BBP Genel Başkanı Mustafa Destici: "O cezanın adı idam olmalı"
BBP lideri Mustafa Destici, partisinin genel merkez binasında gerçekleşecek belediye başkanları toplantısı öncesi düzenlediği basın toplantısında konuştu.
Destici, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu’nun şehadetinin 44'üncü yıl dönümünü anarak başladığı konuşmasında, "Dün Fazilet Partisi ve Saadet Partisi'nin eski genel başkanlarından Recai Kutan'ın vefatını üzüntüyle öğrendik. Uzun yıllar Malatya Milletvekili, İmar ve İskân Bakanlığı ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak ülkemize kıymetli hizmetlerde bulundu. Öncelikle Recai Kutan beyefendiye Cenabıhak'tan rahmet, ailesine, yakınlarına, sevenlerine ve milli görüş camiasına, Saadet Partili kardeşlerimize baş sağlığı ve sabır dileklerimi iletiyorum. Mekânı cennet olsun inşallah. Tekirdağ'ın Malkara ilçesinde kaldırıldığı hastanede şiddet gördüğü ve cinsel istismara uğradığı ortaya çıkan 2 yaşındaki Sıla bebek maalesef 30 gündür tedavi gördüğü hastanede yaşama tutunamayarak vefat etti. Tıpkı Narin kızımız gibi, masum bir meleğimizi daha kaybettik. Ona bu alçaklığı yapanlar masum ve savunmasız yavrumuza kıyanlar mutlaka ama mutlaka hak ettikleri cezayı almalılar. O cezanın adı da idam olmalı. Bu suçun karşılığı idam dışında bir ceza olmaz. İdam dışında bir ceza ne suçun karşılığıdır ne bizim inançlarımızın ve kültürümüzün, değerlerimizin gereğidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu husustaki Büyük Birlik Partisi tarafından 2018 yılı ekim ayında verilen anayasa değişikliği teklifinin ivedilikle gündemine almalı ve idam cezasını mutlaka ama mutlaka geri getirmelidir. Milletimiz yakın geçmişte birbirinden iğrenç, birbirinden korkunç suçların neden olduğu pek çok acı yaşandı" ifadelerini kullandı.
'İDAM CEZASI BUGÜNÜN TÜRKİYESİ İÇİN BİR ZARURETTİR'
Narin Güran cinayetinin faillerini idam cezasıyla yüzleşmesini beklediklerini belirten Destici, "Kadınlarımız, kızlarımız, çocuklarımız, bazen etraflarındaki, bazen hiç tanımadıkları katiller tarafından korkunç yöntemlerle öldürüldü. Ve maalesef her geçen gün daha korkunç cinayetlerle karşı karşıya kalıyoruz. İşte 2 gün önce İstanbul surlarında yaşanan hepimizin kanını dondurdu. Türkiye bu tür hadiseleri önceden çok rastlamıyorduk. Dün neredeysek biz Büyük Birlik Partisi olarak bugün de aynı yerde duruyoruz. Bir suçu engelleyemiyorsanız yapmanız gereken ilk iş o suça dair cezaları gözden geçirmek olmalıdır. Devlet eğer çocuklarını koruyamıyorsa, devletin kutsallığına dair söylenen her söz anlamını kaybeder. Hukukun en önemli fonksiyonu geçerli olduğu toplumu korumasıdır. Defalarca cari olan infaz sisteminin değişmesi gerektiğini, defalarca adli kontrol şartıyla serbest bırakma uygulamalarının yeni suçların önünü açtığını, defalarca mahkemelerde uygulanan iyi hal indirimlerinin o mahkemelere duyulan güveni yerle bir ettiği, yine defalarca işlenen çok sayıda suç için o suçların yasalarda belirlenen cezaların yeterli olmadığını, defalarca ağır suçlardaki kısa infaz sürelerinin ve şartlı tahliyelerin suçun mağdurları başta olmak üzere milletimizin tümünde adalet duygusunu sarstığını yeni suçlara zemin hazırladığını ifade ettik. Hukuk sistemimizde tahliyesiz, müebbet hapis cezasının bulunmamasının hiçbir hakkı, gerekçesi ve izahı olamaz. Yine idam cezası bugünün Türkiye'si için bir zarurettir ve idam cezası mutlaka geri gelmelidir. Bizim idam cezası kapsamına alınmasını istediğimiz suçlar şunlardır; 'Kadınlara ve çocuklara tecavüz eden, onları vahşice katledenler, nedensiz, hedef gözetmeden, toplumda infial uyandıracak ölçüde korkunç cinayetleri işleyenler, terör örgütü adına, ülkemizi, milletimizi, bağımsızlığımızı, birliğimizi yok etmek için cinayetler, katliamlar gerçekleştirenler.' Bu suçları işleyenler fiilen kaç yıl ve hangi şartlarda hapis yatıyorlar? Bu suçları işleyip tahliye olanların ne kadarı, hangi oranlarda yeni suçlar işliyorlar ve hangi suçları işliyorlar? Milletimizin, bu soruların cevaplarını öğrenmeye hakkı var" dedi.
'ULUSLARARASI KURULUŞLAR SADECE SEYREDİYOR'
İsrail'in saldırılarını 1'inci yıldönümü hakkında konuşan Destici, "Terörist İsrail’in Gazze’ye saldırılarıyla başlayan, ardından bölge ülkelerine yayılan ve bugün tüm dünyayı bir ateş çemberine sokma potansiyeli taşıyan katliamlar, 1 yılını tamamladı. Bir yıldır, çoğunlukla çocukların hedef alındığı katliamlar, görevleri, insan haklarını, barışı, hukuku, insani değerleri, çocukları, kadınları korumak olan uluslararası kuruluşların gözleri önünde devam ediyor. Sadece seyrediyorlar. O kuruluşlar sadece kendi çıkarları için kullanan devletler, İsrail’e, katliamlarına devam etmesi için, on milyarlarca dolar veriyorlar. İşlenen her cinayette, bu kuruluşların birer yalandan ibaret olduğunu; amaçlarının ve varlık nedenlerinin, dünyada devam eden, çoğunluğu Müslüman olan insanların kaynaklarını yağmalayanların hukukunu korumak olduğunu bir kez daha görüyoruz. İlk günden beri, konuyu, doğru bir şekilde ve doğru zeminlerde değerlendirdik. Kısaca, tekrar, özetlemek istiyorum. Araplar ve Yahudiler arasında, geçmişi binlerce yıla dayanan anlaşmazlıklar; tarihi açıdan veya siyasi açıdan değerlendirilebilir, bunların tarafları olabilir; tarafların kendilerine göre gerekçeleri olabilir. Ancak, 1 yıl boyunca; 17 bini çocuk, 11 bin 378'i kadın, çoğunluğu yaşlı 13 bini erkek olmak üzere, 41 bin 870 sivilin katledilmesinin izahı, açısı, tarafı, gerekçesi olamaz. Sayılar sadece ulaşılabilen insanlara ait. Bölgedeki bağımsız kaynaklar, enkaz altında ya da kayıp, en az 10 bin kişinin cesedine ise hala ulaşılamadığını bildiriyorlar. Biz mazlumun yanında zalimin karşısındayız. Biz mağdurun yanında soykırımcının karşısındayız" diye konuştu.
DHA