşması KÇÖ’ye duyulan ihtiyacın hâlâ çok yüksek olduğunun göstergesi. KÇÖ yılsonuna kadar devam etmeli. Çalışanların ellerine geçen en düşük KÇÖ miktarının en az asgari ücret seviyesinde olması gerekiyor. İşsizlik oranı neredeyse yüzde 30’lara ulaşırken işsiz sayısı da 10 milyon kişiyi buldu.
- Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarlık rezervinin nerede olduğuna dair CHP’de kararlı eylemler de oldu. Şimdi rezervler 48 milyar dolar ekside, bu işin sonu nereye varır?
Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti 2019 yılı başından Berat Albayrak’ın istifa ettiği 7 Kasım 2020’ye kadar çok bedel ödeyerek biriktirdiği 128 milyar dolar döviz rezervini kaybetti.
Bu rezervler, Türkiye’nin kısa vadeli dış borçlarını ödemek üzere oluşturulan ihtiyatlardır. Rezerv eksikliği sandığımızdan daha vahim sonuçlara yol açma potansiyeline sahip. TCMB’nin kasasında 0 (sıfır) dolar olabilmesi için bir yerlerden 48.1 milyar dolar bulunması gerekiyor. Yani durum 1970’lerin sonunda 70 cente muhtaç olunan zamandan da ciddi. Bu eksiklik her şeyden önce Türkiye’yi kur şoklarına açık hale getiriyor. Her kur hareketi enflasyonu yükseltiyor. Yoksulluk oranı daha da ciddi boyutlara taşınıyor. Rezervler tükendiği için Türkiye bir borç krizine yakalanabilir.
CEHALETTE ISRAR TÜRKİYE’YE KAYBETTİRİYOR
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her fırsatta dillendirdiği “faiz sebep, enflasyon neticedir” söylemi iktisat politikalarıyla örtüşüyor mu?
Faiz enflasyonun sebebidir demek kemoterapi kansere yol açıyor demektir. Kanser olunduğu için kemoterapi alınır. 128 milyar doların buharlaşmasına, ekonominin her seferde ciddi şoklarla karşılaşmasına rağmen bu ısrardan vazgeçilmiyor. Evet, yüksek faiz Türkiye ekonomisi için zararlıdır. Ama bu kadar yüksek enflasyon düzeyinde o yüksek faizi vermek zorundasınız. Çünkü hiçbir yatırımcı bu ülkenin kara kaşına kara gözüne gelmez, reel bir kazanç uğruna gelir. Fiilen enflasyon yüzde 35 civarındayken yüzde 15 enflasyon açıklayıp yüzde 15’in altında da faiz vermeye kalkarsanız tüm yatırımcılar TL varlıklarını satarlar ve dövize yönelirler. Bu ülkede beklentiler bozuldu. Merkez Bankası’nın hiçbir tahmini tutmuyor. Bu kötü yönetim ve cehalette ısrar hali Türkiye’yi son 3 yılda 100 milyarlarca dolar zarara uğrattı.
ZOMBİ BANKALAR BİLE VAR
- Esnafın, çalışanın durumu kötü, bankaların batık kredi miktarı da artıyor, bankalar bu krizden sağlam çıkabilecek mi?
Çiftçi, esnaf ucuz krediye ulaşamazken krediler verimsiz alanlara kullandırıldı. Kamu bankalarının mali yapısı çok bozuldu. Şu anda bankacılık sektöründe batık kredi oranının yüzde 4 olduğu söyleniyor ama en az bu oran yüzde 15’lerde. Şu an zombi şirketleri ve hatta birtakım zombi bankaları sırf hukuki düzenlemelerle yaşatmaya çalışan bir ülkedeyiz. Bu, çok tehlikeli.
Partimizin ekonomi masasının derlediği verilere göre sadece bu yılın ilk 4 ayında 36 binden fazla KOBİ işyeri kepenk kapatmış durumda. Bu durumda dahi takipteki alacakların oranının bırakın artmasını yüzde 4.08 düzeyinden yüzde 3.74’e gerilediğini görüyoruz. Bankacılık sistemine yönelik güvenilir bir stres testi analizi halen yapılmış değil. Şu an bankacılık sisteminin gerçekten ne kadar riskli olduğunu tam olarak bilemiyoruz.
- Peki, yurttaşı nasıl günler bekliyor?
Döviz kuru daha da yükselecek. TCMB rezervleri yumuşak karnımız. Çok yüksek bir enflasyon var. Kur üzerindeki baskı enflasyonu, enflasyon da faizleri tetikleyecek. Bu, yatırımların sıfıra inmesi demek. İşten çıkarma yasakları biterse işsizlik çığ gibi büyüyecek. Ödemeler dengesi riskiyle karşı karşıyayız. Dış borç krizine hızla gidiyoruz. Bir büyük risk bankacılık sektöründe görüyorum. Kâğıt üstünde kâr ediyorlar ama batık kredi artıyor. Bankacılık krizi reel sektörde iflasları artıracak. Piyasada çok derin bir durgunluk olacak. Yüksek kur, yüksek faiz, yüksek enflasyon olacak. Bir felaket bekliyor bizi. Bir yandan fiyatların kontrolden çıkması ve sonraki aşamada bizi bir borç krizine sokabilecek yeni kur hareketleri olasılığını da öngörüme eklemek istiyorum. Bunun siyasal sonuçları da olacak. Artık bu siyasal ve ekonomik koşullar altında Cumhur İttifakı’nın seçim kazanma şansı yok.
- Daha önce ifade ettiğiniz gibi son 20 yılda 5 trilyon dolar rüşvet ve yolsuzlukla buharlaştırıldı. En son Sedat Peker’in de açıklamaları yolsuzluğun rüşvetin boyutunu gözler önüne seriyor. Rüşvetin bu kadar artmasını neye bağlıyorsunuz?
Karaparaya aracılık edelim, İran parasını aklayalım, burada belirli siyasiler zengin olurlar. Ama Türkiye üzerine ağır hukuki politik riskler bırakırlar. Amerika’daki Halk Bankası davası bunun örneği. Daha ne ceza kesileceğini bilmiyoruz. Ceza kesilirse Türkiye için felaket olur.
Olmayan bir MASAK kararı üzerinden SBK Holding’in yurtdışına çıkma yasağının kaldırılması çok düşündürücü bir durum. Bunlar hep son dönemde Türkiye’nin kurumlarının çökertilmesi, her şeyin tek adama bağlanması uygulamalarının bir sonucu. Siyasetçinin bu işlerden elini çekmesi mutlaka sağlanmalı.
TEK ADAM REJİMİ SONA ERMELİ
- Türkiye ekonomisi için bu krizden bir çıkış yolu var mı?
Her şeyden önce tek adam rejiminin sona ermesi gerekiyor. Türkiye, TBMM’nin saygın konumuna geri çekildiği; yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız hale geldiği; kurumsallaşmanın güçlendirilerek yeniden tesis edildiği; evrensel değerlerle tekrar kucaklaştığımız bir çizgiye çekilmeli. Çalışanın ve işverenin mağduriyetini ortadan kaldırmak, ekonominin temeli olan esnaf ve sanatkârlarımızı her koşulda kamu eliyle desteklemek, önceliğimiz olmalı.
Ülkemizin çok gerilemiş olan uluslararası kredibilitesini yeniden inşa etmek ekonomide kaynak yaratma sürecinde hayati bir faktör. Liyakatin esas olduğu bir Merkez Bankası öncelikle uzun dönemde sağlam bir para politikasıyla fiyat istikrarını korumanın olmazsa olmaz aracı. Kamuda şeffaf yönetim, yolsuzlukla mücadele ve hesap verebilirlik önemli. Kaliteli bir ekonomi istiyorsak nitelikli eğitim şart. Bir parmak şıklatarak ekonomi düzelmeyecek.
YATIRIMCI GÜVENİNİ KAZANMAK ZOR
- Gelinen noktada yabancı yatırımcı güvenini tekrar kazanmak mümkün mü?
Doğrudan yabancı yatırımlarda gayrimenkul yatırımlarından bağımsız olarak hesaplandığında son yıllarda büyük bir düşüş söz konusu. Türkiye’nin asıl sorunu tek adam rejimi çerçevesinde kurumsuzlaştırılması. Hızla dünyadan kopan Türkiye’de yüzde 19 değil, yüzde 29 faiz de verseniz portföy yatırımını çekemezsiniz.
Bu şartlar altında yabancı yatırımcı güvenini tekrar kazanmaksa elbette mümkün değil. Ülkede yatırım yapmak isteyen yatırımcı elde edeceği gelirden önce yapacağı yatırımın güvence altında olmasını ister. Merkez Bankası bağımsızlığının olmadığı, enflasyonun öngörülemez bir noktaya geldiği, hatta gerçek enflasyon rakamlarının bile gizlendiği, hukukun yerle bir olduğu ve demokrasinin bile göstermelik olarak var olduğu bir ülkede sağlıklı bir ekonomiden de bahsedemeyiz.