Ayşe Aral yazdı.. Işın Karaca beni de bastı!

Bugünün yazısı bildiğiniz üzere Bodrum-2 olacaktı ama olamadı. Sizleri biraz olsun neşelendireyim diye, yaşadığım komik durumları, hatta ağır ve acılı yaşadığım olayları bile tiye alarak yazan ben..

Ayşe Aral yazdı.. Işın Karaca beni de bastı!

Kusuruma bakmayın ama bugün sizleri pek güldüremeyeceğim.

Her ne kadar dışarıdan şen şakrak pozitif gözüksem de işin içine haksızlık, aldatılma, aşağılanma girince, hele ki bunlar benim çok sevdiğim birini üzünce, pençelerimi dışarıya çıkarmamam geliyor imkânsız bir hale.

Şunu da yazmadan geçmeyeyim, az çok beni tanıdınız bilirsiniz.  Olaylara, yaşananlara asla tek taraflı bakmam. Canımdır, kanımdır, ne hata etse, ne halt etse o doğrudur demem.

En canımın, en kanımın hatasını gördüğümde ya da en azından bana hata gibi gözüktüğünde ağzıma geleni söyler, defalarca uyarır, gerekirse eşimden dostumdan vazgeçme pahasına doğru bildiğimden de asla şaşmam. Bu konuda da tarafsız olduğumu bilmenizi ister ve konuya dönerim.

İlk önce şunu söyleyeyim; ben Işınla arkadaş olduğumda, Işın delicesine âşık ve inanılmaz mutlu bir kadındı, bu da takriben bir buçuk sene öncesine denk gelir.

Işınla dost olmamızın ardından işi kankaya bağlamamız çok az bir zaman aldı. Çünkü tam benlikti, ben de onluk. İkimiz de deliydik, ikimiz de şu hayatın bin sillesini yemiş olmamıza rağmen hayat doluyduk. Üstüne üstlük onun oğlu, benim de kızım aynı okulda okuyorlardı. Hal böyle olunca biz iki deli, ayrılmaz olduk. Elbette bunun devamında birbirimizin hayatlarına girdik, hayat derken acılarımıza, sırlarımıza, pişmanlıklarımıza…

Benim; “Of canım sıkkın, bıktım bu erkek milletinden” diye veryansın ettiğim günlerde, o gülüyordu; çünkü âşıktı, çünkü mutluydu.

“Aman Ayşe hemen pes etme, dur kız illa doğru adamı bulacaksın sen de aynen benim gibi.” der dururdu.

Ayrıca bu kadının tüm şöhretine rağmen gittiğimiz her yerde, sahnede ya da her neredeyse bu derece mütevazı oluşu, insanlara sarılıp sarılıp, mıncık mıncık öpmesi beni çok etkilemişti.

Bir gece bende kaldığında sabah bir kalktım, elinde bez sehpanın tozunu alıyor. “Hu alo, deli misin, ne yapıyorsun?” dedim. “Karışma len, temizlik yapıyorum. Sence neye benziyor?”cevabını yedim. Benim daha bez tuttuğumu görmeyen Ivanka da şoklardaydı haliyle.

O akşam bir ödül töreni vardı ve Işın ödül alacaktı. Televizyonu açıp Ivanka’yı çağırdım; “Gel bak kim var.” Ivanka sendeledi; “Ana Anşa, bu kadın şarkıcı mı, aaa ünlü mü? Ay peki deli mi, niye temizlik yapıyor?” 
 
Gel zaman git zaman, Işın’ın günler boyu “Aşkım aşkım, bebeğim bebeğim” diye anlattığı adamla bir gün geldi, tanıştım. Adamı çok sevdim, sevdim çünkü belli ki arkadaşımı çok seviyordu. Işın ünlüydü, adam ise ünsüz. Ünsüz ama yetenekli ve çalışma azmi olan bir adam.

Işın da adamdaki bu azmi görmüştü, gerçi azmi görmese de aşkının iyi yerlere gelebilmesi için elinden geleni yapacaktı, çok belliydi, çünkü kadın âşıktı. Sevgilisi mutlu olsun, gülsün, kendine güveni gelsin, hakkı olan yerlere varabilsin diye başladı çırpınmaya. Kadın işte, yani bizden.

Bir ara bu durumu abarttığına dahi tanık oldum.
“Işın neredesin?”
“Sevgilimle bilmem nerede”
“Nasıl yani kızım, senin bu gece bilmem nerede konserin yok muydu?”

“Ha vardı ama iptal ettim, çünkü aşkımın işi daha önemli, dur ben seni arayacağım.” Küt!

“Işın nerdesin”?
“Ay toplantıdayım, bizimkine iş bağlamaya çalışıyorum, ay inşallah olur. O benim canım ya.”
“Işın sen 16.00 uçağıyla bilmem nereye gitmeyecek miydin?”
“Aman Ayşe paranın içine edeyim, gitmiyorum benimkinin işi daha mühim. Hele şu işi bir bağlasam onun suratındaki mutluluğu hiçbir servete değişmem.”

Ne desem bilememeye başlamıştım, kadın âşıktı ve mutluydu. Eh o zaman bana da mok yemek düşerdi ve zamanla Işın amacına ulaştı, sevgilisi de kendisi kadar olamasa da -gerçi olması imkânsız o da ayrı ama- bayağı yol kat etti, eh ünlü de oldu yani.

Zaman zaman kavga ederlerdi özellikle de geceleri. Beni arardı Işın; “Galiba bu sefer bitti, ühühüh”

Sevgilisini de aradım bir sefer; “Gerçekten bitti mi?”
“Yok ya Ayşe, biter mi? Biz aşığız.”

“Hah ben de onu diyecektim, uykumun içine ettiniz, sabah sarmaş dolaş olduğunuzda bir zahmet arayın beni.”

Hep de öyle oldu, önce kavga, sonra büyük kavuşma. Artık onların “Bak bu sefer ayrıldık”larını asla kaale almamaya başlamıştım. Diyorum ya âşıktılar, hem de öyle böyle değil.

Işın kavga dönemlerinde sadece kendine ve sevgilisine hesap vermekle kalmadı, koca sülalesinin de her seferinde gönlünü almak zorunda kaldı. Gün oldu kendi annesine, abisine, oğluna hesap verdi, gün oldu sevgilisinin annesine. Hesap derken yaşanılanlar iki tarafı da üzmekteydi ama en çok üzülen Işındı ve o zamanlar o bunu hiç bilemedi.

İlerleyen zamanlarda bu koca sesli, sesinden daha da koca yürekli kadın aşkı için ailesiyle dargın bile yaşadı. Ben “Çüş artık” diyecekken beni de susturdu; “Sakın bir şey deme, seviyorum Ayşe.”

Böyle devam etti gitti, bizimkiler yine arada sırada kapışıp, sonra adrenalini tavan yaptırıp, 24 saati geçirmeden Türk filmi edasıyla birbirlerine koşuyorlardı. Hatta hızı alamayıp tatile kaçıp beni Jamaikalar’dan, Amerikalar’dan arayıp; “Ayyyyy süperiz mucuk. Şimdi de mohitolar elimizde” şeklinde sinirlerimi oynatıyorlardı.

Işın mutluydu ya ben de mutluydum. Artık kavgalarını da iplemez olmuştum. Ta ki geçen hafta Işın beni arayana kadar.
“Ayşe bu sefer bitti.”
“Hahahah ne bitti aşkınız mı? Hahahaha ay dur yemek yapıyorum şimdi, ararım seni.”
“Sakın kapatma çünkü bu sefer bitti Ayşe, aldattı beni.”

İşte o zaman çok şaşırdım, inanamadım. “Dur” dedim, “bir sakin ol, dedikodudur.”
“Ayşe twitter’a bir baksana.”

Sevgilisinin sayfasına girince ve resmi görünce sadece sustum. Resme baktım, durdum. Açıklaması var idiyse bile etik değildi, çok yaralayıcı, bir kadını son derece aşağılayıcıydı.

Laf bulamayınca “Aman seni kıskandırmaya çalışıyor, gül geç Işın” dedim.
“Sen olsan gülebilir miydin Ayşe?” deyince de “Hayır” dedim.
“Peki, Işın şimdi ne yapacaksın?”

“Sence yapacak bir şey var mı? Allah’a havale edip sonra da yeni taşındığımız, güya yeni aşk yuvamız dediğimiz anılarla dolu şu evi sabaha boşaltacağım, sonra da bu yara kapansın diye bekleyeceğim hem de kapanmayacağını bile bile”

Dediğini yapar Işın ve de yaptı, bir haftadır evi boşaltıyor. İstese bir günde boşalacak evi nedense içine sindire sindire boşaltıyor, sanki her bir kolide bir şeyleri, unutmak istediklerini geriye atıyor.

“Doğrusu bu, aferin sana. Hadi fıstık, önümüze bakalım artık” diyorum. “Dur dur tamam bakacağım, hele şu koliler bir bitsin” diyor.
“Ay bitsin koliler artık sıkıldım valla, olmadı gelip ben toparlayacağım pılını pırtını valla.”

“Yok, Ayşe böylesi daha iyi yavaş yavaş, ne olur üstüme gelme bu ara.”
“Tamam gelmiyorum.”

“Geçecek Ayşe, o da mutlu olsun inşallah ben de ama canım çok yanıyor.”

Ben arkadaşımın gözyaşlarına, yaşadığı haksızlıklara derman olmaya çalışırken bir gün bir telefon geliyor.
“Işın Hanım ben falanca, sizinle bir kahve içebilir miyiz?”Arayan aşkının sevgilisi.

Ben deliriyorum; “Gitme, sakın gitme. Ay ya da git gırtlağını sık, hatta dur sen sıkma, otur ben sıkayım.”

“Ayşecim kimsenin gırtlağını sıkmak çözüm değil. Gideceğim, bir kahve içip mutluluklar dileyeceğim, içim çok yansa da rahat uyuyabilmek için yine bana yakışanı yapacağım.”

Kahve içmeye gitti.  Sadece kahvesini içti, hanımefendi gibi girip yine hanımefendi gibi çıktı. Ben şahidim, ciddi şahidim.

Peki, sonra ne oldu, hah işte ben burada devreye giriyorum. Benim arkadaşım gazetelere manşet oldu, hem de nasıl oldu; “Sevgilisinin ofisini bastı” diye.

Ben basardım da o basmadı işte, öyle bir kadın değil işte. Burada aman bre deryalar diyorum, yazarken haber yaparken bir sorun be kardeşim. Bu kadar üzülmüş bir kadını, bir anayı, koca bir aileyi tekrar üzmek, zarar vereceğini, acıtacağını bile bile lades demek hangi ahlaka uyar ya? 

Bir sorun, bir danışın ya.

Neyse yapacak bir şey yok, haksızları, kötü niyetlileri, birilerinin üzerinden prim yapmaya çalışanları Allah’a havale edip diyoruz ki; “Bir kadını ağlatmayın çünkü Allah gözyaşlarını sayarmış.”

Ayrıca Işın’a bir şey olmaz, bu işin üstesinden de her şeyin üstesinden geldiği gibi yine gelecektir.

Gerçi şimdi aklıma geldi bu kadın beni de basmıştı bundan bir buçuk sene önce, hem de kalbimden. Eh ben daha ne diyeyim, kaybedenler düşünsün.

Ayşe ARAL